Uğur Abi; hem aynı sokakta oturuyor olmamız sebebiyle hem de bir vade Dayım Yaşar Karagöz ile minibüs işletme konusunda ortaklık yapmaları sebebiyle sık gördüğümüz, sıkça adını duyduğumuz bir durumdaydı. Esasen Çeşme’nin mezkûr devirdeki nüfusunun da 3.000’e yakın olduğu düşünülürse zaten herkesin herkesi ziyadesiyle yakın tanıdığını söylemek mümkündür. Uğur Abi ile en sık görüştüğümüz devir ise yaz ayları olurdu. Ailemin Çiftlik Köyündeki zirai faaliyetleri döneminde, köylümüzün “beyaz ekmeği” keşfedip, yaptığı tercihi ile de artık köylere Çeşmeden ekmek getirilmesi dönemidir. Çiftlik’in yegâne dolmuşu Uğur Abi ile Dayım Yaşar Karagöz’ün ortak minibüsü “Karayılan” tariflemesi ile maruf, her sabah erkenden ekmekleri köyümüzün “Kahveler Önü” olarak bilinen meydanında dağıtıma hazır hale getirirdi. Ekmekler bugünkü ekmeklere benzemez idi, ortak tarafı yoktu, hikâyeleri ise asla benzer değildi… Dönem “yerli malı yurdun malı, herkes onu kullanmalı” tercihinin baş üstü edildiği dönemdir, esasen “paramız var ki ithal edebiliyoruz” şımarıklığı da zuhur etmemişti daha… Artık ahalinin ciddiyeti mi? İdeolojinin sağlamlığı mı? Ben söylemeyeyim de, herkes kendince yorum yapsın. Neyse, sabahın erken saatinde, güzel Çiftlik’imizin o devirde daha da güzel havası içinde, deyim yerinde ise yerli hatta kesif yerel malı undan mamul nar gibi kızartılmış ve mis gibi kokan ekmekler sahiplerine giderken insanlar arası koyu muhabbete dayalı sosyalleşmeler yaşanırdı… Artık Köylümüz kara ve kuru ekmekten kurtulmuştu, memleketin ufukları kadar nurlu görüntüde ekmeğe de kavuşulmuş idi… Şimdilerde de o dönemin tam tersi kara ve kuru ekmeğe kavuşma çabaları yaşanıyor, dün beyaz ekmeğe kavuştuk diye böbürlenen necip atalarımızın biz torunları bugün menşei bile tam bilinemeyen unlardan mamul kara ve kuru ekmek için çabalar dururuz… Ne yaman tenakuz, evet çok yaman… Neyse, Uğur Abi ekmek dağıtım işi yürürken, Çeşme’den haberler aktarır idi etrafındaki arkadaş ve dostlarına… Gerçi bir dönem sonra gazete bu işi üstlenmiş idi…
Minibüs “Karayılan” “Thames Trader, yol ver birader” çıngılı ile yollarda boy gösteriyordu, biz de bu çıngılı sebebi bilinmez beğeniyor ve tekrarlıyorduk. Mezkûr minibüsün bir benzeri de Ovacık Köyüne çalışan ve bildiğim kadarıyla da benzer hikâyesi olan ve Fehmi Karababa büyüğümüze aitti. Fehmi Abinin minibüsü lacivert değil kırmızı idi, bilinçli bir seçim mi bilemem lakin Ovacık’a kırmızı, Çiftlik’e lacivert… Otomobil teknolojisi devir itibariyle bize kadar gelebilecek reklam ve tanıtım kampanyalarından uzak ya da biz onlardan uzak artık hangisi doğru ise… Sadece Kaymakam, Jandarma ve Polis jeep’i dışında başka araç görmemiş nesle bunlar çok güzel ve tılsımlı görünürlerdi…
Ben, Dayı Çocukları ile birlikte, belki de onların himmet ve delaletiyle minibüsün içine kurulur müzik dinlerdik… İlk defa gördüğümüz şeylerden biri de “pikap”, “plak çalar”… Karayılan’ın şoför mahallinde tam da ortaya gelecek vaziyette konsolun alt tarafına monte edilmiş vaziyette olup, dönemin kötü kaplamalı yollarına rağmen çalışmaya devam edebilecek şekilde süspansiyon düzenekleri ile teçhiz vaziyettedir. Nedense aklımda kalan en önemli tarafı “direk aküye bağlı” oluşudur… Orada dönemin en önemli şarkısını yine dönemin en meşhur şarkıcısı Sevim Tuna’nın sesinden defalarca dinlerdik, “Bağdat Yolunda”… “Bir bakış baktın, Kalbimi yaktın, Aşkın kemendini boynuma taktın, Bahçende gülün, Kapında kulun, Olmaya razıyım sevgilim senin, sen bir şahinsin ben garip serçe, attın kalbime demirden pençe". Sözler aynen böyle idi, bugün bile ezberimdedir… O yaşta bir çocuğun müzik zevki nedir, ne olmalıdır, bihaberiz bu durumdan, kaldı ki sahip olunan da budur…
Uğur Abi, oldukça uzun boylu tüm akranları gibi kilo problemi olmayan, sokağımızın yakışıklı abilerinden idi… Eşi, Ayşe Ablamız, hem tatlı dilli, hem son derece sevecen hali ile her daim gülümseyen yüzü ile adeta mahallemizi aydınlatırdı. Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim üzere Feyzi Ergun Abimizin eşi Adile Ablamızın kardeşidir. Annemin durumu iletişim kurmaya müsait olduğu sürenin sonuna kadar Ayşe Abla ile kâh telefon, kâh yüz yüze samimi görüşmeleri devam etmiştir.
Başta
bu iki minibüs olmak üzere yazılacak çok şey var şüphesiz lakin yer sınırlı, bu
vesile ile başta mahalleden arkadaşlarımız Halide ve Hüsamettin’in babaları
Uğur Abimiz olmak üzere artık aramızda olamayan tüm büyüklerimizi saygılarımla yâd
ediyorum. Yattıkları yer incitmesin…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder