Hasan
Omay’ın çıraklığından esnaflığa uzanan müthiş bir ömür söz konusudur Hasan Kan
büyüğümüz adına ve adeta Çeşme Esnaflarının resmigeçididir hayatı. Tüm
yaşıtları gibi çok çalışkandır, çok disiplinlidir, çok özverilidir netice
itibariyle de çok da başarılıdır. Çocukluğumun 2 önemli esnafıdır, Hasan Omay
ve Hasan Kan. Onların dükkânlarının adı, tuhafiyedir, manifaturadır.
Baktığım etimoloji sözlüklerinden anladığım “tuhafiye” Arapça kökenli tuhaf kelimesinden türemiş ve hediye manasında bir kelime olup, muhtemelen de hediyeler dükkânı ya da hediyelik eşyacı gibi anlamlar yüklense de bu mananın çok ötesinde bir vazife üstlenmiş gibi görünmektedir. Esasen, kasaba ve nahiyelerde giyim, kuşam başta olmak üzere devrin her türlü ihtiyacın malzeme ve araçlarının satıldığı süper esnaflardır, toplu ve dikiş iğnesinden, her türlü kumaşa, oradan don lastiğine, oradan kefen bezine kadar her şeyin temin edildiği yerler. Genelde hatırladığım, özel birkaç tanesi hariç hemen her esnafın tam manasıyla yaptığı işi severek yaptığından olsa gerek, sevecenlik, güler yüzlülük, mütevazılık, dürüstlük hep ön planda olurdu. Mesela; insanların, oradan fiyat alayım diğerleri ile kıyaslayayım derdini hiç ön plana çıkarmadıkları devirdir. Bilirler ki kazıklanmak ve kazıklamak fikri ve zikri en son akla gelecek davranıştır. Herkes kendi münasebetleri çerçevesinde bir esnafı tercih eder, oradan alışverişini yapar, şimdiki gibi kredi kartı icadı tuzaklar yerine “veresiye defterleri” tutulurdu. Her müşterinin farklı ürün hasat dönemlerine münasip ödeme vadeleri olurdu. Kimi tütün, kimi zeytin, kimi kavun vs. vs. Esnafın da daha paradan para kazanma bilinç ve hırsına kapılmadığı devirdir ne de olsa… Esnaf temin ettiği malın üstüne makul kar koyarak sattığı ve bununla yetindiği daha fazlasını beklemediği zamanlardır küçük kasabalarda diğer tatbikatlar başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerdedir. Oktay Akbal’ın “önce ekmekler bozuldu” adlı kitabı yayınlanmış ve orada “önce ekmekler bozuldu sonra da her şey” fikri olsa da büyük şehirlerden yansımaları daha kasabalara sirayet etmemiştir. Esnaf açgözlü değildir, kanaatkârdır.
Hatırladığım bu tuhafiye dükkânları, ben Çeşme’deki her ikisini de biliyorum, Hasan Omay’ın orası iç içe geçmiş 2 dükkândan oluşur. Biraz loş, lakin hoş kokulu bir ortam idi. Bu koku muhtemelen raflara dizilmiş çok çeşitli kumaşların dokuma ya da boyama detaylarının bir tezahürü idi. Hasan Omay’ın oğlu Sami Abi sonraları bu işi tamamen devir aldı, 1970’li yılların ikinci yarısında ise günün modası turizmin Çeşme’ye kazandırdığı bir başka tür “hediyelik eşya” Levent Omay öncülüğünde sahne aldı. Hasan Kan Abimizin dükkânı ise Haralambos Kilisesi karşısında şimdiki İmren Pastanesinin bulunduğu yerde olup, son yıllara kadar günün icaplarına mütenasip şekilde kâh küçülerek, kâh ürün değiştirerek, lakin çok büyük değişiklik olmadan küçük oğul Fatih Kan tarafından çalıştırıldı. Şimdi artık prestijli bir pastanedir.
İşte böyle bir ahvalin esnafıdır, Hasan Kan büyüğümüz. Kendisinden önce bu işe başlamış ve önemli bir yer edinmiş Hasan Omay yanında çıraktır, hem de çok başarılıdır. Düzen, tertip ve malzeme tedarik ve temininde patronunun eli ayağıdır adeta. Toptancıdan eksiklere yönelik temin edilecek malzemelerin tespiti ve tedariki, dükkânın büyük ölçüde düzen ve tertibi, müşteri ile muhataplıklar ve satış, satışların ve veresiye defter kayıtlarının tutulması da artık onun görev tanımları içindedir. Bu hem kendisini olgunlaştırır, hem de kabiliyet ve ilişkileri bakımından zenginleştirir. Artık çıraklıktan kalfalığa evrildiği mezkûr dönemde kendisinin de patron olmasının zamanı gelmiştir ve karar verir ayrılır. Hasan Kan artık kendi dükkânını açar.
Çok çalışmaktadır, sorumlulukları ve yükümlülükleri bir kat daha artmıştır, gençlik vardır lakin bu tempoya dayanmak da kolay değildir. Diğer tarafı ile bağ, bahçe ve tarla faaliyetleri de devam etmektedir. Şüphesiz bunda kendini kanıtlamak gibi bir his varsa da esasen dönemin zaruri ihtiyaçları için adeta gecenin gündüze katılarak çalışılması söz konusudur. Dükkân, tarla ve ev arasındaki gidiş gelişlerdeki zaman kaybının önlenmesi adına artık bisiklet sahibidir de… Hatıraları arasında; bir akşam gecikmiş bir vakitte tarlaya giderken, muhtemelen yorgunluğun neticesi dikkat kaybı ile bisikleti ile birlikte çalıların içerisine yuvarlanır, orada uzunca bir süre hareketsiz ve yardım bekleyen sesler çıkararak bekler. Ta ki bir diğer büyüğümüz Postacı Hüseyin Barutçu’nun sesleri duyarak yardıma gelmesine kadar. Bu vesile ile dostumuz Nail Barutçu’nun babası Hüseyin Barutçu büyüğümüzü de minnet ve saygı ile analım…
Bugün pastaneye çevrilen dükkân ve üstündeki restorasyonu mükemmel olmamakla birlikte olabilecek en iyi şekilde tamamlanmış ev dışarıdan Çeşme’nin eski çarşısının havasının yansıtılması adına güzel bir numunedir, hatta yanındaki bir başka büyüğümüz Tatlıcı Cemal Şakar’ın restorasyonu yapılmış binasıyla birlikte daha da fazlasıyla hoş görülmektedir.
Çocuklarını iyi yetiştirmiş olan Hasan Kan büyüğümüzün, çocuklarının tamamı arkadaşımdır, lakin artık aramızda olmayan Osman ta ilkokuldan ortaokula sınıf arkadaşım idi, ne yazık ki genç yaşta kaybettik kendisini. Bilahare de mezkur kilise gölgesinde her kesimden insanların da katıldığı lakin çok değişik konuların muhabbete özne edildiği muhabbetlerin ve benim deyişim ile “Kilisenin gölgesinde oturup gelene geçene selam vermekle sorumlu kişi” Mustafa Kan’ı da kaybettik…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder