Evet, Kolçak önderliğinde yönetilen hükümet ve beyaz ordu savaştığı 2 sene boyunca astığı astık, kestiği kestik bir tarz ile hayatiyet bulmuştur. Dönemin tanıklıklarına dayalı yazılı eserler zalimlikleri anlata anlata bitiremiyor. Gerçi her daim sınırsız ve sorumsuz yüzsüzlük ve hadsizlik edip yaşananları görmezden gelip akıllarının derinliklerindeki “sosyalizm” husumet ve düşmanlıklarının depreşmelerini seslendirenler vardır ve olacaktır, onlara da iğne ilaç az gelir…
Oysa, bizatihi kendi yazışmaları ve destek aldığı toprak ağaları ve bezirganlar ile dirsek temasları ve dahi mezkûr zevatın lehlerine yayınlanmış tamimler, İngiliz ve Amerikalı muhatap ve destekçileri ile akdedilen anlaşmalar ve akitler ziyadesiyle aşikâr ve ortada iken, yapılıyor bu söylemler, ne diyelim… Sırf bu sebeple ve bilmeyenler için mezkûr muhteremin kısacık bir biyografisi yapalım, muhterem Çarlık Rusya’sında 1. Dünya savaşı yıllarında Baltık ve Karadeniz filosunda görev yapmış, Sovyet devrimini müteakip “Çarcı” ve “gerici” olma hasebiyle görevden uzaklaştırılmış, bilahare de çarcı ve monarşist çevreler tarafından “Rusya için şart diktatör” nitelemesi muvacehesinde ve ABD misyonu himayesinde ABD’ye gönderilmiş, yeterli ilim, irfan ve teknoloji ile donatılarak, Sovyet Devrimini yıkmak üzere müstevlilerinin emrine girerek Sibirya’ya deyim yerinde ise postu seriyor. İlk başlarda ziyadesiyle de zalimlikleri mucibince görece başarılı oluyor lakin Troçki önderliğindeki Kızıl Ordu tarafından zaman içinde yenilgiye uğratılıyor. Troçki’nin tarihsel haklılığına, teşkilatlanma becerisi ve müthiş taktiklerine karşı hamle geliştiremediği gibi uğruna savaştığını açıkladığı kitleler tarafından da tepki görmesi ve dahi harici ittifaklarının kendilerini deyim yerinde ise satması neticesinde kaçınılmaz son tecelli etmiştir. Bilahare daha da hazin son tecelli ediyor, İrkutsk’ta, Lenin’in yargılanması için Moskova’ya gönderilsin emrine rağmen kurşuna dizilmek suretiyle hem kendisinin hem de ABD ve İngiltere devletlerinin hevesleri ve hesapları sonlandırılıyor.
İrkutsk’ta dolaşırken muhteremin izine de rastladık, ufak tefek de olsa destekçileri vasıtasıyla yad edilmek üzere bir anıt ile yaşatılmaya çalışıldığına şahit olduk. Asıl önemlisi, hali hazırda göçmenler için bir toplama ve geri gönderme merkezi ve cezaevi olarak kullanılan ve mezkûr devirde de A. V. Kolçak’ın tutuklu bulunduğu cezaevinin içinde kendisi adına bir müze düzenlendiğini öğrendim. Ziyaret etme niyeti ile kapıya geldik, bu kapı idi, o kapı idi derken doğru kapıyı bulduk ve ilk kontrol sonrası içeriye girdik. Girdiğimiz yer henüz cezaevinin bir parçası olduğundan son derece soğuk, sevimsiz ve itici bir yer haliyle. Daha ilk girdiğimiz yer bile soğuk demir kapıların gıcırtı ile açıldığı, birbirine en fazla 2 mt uzaklıktaki 2 ayrı kapıdan bile geçerken her birinde olmak kaydıyla hatırı sayılır bir bekleme ve kontrol süresi bulunan, soğuk mekân… Yabancısı olmadığım yerin benzerinde bulunmanın mide bulandırıcı hissiyatı ile bir anda ziyareti sonlandırma kararı verip oradan behemehâl ayrıldım.
Şimdilerde Kolçak’tan geriye sadece, bir milletin çok farklı amaç ve desteklerle birbirini çılgınca öldürdüğünün timsali babından şehirdeki kocaman anıt, cezaevindeki müze kopyası ve en canlı hatırlatma yapan da “Kolçak Kvası” kalmıştır… “Kvas” bilindiği üzere; çavdar ekmeğinin fermantasyonundan mamul çok az alkollü olması hasebiyle alkolsüz içecek kabul edilen Slav halklarının çok tercih ettiği bir içecektir. Bir zamanlar “komünist kola” diye de adlandırıldığını biliyordum ve Kolçak’ın adına üretilen kvası da görünce bu ne yaman tenakuzdur diye gülümsemiştim, antikomünist lidere “komünist kola” ile ironik andaç…
Üzerine yattığı söylenen tonlarca altın, tonlarca gümüşten bir eser
kalmamış olduğu anlaşılmaktadır, her zaman olduğu üzere sahaya sürenler tarafından
el konulduğu anlaşılmaktadır. Kaybedeceği ortaya çıkınca beynelmilel
destekçileri behemehâl desteklerini çekmeye başlarlar, hatta kendisi ile
birlikte çarpışan beynelmilel militer güçlerden Çek lejyonu kendisini teslim
alması ve serbest bırakılmalarına karşılık kızıl ordu mensuplarına teslim
edilmesi ardıllarına ders olur diye düşünülse dahi bilahare yaşanan
gelişmelerden kimsenin ders almamış olması aşikardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder