Cumartesi, Mart 02, 2013

ŞİKE HER YERDE

SAHNE ŞİRKETLERİN ADLI MÜZİK YARIŞMASI ÜZERİNEİstanbul’da bulunduğum geçen hafta içerisinde; “Ballantine’s ile Sahne Şirketlerin” adı altında bu yıl 3. sü düzenlenen ve şirketler içerisinden amatör olarak müzik yapanların, deyim yerinde ise “beyaz yakalıların” oluşturduğu, sadece Türkçe veya yabancı pop ve rock tarzında müzik yapan gruplar için 9 Mart 2013’e kadar devam edecek bir maraton ve heyecanın bir bölümüne Garaj İstanbul’da izleyici olarak katıldım. Bu yıl 3. sü düzenlenen yarışmanın birinci olacak grubu için büyük ödül, pop ve rock müzik için önemli bir merkez olarak öne çıkan İngiltere’nin başkenti Londra ve sponsor Ballantine’s viskisinin anavatanı İskoçya’ya seyahat olacağından, genç müzisyen gruplar için bu yarışma bir hayli çekici ve cazip hale dönmüş ve özellikle ünlü İngiliz rock grubu Muse konserine gidilecek olması da pasta üstüne çilek mahiyetinde kabul görmüştür. Öğrendiğim kadarı ile de, en iyi icra, en iyi yorum ve en iyi ensemble (birlikte çalma uyumu) toplamında verilecek birincilik ödülü dışında aynı dallarda ayrı ayrı ödüller de verilecek olması yarışmayı daha cazip ve heyecanlı hale getirmiş.
Başta, daha önce de aynı yarışmanın 2. sininde de görev alan ve halen TRT de görev yapan yarışma sunucusu Bertan Horasan; jüri üyelerinin gözleri kamaştırır kariyerlerini anlatarak, seyircilerden kocaman alkış istiyordu ama sonuçtan bakınca da bu kariyerlerin ne kadar hormonlu oldukları konusunda kocaman nev bir nezaketsizlik ve saygısızlık çıkmıştır ortaya, bana göre… Ne diyordu tanıtım peşrevinde kerameti de kendinden menkul görünen sunucu bey; “Nev” jüri başkanı; besteci, söz yazarı, yapımcı ve aranjör olarak defalarca Türkiye’nin en beğenilen Erkek Rock Şarkıcısı seçilmiş, “Mehmet Teoman” jüri üyesi, 35 yıl boyunca söz yazarı, menejer, yapımcı ve gazeteci olarak görev yapmış, “Emre Irmak” besteci, müzik yapım şirketi sahibi, aranjör olarak görev yapmış, “Yalçın Birol” radyo ve televizyon programcısı ve direktör, Metro FM, Süper FM, Joy FM, Joyturk ve Radyo Mydonose gibi bir çok önemli radyonun bulunduğu Spectrum Medya’da Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapmaktadır. Vay be, sahip olunan ünvanların büyüklüklerine bakarmısınız, insanın eziklik duymasına yol açacak kadar parlak, peki bu ünvanlar ve parlak kariyer nasıl bir yaklaşım ve değerlendirme doğuracaktır derseniz, bu konuda “dağın fare doğurması” en isabetli tarif olacaktır konuyu anlatabilmek adına, emin olun…
Ne diyor; jüri başkanı bey yarışma için, “Özellikle bir dönem içlerinden biri olduğum iş hayatından arkadaşların yarışma heyecanı içerisinde, onlara katkıda bulunabilmek ve heyecanlarını paylaşabilmek adına bu organizasyonda bulunmak bana ayrıca keyif ve mutluluk verecektir”, yahu kardeşim, tüm yarışmacılar ve ciddi sayıda da izleyici arasında konuşulan, yapılan uzun pazarlıklar, öne çıkarılan kaprisler neticesinde, 35.000 TL’yi alınca başta reddettiği jüri başkanlığını kabul etmenin bilinmediği mi ya da fiskos gazetesinde yazılmadığını mı zannediyorsun da bu kadar kolaylıkla bu kelamları ediyorsun diyen yok tabii ki kendisine, ancak sonuçtan ve izlediklerimizden bakınca bile tercih kriterlerinin ipuçları çok net görünmektedir, işte…
Ben bu çocuğun babasının yerinde olsam alınırdım vallahi çünkü koyduğum adı beğenmeyip sadece %50 sini sahne adı için daha iyidir değerlendirmesi ile kısaltıyor ya, işte o nedenle, ama şükür ki yine bu yarısını kullanmış ya diğer yarısını kullansa idi… Babasının kendisi için uygun gördüğü ad olan Nevzat’ı bile ağırlığından ötürü taşıyamayıp “Nev” e öykünen ve dönüşen bir adam böylesine bir yarışmanın da ağırlığını taşıyamayacağı izlenimi vermekten kurtulamamıştır. Bir de ben, canım Yurdumda, bir adamın bir şeyi çok uzun yıllardır yapıyor demek ki bu işi iyi yapıyor anlamına gelen yaklaşımı bir türlü anlayamıyorum, yahu bunun iyi yapılıyor olmasının tek kriteri uzun yıllar boyu yapılıyor olmasından öte daha bir sürü parametrenin de uygun olması gerekir, şüphesiz uzun yıllarca yapılıyor olması “gerek şart” olabilir, buna nasıl itiraz edebilirim ama “yeter şart” olamayacağını da müzisyen değil ama bir mühendis olarak bilecek kadar da analiz ve değerlendirme yeteneğine haizim ve sonuç olarak tek başına teknik bilginizin ve becerinizin, iyi, hoş, ahlaklı ve adaletli bir sonuç yaratmak için yeterli olmayacağı aşikârdır. Dışarıda bir izleyiciden duyduğum kadarıyla şarkıyı dinlemek yerine, Mehmet Teoman, kah havaya bakıyor kah “sms” yazıyor ya da okuyor, yahu böyle bir ciddi durumda değerlendirme yapmak adına para alıp geleceksin sonra da gak guk yapacaksın olmaz, zinhar olmaz… Hele “Nev”in TRIODOR Firmasından “Trio Tones” grubunun “Man Down” isimli ilk performansında jüriye ayrılan yerde bulunmamış olması, performansı izlemeden puanlamış olması bile durumun vahametini, neticede akıbetini ve de özellikle bu konunun bu yazıya neden gerekçe olduğunu da gösterir, ne yapmış acaba bu beyefendi diğer jüri üyelerine vekâlet mi vermiş, ne olmuş Allahaşkına…
Maalesef Canım Yurdumun geldiği noktada; siyasi büyüklerimizin de çok sıkça kullandığı üzere “et kokarsa tuz basılır, peki ya tuz kokarsa”  atasözü mucibince bir tablo yaşanmakta ve ne yazık ki, son derece centilmence yürütülmesi zaruriyetinin doğduğu böylesi bir yarışmada bile, hiçbir profesyonellik ve ikbal beklentisi olmayan pırıl pırıl gençlerin bu kadar hoyratça ve nobranca yaklaşımla değerlendirmeye tabi tutuluyor olması baştaki iddiayı destekler durumdadır ve yarışmacı ruhu yaratma çabasını zedeleyecek bir sonuçtur… Sadece yarışmanın konusunu oluşturan faaliyetin teknik değerlendirilmesinin adaletli ve ahlaklı bir biçimiyle yapılıyor olması beklentisi karşısında, canım Yurdumun her alanında şike ve teşvik primi uygulamasının benzerinin bataklığında debeleniyor olması çaresizliğine itilmesi bu yarışma bazında organizatörlerinin ve jürinin vebali ve sorumluluğundadır, hadi debelenip durun bakalım, bünyesinde fazlaca personeli olanı kayırma, yarışma sponsorunun ürünlerinin kullanma potansiyelinin değerlendirilmesi olarak bir görüntü verilmesinden kurtarın da görelim bakalım bu yarışmayı… Bakın ben gençlerin bir deneme yapmalarına tanık oldum; TRIODOR Firmasından “Trio Tones” grubunu desteklemek adına 90 adet sms gönderiyorlar ve aldıkları teyit kısa mesajlarına rağmen, organizasyon tarafından 69 adet sms açıklamasına ateş püskürüyorlar, haydi bakalım temizleyin de görelim bu rezaleti… Köhneleşmenin boyutunun bu olmaması tercihi düşüncesi ile tüm firmalara durumu, önümüzdeki maçlara bakacağız yaklaşımından ziyade bir kez daha bu veçhesiyle gözden geçirmeleri acilen salık verilir… Yahu kardeşim bu firmalar personellerini gerek mesai saatlerinde izinli sayarak gerekse de provaları için stüdyolar kiralayarak parasal desteklerle donatarak maksat takım ruhu oluşsun diye tüm bu kayıp ve harcamalara katlanarak yaratılan bu ortamı, belli ki ehliyetleri yaratılan tılsımlı ortamın etkisiyle ters orantılı ve kendi dar çevrelerinde tartışılmıyor görünse bile geniş gruplarca kesinlikle ehliyetleri tartışılan ellere bu kadar kolay bırakılmamalı…
Fıtrattan gelen doğallıktan ve sadelikten çok uzak ve renkli neon ışıklarının yarattığı süslü hayatlara sahip olan bu zevatın, değerlendirmeye tabi tuttukları insanların hiçbirinin değerlendirme konusunda ikbal beklemediklerini bilemedikleri için bu noktaya gelinceye kadar kendi fedakârlıklarının bu gençler tarafından da feda edilebileceğini zannediyorlar ya, yanarım da buna yanarım…
Sonra maazallah birileri çıkar da; bunlar müzikten anlıyorlarmış havasındalar ya, bende hıyardan anlarım der, tıpkı Erman Toroğlu örneğinde olduğu üzere, tüm hıyarlar alınır, benden hatırlatması…
Durumu bir Osmanlı atasözü ile izah etmek belki de en hayırlısı olacaktır…. Vaziyet budur, Allah selamet versin…
Devlet-i Osmani ahalide
Terfi-i temayüz ilim irfan ile olmaz;
Terfi;
Ya olacak kuvvetli iltimas
Ya olacak madeni haz
Ya da olacak ten ile temas…

Hiç yorum yok: