Perşembe, Temmuz 03, 2008

BİZ SİZİN KİMLERİN DEVAMI OLDUĞUNUZU İYİ BİLİYORUZ-2

BİRİLERİNİN CEMAZIYEL- EVVELİ
DP - 2
“Bugünkü Hükümetin büyük bir marifetmiş gibi göstermiş olduğu; DP Lideri Adnan Menderes döneminin örnek alınarak devamı varsayıldığı ve aslında ne kadar anti demokratik tercihlerin kullanıldığının sadece bir kısmı olan özet, 1. bölümünü oluşturmaktadır.” Diyerek yazımızın 1. bölümünü sonlandırmış idik. Aslında bugünkü hükümet edenlerin liyakatlarının en temel karinesini oluşturan DP Adnan Menderes döneminin 2. bölümünü sıcak gündem dolayısı ile fazlaca anlaşılamayacağından bir süre sonra yazmayı planlamış idim, yine de bunların cemazıyel-evveli bugünlerde çok önem arzettiğinden ve belki de bindirilmiş kıtaların dikkatini çeker diye yazdım.

30 Mayıs 1954: Ateşli Muhalefet lideri ve bugünkü MHP milletvekili Deniz Bölükbaşının da babası Osman Bölükbaşı’yı seçen Kırşehir ili, ceza olarak il olmaktan çıkarılarak ilçe yapıldı ve bununla da yetinilmedi bölünerek eski ilçelerinden bir kısmı ile Nevşehir ili kuruldu. Bu konuda hep rakiplerine saldırı malzemesi olarak kullandıkları “halkı cezalandırma” uygulamalarının prototipini oluşturmuşlardır;
14 Haziran 1954: Yapılan genel seçimlerde muhalefet partisi CHP’ye siz oy mu verirsiniz diyerek, Malatya halkını da cezalandırma amacı güderek Malatya’yı bölerek Adıyaman ilini oluşturmuşlardır. DURMAK YOK KİNE DEVAM misali, ne diyorlardı “bu kin bizim politikamızı şekillendiriyor” İŞTE KİN İŞTE POLİTİKA ve İŞTE ÖRNEK;
1955 yılında TBMM parti meclis grubunda yaptığı bir konuşmada Başbakan Menderes, DP Meclis grubunda arkadaşlarına şöyle sesleniyor : “Siz öyle güçlüsünüz ki, şu anda Anayasa’yı bile değiştirebilir ve Hilafeti getirebilirsiniz” Bu yobaz zihniyetin bugünkü versiyonu ne demektedir “tabii ki değişecek ulan, milletin temsilcileri isterse değişir” diyerek ne kadar liyakat ehli olduklarını ispat etmekte ve cumhuriyet ile kavgalarının itilaf fırkasından beri hiç tavissiz devam etmekte olduğunu hiç çekinmeden de beyan etmektedirler.
8 Nisan 1955: İstanbul'da hane başına 100 gram kahve dağıtımına başlandı ve Kahve alanlar, mahalle muhtarlarının hazırladıkları karneleri imzalamışlardır. Hani karne CHP nin işi idi, gözün aydın CHP işte size DP karneleri haydi kullanın gerçi kullanmamanız bilmediğinizden değil ama neyse konu siz değilsiniz.
Ağustos 1956: Karadeniz gezisine çıkmış olan CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek, Rize'de dükkân sahiplerinin ellerini sıkınca, bu durum derhal bağımsız yargı(!!!) tarafından yasadışı gösteri yürüyüşü sayılarak 6 ay hapse mahkûm olacaktır. Nasıl bir demokrasi ise bu, işte bindirilmiş kıtaların peşine takılan yurdum insanı bunu bir görse, acaba görmediğinden mi ondan da ben pek emin olamıyorum ya, neyse...
5 Eylül 1955: Daha sonraki yıllarda Demokrat Parti’nin bir tertibi olduğu ortaya çıktığı üzere; İstanbul Ekspress Gazetesi’nde Atatürk’ün Selanik’deki evine bomba atıldığı haberi yayınlanarak bugünkü mütareke basınının öncülleri olarak tarihteki yerleri almaya hak kazanmışlardır.
6-7 Eylül 1955: Atatürk’ün evine bomba atıldığı haberi üzerine, gerici-yobaz ve faşistlerin ağırlıklı bulunduğu “Kıbrıs Türktür” cemiyetinin İstanbul Taksim Meydanı’nda düzenlediği mitingi, 6-7 Eylül olaylarını başlattı ve çok önceden planlanan gösteriler, kısa zamanda Rum vatandaşların işyeri ve evlerine yönelik yağmaya dönüştü. İstanbul, Ankara, İzmir’de sıkıyönetim ilan edildi. Olaylar diğer kentlere de sıçrayınca TBMM olağanüstü toplanarak methedile methedile bitirilemeyen DP Hükümeti kendi tertibi olan olayları muhaliflerinin üzerine yıkmak, bir taşta iki kuş vurarak onlardan da kurtulmak amacıyla yeni bir planı uygulamaya koymuştur. Emniyet Amirlikleri’nce komünist olarak bilinen 48 kişi, tahrik ve tahrip suçlamasıyla tutuklanıp Harbiye’ye getirildi. İdam talebiyle yargılanması öngörülen bu kişiler arasında Aziz Nesin, Kemal Tahir, Dr. Can Boratav, Asım Besirci, Hasan İzzettin Dinamo da bulunuyordu. Bugünlerde nefretle hatırladığımız ama bu sefer içimizdekileri hedef alan SİVAS KATLİAMInı planlanlayanlarda öncüllerini hiç aratmayacak organizasyonlara imza atabileceklerini kanıtlamışlardır.
10 Eylül 1955: Ama bütün bu olumsuzluklara rağmen yinede İçişleri Bakanı Namık Gedik ile İstanbul Emniyet Müdürü Alaaddin Eriş görevlerinden istifa etmelerine rağmen bugünkü ardılları bu örnek almamaktadırlar.
15 Ekim 1955: Demokrat Parti’de muhalefet yaptığı gerekçesiyle 9 milletvekili partiden ihrac edildi. Onları destekleyen 10 milletvekili de kendi isteği ile partiden ayrıldı. “Onbirler Hareketi” diye anılan bu milletvekilleri, bakanlar hakkındaki iddialarda, “ispat hakkını yasaklayan kanunun” kaldırılmasını sağlayacak bir fıkranın anayasaya eklenmesini istiyorlardı. Gençler mantıkları almayacağı için konuyu anlamakta zorlanabilirler ama o günleri yaşayanlar yada o günlerin olaylarını okuyanlara ne demeli... Ama biz yinede hatırlatalım siyasiler hakkında özelde de iktidardakiler için bir iddia ileri sürenler hakaret suçuyla yargılanıp mahkum olmakta ve yargılanan kişiye iddiasını ispat hakkı tanınmamaktaydı. Reddedilen, bu hakkın tanınması isteğiydi.
24 Ekim 1955: Nazlı Ilıcak ile Ömer Çavuşoğlu’nun babası olan Bayındırlık Bakanı Muammer Çavuşoğlu, 6/7 Eylül olaylarında uğradıkları zararlar dolayısıyla, İzmir'deki Yunan Konsolosluğu'na, adeta kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırarak suçluluk psikozu içerisindeki hükümet adına resmi özür yerine geçmek üzere Yunan Bayrağı çekti ve uluslarası düzeyde özel ve güzel bir yalakalık yapmıştır. Tıpkı bugün çocuklarının yaptığı gibi yalakalıkgibi.. İşte cemazıyel-evveliniz bay iktidardakiler ...
8 Nisan 1956: Başbakan Adnan Menderes , muhalefeti, "Siyasi sapıklık, sahte ihtilalcilik, inkarcılık, adi ve alçak iftiracılık, sahte hürriyetçilik ve tedhişçilik"le suçladı. Bakınız bunu güzel örnek almışlar ve gerçekten de DP nin devamı olduklarını kanıtlamışlardır.
31 Mayıs 1957: Bakırköy Derbi Lastik Fabrikası hammadde yokluğundan kapanmış, 720 işçi işsiz kalmış ama bunlar bunu örnek saymadıklarından belki de kendi kusurları saymadıklarından olsa gerek hiç sözünü etmeden geçiştirirler.
20 Ekim 1957: DP’nin din istismarı hızlanıyor. Menderes Adana’da yaptığı seçim konuşmasında “ İstanbul’u ikinci bir Mekke, Eyüp Sultan Camiini de ikinci bir kâbe yapacağız” dedi.
27 Ekim 1957: Genel Seçimler yapıldı. Oyların % 47,9’unu alan DP 419, % 41,1’ini alan CHP: 173, % 7,1’ini alan CMP (Cumhuriyetçi Millet Partisi) 4, % 3,8’ini alan HP (Hürriyet Partisi) 2 ve bağımsızlar 2 milletvekili çıkardı.
1 Kasım 1957: Yeni meclisin toplanacağı bugün halkın tepkisinden çekinen iktidar başta meclisin çevresini tanklarla çevirmek dahil kentin tüm önemli noktalarına askerî birlikler yerleştirdi.
30 Nisan 1958: Et sıkıntısını gidermek için Yeni Zelanda'dan koyun eti dışalımı yapıldı.
2 Haziran 1958: İnönü'nün, İstanbul CHP Merkezi'nde yaptığı basın toplantısındaki demecine yayın yasağı konuldu.
16 Temmuz 1958: Ortadoğu'daki muhtemel karışıklıklara müdahale etmek amacıyla 11 bin ABD askerinin İncirlik üssüne indirilmesine başlandı. Bugünkü hükümet edici AKP ve yandaşları gerçekten DP ve Adnan Menderes takipçisi imişler bu bir kez daha bu konuda kendini gösteriyor.
19 Temmuz 1958: Nükleer silah taşıyan ABD uçakları İncirlik üssüne indi. Sıkışınca muhaliflere çatanlar buna çok dikket etmeliler işte bakın nasıl katıksız bir takip var.
2 Agustos 1958: Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) baskısıyla, Cumhuriyet tarihinin en yuksek orandaki devalüasyonu yapilarak 1 dolar 2,80 TL’den 9 TL’ye çıkarıldı. Devalüasyon orani yüzde 221 oldu. Bugün yere göğe sığdıramadıkları DP ve Adnan Menderes’ten böyle miras aldılar işte...
6 Eylül 1958: Başbakan Adnan Menderes, "İdam sehpalarında can verenlerden ders alsalar ya…" diyerek muhalefeti tehdit etti.
21 Eylül 1958: Başbakan Menderes, CHP'nin parti olmadığını, İsmet İnönü'nün siyaseti bırakması gerektiğini, basının istediğini yazamayacağını söyleyerek sanki 2007 deki ardıllarının nasıl taklitçi olduklarının daha o günden ipuçlarını vermişler.
19 Ekim 1958: Başbakan Menderes, Said-i Nursî’nin yaşadığı Afyon-Emirdağ’da Nurcular tarafından hilafet ve saltanatı temsil eden iki tuğralı, yeşil bayrak açılarak karşılanarak, Menderes özel bir destek vermek istemiştir Said-i Nursî’ye. Ayrıca Menderes Risale-i Nurların ilk kez serbestçe basılması için 1956’da gerekli yerlere pervasızca talimat vererek kağıt tahsisi yapmıştı.
13 Temmuz 1959: Trabzon'da bu yere göğe sığdırılamayan DP ve Adnan Menderes hükümeti kararı ile, bir Amerikan üssü kuruldu.
10 Ocak 1960: Said-i Nursî’nin doğu illeri valilerine yazdığı bir mektup CHP’liler tarafından ele geçirilince basında yer aldı. Said-i Kürdî mektupta şunları söylemekteydi : “Şark bölgesinde komünistliği 60 bin Nursî sayesinde önlemekteyim. Bu 60 bin talebenin içinde bir iki ahlaksız da çıkabilir. Bunları kitlemize mal etmek doğru değildir. Bu yüzden bölgenizde risale-i Nurlar toplattırılmamalıdır. Nasıl ki Arapça ezan okutturduk ve bu sayede Müslümanları Demokrat Parti cephesinde topladığımız malumunuzdur. Şimdi de dağıttığımız bu Risale-i Nurlarla komünizmle ve masonlukla savaşacağız. Müslüman Demokratların göstereceği yardıma güveniyorum. Bundan ötürü birkaç defa Ankara’ya gittim,Müslüman vekillerle görüştüm.. Bilhassa başvekil sayın Adnan Bey ve (Milli Eğitim Vekili)Tevfik ileri ve sayın (İçişleri Vekili) Namık Gedik’ten bu neticeyi tayin ettim…. Saidi Nursî “ Ama ne takip ne örnek alış değil mi? Bu kadar katıksızını ve insafsızını ancak bunlar yapar
12 Nisan 1960: DP Grubu yayımladığı bir bildiri ile CHP'yi "silahlı ve tertipli ayaklanmalar hazırlamakla", bir kısım basını da bunu yalan ve çarpıtılmış haberlerle desteklemekle suçladı ve bunların üstesinden gelmeyi amaçlayan ve üç ayda işini bitirecek bir Tahkikat Komisyonunu kurulması yönünde kararın alındığını açıklıyor ve derhal yaklaşık 500 Halkevi ve 4500 Halkodası bir taşınmaz ve taşınır mal yığını şeklinde Hazine’ye geçer. Milli Korunma Kanunu’nun polis ve mahkeme önlemlerine, fiyat denetimlerine başvurulur. Tıpkı bugünkü maliye Bakanı ardıllarının yaptığı gibi. Çalışma yaşamlarında 25 yılı dolduran memurlar “görülen lüzum üzerine“ Bakanlık emrine alınarak emekliye sevk edilirler. İşte AKP ve Tayyip Erdoğan hükümeti kadrolaşma konusunda kimden ilim irfan feyz almıştır açıkça ortada...
