muhteşem süleyman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
muhteşem süleyman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Pazar, Ekim 28, 2012

SÜLEYMANNAME KÜLLİYATI Bölüm 8

“Üs yok, tesis var”
İçimizdeki Amerikalıların en önemli örneği olan pek muhterem ve muhteşem zat; devri iktidarında ki 7 kez gelmiştir, lakabı olan Morison Sülo’yu hak etmek için temsiliyetine hiç ihanet etmeden, tek beklentisi olan başbakanlık karşılığında, Canım Yurdumun geleceğini hiç umursamadan hizmete devam etmiştir, kendisini Amerikanlığa o kadar kaptırmıştır ki uğruna gerdan kırarak etmeyeceği kelam yoktur, laf doğru yanlış ne önemi var, asıl olan anı kurtarmaktır kendisi için, nasıl olsa hafızası kısa olduğu artık binlerce kez ispatlanmış biz vatandaşlar var karşısında. Emperyalist paylaşım savaşlarının 2. sinden sonra kapitalist dünyanın sömürgeleri nezdinde, emperyalizmin jandarması rolündeki ABD’nin sempati ile görülmesi, iyiliksever bir ülke ve kapitalist dünyanın en büyük düşmanı gibi gösterilen Sovyetler Birliği’ne karşı kapitalist dünyanın koruyucu ve kurtarıcısı olarak algılanması için yerelde ülke yöneticileri tarafından, saldırganlıkların ve katmerli sömürünün üstünün gizlenmesi ve hoş gösterilmesi çabası doruktadır artık, neden çünkü yerelde iktidarlar artık Amerikaseverlerin elindedir.
60 lı yıllar toplumsal bilincin tavan yaptığı yıllar, ben değil biz demenin ahlak olarak tariflendiği yıllar, tüm dünyada olduğu üzere bizde de bir gençlik hareketi olarak başlayan, ama genelde ABD’nin ahlaksız saldırılarının önemli katkısı olduğu, özel de Vietnam savaşının gençlik içinde yaşanan Kore savaşı faciasından da etkilenerek, “bizim savaşımız değil” gerekçesiyle reddedildiği ortamda, ABD de siyahların son demlerini yaşayan eşitlik mücadelesi, kısıtlanmak istenen Üniversite özgürlük ve hakları için ivme kazanan, katmerli sömürünün artık sırıtması, geniş halk yığınları da tarafından da görülmeye başlanması, fabrika ve toprak işgallerine kadar varacak bir muhalefetin oluştuğu dönemdir, Canım Yurdumda muhteşem ve muhterem zatın Genelkurmay Başkanı konumundaki yoldaşının “sosyal gelişmeler ekonomik gelişmenin önüne geçti” analizi yapmasını gerektirecek bir dönemdir. Toplumsal bilincin artması demek, bilincin eyleme dönüşmesi demektir artık, toplumun üzerine serilmiş ölü toprağını silkelemesi ile birlikte başlayan uyanış, genelde ABD’yi özelde de onların uzantıları ve karşılıksız sevenleri yerel muktedirleri harekete geçirmiş, karşılıklı ve farklı platformlara bağlı olarak, söz ve eylem düelloları hız kazanmış, cilaları dökülmeye başlamış ABD imparatorluğunun asıl pozisyon ve amacının gizlenebilmesinin zorlukları yerel muktedirleri akıl ve izan dışı yalan ve propagandalara sürüklemiştir. Canım Yurdumda hızlı yaşanan bu uyanış ve silkiniş, bir tarafı ile inanılmaz hızlı bir biçimde uluslararası yayınların takibi, görece serbest tartışma ortamı, Üniversitelerde başlayan antiemperyalist mücadele örgütlü mücadele haline evrilirken, artık çene suyu pilavın muhalefeti frenlemekte yetersiz kaldığını gören ABD ve içimizdeki Amerikalılar, bir taraftan bizzatihi devletin kendisi diğer taraftan da sivil uzantıları vasıtasıyla saldırılarını arttırmaktaydı. Artık canım Yudum insanı bir yanıyla da güncel politika da kendileri adına söz sahibi olsunlar diye TİP’i (Türkiye İşçi Partisi) Büyük Millet Meclisine göndermiş, küçük bir grup halindeki TİP temsilcileri tam da tariflerden gelen muhalefetini etkili bir biçimde yürütmekteydi, diğer taraftan içimizdeki Amerikalı oluşları bir türlü gizlenemeyenlerin deşifre edilmesi sürecinde; TİP artık halkın o güne kadar duymadığı bir takım gerçekleri seslendirmeye başlamış, o kadar ki hatta, bir gün TİP Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar “Ülkemizde Amerikan üsleri var!..” diyerek yüklenince içimizdeki Amerikalıların dönem temsilcisi Muhteşem zat “Üs yok, tesis var!..” diyerek üstlenmiş olduğu Amerika’nın şirin gösterilmesi rolünü oynamaktaydı. O rolü o kadar başarılı oynadılar ki muhterem ve muhteşem zat öncülleri ve ardılları artık bugün canım yurdumda, Amerikan üsleri var denilebilecek bir durum kalmamış çok şükür ve Canım Yurdumu topyekün bir üs haline getirmişlerdir ve ne yazık ki vilayet sayısından fazla üs bulunmaktadır ve kimse de sormuyor artık “komünizm” de yok, neden diye. Canım Yurdumun kendi devleti içinde bol miktarda ABD eyaleti gibi çalışmaktadır bu üsler ama kimsenin de umurunda değildirler, zaman zaman çevre ülkelerden terörist nitelendirmesiyle uçaklar dolusu getirilen insanlara işkence için merkez, zaman zaman bölge ülkelerinde kullanılmak üzere gizli ordu eğitim merkezi haline getirilmiştir, ne gam ne tasa…
Ama en traji-komiği ise pek Muhterem ve Muhteşem zatın izahatlarıdır aslında; TİP Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar’ın Millet Meclisi’ndeki bir konuşmasında “35 milyon metre kare toprak işgal altında” diyerek Amerikan üslerini eleştirip bir soru önergesiyle de Amerika ile imzalanan ikili gizli anlaşmaların kamuoyuna açıklanmasını ister; tarihe geçecek şu açıklamayı yapar, “Baktık ki, Amerika ile yapılan gizli anlaşmaları tümüyle kapsayan bir dosyamız bile yok. Küçük rütbeli bir subayın, yüzbaşı düzeyinde bir Amerikalının imzaladığı anlaşmalardan tutun da, Türkiye’nin ABD’ye neler verdiğini içeren önemli anlaşmaların hiçbirinin metni elimizde değil”. Ama taraftarlarından ve ortaklarından kimse, “yahu nasıl oluyor bu, hani biz 17 devlet kurma geleneğine sahiptik” gibi kelam etmez. Körfez savaşı adıyla bize öğretilen ama aslında Irak işgali diye tarihe geçecek savaşta, aniden dünya basınında sınırlı da olsa ABD nin İncirlik-Adana üssünde atom bombası ve nükleer başlıklı bomba depoları var benzeri haberler çıkmaya başladı, necip Türk Milleti o zaman öğrenmeye başladı, kendisinden nelerin saklamaya çalışıldığını ama artık iş işten geçmiştir. Ama derler ya aşkın gözü kördür işte bu nedenle bu Amerikanseverlerin ve destekçilerinin gözleri kör olmuştur bu sevgiden (vallahi tamamen duygusal), bu ne aşk imiş be, ne aşkla bağlanmaymış be, üzerine binlerce kitap ve makale yazıldı gözü açılan yok.
Amerikan üssü ya da tesisi olmuş ne fark vardır da bu kadar önemseniyor bu farkın tebarüz ettirilmesi; aslında hiçbir fark yoktur pratik işleyişi ve çalışması açısından ama dönem antiemperyalist, antiamerikancı bir dönemdir, Vietnam savaşı başta olmak üzere Amerika’nın yaptığı her şeyin protesto edilmesi telaşa düşürmüştür bu amerikaperverleri, ABD Büyükelçisi Commer’in arabası bile temsiliyetine müstenit yakılmıştır, ABD 6. filosu protesto edilmiştir adeta bir kurtuluş savaşı benzeri ABD askerleri denize dökülmüştür. NATO ittifakıyız uydurmacısıyla vatanın her tarafında mantar gibi ABD üsleri tesis edilmiştir, kah NATO düşmanı ilan edilen Sovyetler Birliğini izleyeceğiz numarasıyla kah “etrafımız düşmanla çevrilidir” e inandırılarak, önceleri sadece lojistik destek verecek ekip ve ekipman derken sonradan fiili işgal güçleri konuşlandırarak ve propaganda ile de sanki Türkiye menfaati varmışçasına, aslında fiili durum vatanın her karışının işgalidir nihayetinde ama yerel muktedirlerin umurunda mı ki. Dün Sovyetler Birliğine karşı idi propagandasına karşın bugün İsrail’i İran’dan koruyacağız numarasıyla, ama fiili işgalin yürümesi için her dönem ama hep ehven yalan ve propaganda.
Emperyalizm ve yerel temsilcileri sömürü çarklarını çeşitli ama çelişkili yöntemlerle örtbas etmek istiyor dedik ya, bunun en önemli ayağı anlatılan masallara inanan insanlar bulmak sayılarını arttırmak onları partileştirmek, bu sayede de uyuşturup, uyutmaya devam etmektir. En çarpıcı ve açıktan sırıtan sömürü ilişkisini bile en masum anlatımlarla, hatta bunun bir bağımsızlık duruşumuşcasına yutturulması ve bunun toplumda büyük destek bulması ise çağdaş fareli köyün kavalcısı rolünün ne kadar muazzam yürütüldüğünün ifadesi olsa gerek. Peki; çağdaş fareli köyün kavalcıları muhteşem ve pek muhterem zat ile nihayetlendi mi, zinhar kendi izinden gelenler boynuzun kulağı nasıl geçebileceğinin ispatı gibi durmaktadır ortada,  dün de böyleydi, bugün de böyle ve korkarım ki değişmeyecekte.
Ne diyelim; bizi ve Canım Yurdumu bu vatan sevicilerin elinde oyuncak haline getirenlerin boynu altında kalsın.