27 Nisan 1960: Meclis bünyesinde kurulan 15 üyeli Tahkikat Komisyonuna ek yetkiler veren kanun, uzun ve çetin münakaşalardan sonra kabul edilirken; tartışmalardan ötürü de 12 CHP Milletvekili 3 ve 6 , İnönü ise 12 oturum Meclis’ten çıkarılma cezası aldı. İnönü’nün konuşmasının tutanaklardan silinmesi kararı alınarak oturumdan çıkarılma cezası alan CHP’liler direnince de genel kurul salonundan polis zoruyla çıkarıldılar. Komisyonun ilk icraatı, ülkedeki tüm siyasal etkinliklerin ve Meclis görüşmelerinin yayınlanmasını yasaklamak oldu. Kurulan komisyon; sivil ve askerî savcılarla yargıçların tüm yetkilerine sahip olacak, istediği ev ve kuruluşu basabilecek, öngördüğü evrak, belge ve eşyalara el koyabilecek, gazeteleri toplatabilecek ve matbaalarıyla birlikte kapatabilecekti. Komisyon kararlarına karşı gelmenin veya savsaklamanın cezası üç yıla kadar hapis olacaktı. DP’nin yargı yetkisini özel bir heyete veren bu kararı açık bir anayasa ihlaliydi ve iktidardan düşüp yargılandıklarında sorumlu tutuldukları en ağır suçu oluşturdu. Demek ki bugünkü tüm anti demokratik uygulamaların prototipini DP ve Adnan Menderes hükümeti oluşturuyormuş, tıpkı ABD deki Mc Carthy örneği gibi, tabii ki de bu konuda durmak yok yola devam edilmeli...
28 Nisan 1960: TBMM görüşmelerini haber yapmaya kalkışan tüm gazeteler toplatıldı. Tabii o zaman bu kadar paraları olmadığından satın alma yerine kapama işlemine tabi tutuyorlardı şimdi ise satın alarak susturuyorlar, eeeeeee devir finas oyunları devri yaa. Babalar gibi alıyorlar işte...
22 Mayıs 1960: Haberleşmeye sansür koyan Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı, beş kişinin bir araya gelerek dolaşmasını yasakladı. Yani hani asker ve TSK hep bunların karşısında idi, tam bir büyük yalana dayalı propaganda...

Ama ne demişti propagandanın babası Faşist Hitler’in Faşist bakanı Göbels: “ Yalan ne kadar büyükse inanan o kadar çok olur”

Bugün tüm yobaz-gerici, hurafe-safsatacı, bağnaz ve hanedanlık özentisi güruhun organize oldukları; başta HAK-İŞ, MEMUR-SEN, MÜSİAD, MAZLUM-DER, İLİM YAYMA CEMİYETİ, GAZETECİLER VE YAZARLAR VAKFI ve HUKUKÇULAR BİRLİĞİ olmak üzere bu iktidar öncesi sürekli olarak ve de özellikle Cuma namazları çıkışında batı dünyasının müslümanlar üzerinde yaptıkları zulmü yalandan olduğu şimdi çok net anlaşılan cami önlerinde gösteriler yaparak protesto ederlerdi, şimdi nerde bu kuruluşun adamları sayıları artmasına karşın sesleri çıkmaz oldu, acaba nema konusu mu var, yoksa özellikle IRAK’ta en büyük destekçileri ABD bombaları ile öldürülen 1.000.000 dan fazla müslüman insan onları ilgilendirmiyormu yoksa? Gerçi bunların öncülleri ve itibarlı abilerinden olan Mehmet Şevki Eygi ne demişti kanlı Pazar öncesi yazısında “ABD Müslümanların 2. kabesidir” ve sonrasında commerzbank ta hesabına 350.000 $ yatırıldığınıda unutmadık hatırlıyoruz.
İşte AKP nin kıymeti kendinden menkul yöneticileri siz ve cemazıyel- evveliniz budur. Liyakatınızın temelini oluşturan, 31 mart kafası, itilaf Partisi kafası, Said-i Nursi kafası ve günümüzdeki takipçisi Fettullah Gülen kafası sizin cemazıyel-evvelinizi oluşturur. Ama nedendir bunları görmezden gelerek; keçinin koyunu davrandığı gibi davranmaya devam ediyorsunuz.

Hiç yorum yok: