Sınırlar arasında program kuşağı kapsamında “Türkmenistan’ın altın asrı” adı ile
bir program yaparak yağdanlık oluşturan bir ünlü gazetecimiz var, Banu Avar; bir
sürü ihtiyaç malzeme ve servisi sayıyor ve bunların hepsinin bedava olduğu bir
ülke var mı diye soruyor ve hemen cevaplıyor “evet var”, işte sizi böyle bir
ülkeye götürüyorum diye söze başladığı programın bir yerinde, 1993 te ekmek
bulamayan Türkmenistan 2008 de buğday ihraç ediyor demesin mi, bu arkadaşımıza
göre sanki Türkmenler önceleri buğday üretmiyorlar ve ekmek yemiyorlardı, bu ne
saflık allahaşkına, koskoca Karakum Çölüne göl yapılıyor diyor, tabii Stalin döneminde
gerçekleştirilen, bu göllere su taşıyan, Özbekistan sınırındaki Amuderya
nehrinden alınan bir kol ile oluşturulan yaklaşık 700 km lik yapay nehri ya da
kanalı es geçiyor, tabii ki bilerek, maksat yağ olsun, Rusya bunların
doğalgazını eskiden gasp ediyordu deniliyor ya da ona getirilmeye çalışılıyor
ama şimdi bağımsızlar yine oraya satıyorlar acep neden diye soran yok, 600 sene
devletimiz olmadı biz uyuduk, uyutulduk, sömürüldük diyor bir yetkili ve
Banucum atlıyor üstüne hemen, Sovyetler
olmasaymış Afganistan’dan farklı olacakmış sanki de, ama ne gam yağa devam, ne
diyor diktatörü takdiminde; şair, yazar, edebiyatçı, mühendis Türkmenbaşı,
Sovyetlerin dağıldığında en yoksullarından ve yokluklar ülkesiydi diyerek
diktatörün bu gelişmeler sayesinde siyasi totaliretisini olumluyor, hele
Türkiye Cumhuriyetinin ilk yıllarına benzetmiyor mu, bunları bu haliyle yayınlayarak
TRT de niye iyi bir kadroda programcı olduğunun adeta izahatını veriyor, bir
yerde bazı insanlarla röportaj yapıyor özellikle emeklileri kastederek “onlar
emekli maaşları ile rahat geçiniyorlar” demedi mi geberdim kahrımdan,
batılıların politik haklar ve özgürlükler konusunda “kötülerin en kötüsü” diye
nitelendirilen bir ülke olmuş olması Banu kardeşimizi hiç rahatsız etmiyor
tabii ki.. Çileli bir yaşamdan derlenmiş diye nitelendirdiği “Ruhname” adlı,
Türkmenbaşı’nın yazdığı kitap için güzellemeler yazan Banu Avar, Türkmenistan’ı
öyle bir anlatıyor ki, bilmeyenler için sanki bir cennet, bir özgürlükler
ülkesi…
Oysa dün büyük hayranlık beslediğini bildiğimiz
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer “Türkmenistan’a gitmem çünkü orası bir
diktatörlüktür” dediğinde bu sözü de önemsediğini tebarüz ettiriyordu bulunduğu
kanallardan…
Banu Avar en azından bu yaptığı program ile yanlış işaret
fişeği olma görevini yerine getirmiş gibi görünüyor… Haydi, şimdi bizde oraları
iyi bilenlerden biri olarak bakalım, nasıl bir ülkenin bize sunulduğunu ya da
sunulanın doğru olup olmadığını anlamaya çalışalım…
Gurbanguly Berdymuhammedov; internete de düşmüş bir
toplantıda, Türkiye’den gelen inşaat firmaları üstünden canım yurduma ciddi
ciddi salvolar sallamakta iken, birden arkasındaki bakanlara dönerek, “burada aranızdan birileri sigara içmiş,
kim olduğunu bulacağım, duydunuz mu beni” deyip elindeki sopayı büyük bir
hınçla sallıyor ama tüm en önemli zevat yani koca koca bakanlar, deyim
yerindeyse süt dökmüş kedi gibiler… İşte mezkûr gazetecinin bize allayıp
pulladığı ülkenin Başkanının tavrı ve bakanlarının süt dökmüş hali, tam bir tek
adam tiplemesi… Türkmenistan; çok abuk yasakların uygulandığı ülkedir tüm
benzer ülkeler gibi, mesela 35 yaşın altındaki kadınların yalnız yurt dışına
çıkmaları yasaktır, bu yasak ancak büyük rüşvetlerle aşılmaktadır ama sorsanız
zinhar böyle bir yasak söz konusu değildir. Bakın yazılı olmayan bizzat
yaşadığım bir ince yasak olayını ve tepkilerini anlatayım size, ülkeye girmeden
önce pasaportumu yeni değiştirmiş ve pasaporta yapıştırılan fotoğrafta top
sakalım bulunmaktaydı ancak ülkeye gidince top sakalın yasak olduğunu öğrenmiş
ve hemen kesmiş idim, birkaç gün sonra ofise 2 polis geldi ve çalışma ve oturma
izinlerim ile ilgili bir çalışma yapacaklardı, pasaporta bakınca sakalımı neden
kestiğimi sordular bende yasak olduğunu duyduğumdan ötürü kestiğimi söyleyince,
nasıl sinirlendiklerini ve böyle bir yasağın zinhar olmadığını, buranın özgür
bir ülke olduğunu bir hayli sinirli ve yüksek sesle söylemiş ve gitmişlerdi.
Yöneticilerin kolayca zenginleştiği gerçekte halkın fakir
olduğu Türkmenistan, genç insanların büyük ölçüde ayrılmak istedikleri bir
ülkedir ne yazık ki, Rusları pek sevmezler ya da öyle gösterirler ama başları
sıkışınca da başvurdukları yegâne ülkedir Rusya… Rivayet odur ki; 2 asker
silahları ile birlikte askerden firar ederler, uzun takipler sonunda başkent
Aşkabat yakınlarında inşaatı devam eden bir bina içinde bulundukları ihbarı
üstüne, bina sarılır ama yaklaşık 1 haftalık çatışma ve bekleme sonunda hala
askerler yakalanamaz, bakıyorlar ki olmuyor, Rusya’dan özel bir uçakla özel bir
ekip getirtilir, 15 dakika sonra sorun çözülür… Ama bu konu kime sorulursa
sorulsun, sus pus…
İşletmelerin genel olarak “kerhane”, silahın genel olarak “.arak” diye adlandırıldığı ülkede (Türkmenistanın kerhanesi ya da Türkmenistan.
araklı kuvvetleri gibi), erkekler 62 kadınlar 56 yaşında emekli olabiliyor,
görüldüğü üzere öykünülen kapitalist batı gibi, ortalama ömürler de dikkate
alındığında mezarda emeklilik bu ülkede de mukadderat, dolayısıyla mezkur
sistem insanları iyi bir işleri olduğu dönemde, emekliliklerini de düşünerek
daha iyi birer iş bitirici yapmaktadır. İş bitirici olamayan ama son derece
vefakâr ve cefakâr bu güzel Türkmen kardeşlerimizin de sabırlarına olan
hayranlığımızı tıpkı bizimkilere olduğu gibi bir kez daha belirtmemde fayda
vardır.
Şimdi Banu kardeşimizin “onlar
emekli maaşları ile rahat geçiniyorlar” takdiminin doğru olmadığını
bilmediğini düşünüyor olmanın bir zul olmasından ötürü itirazımı baştan
belirtmeliyim. Çalışanlardan çalıştıkları dönemde, özellikle de yabancı
firmaların kadrolarında çalışanlardan %20 lere varan ciddi ciddi emeklilik
kesintisi yapılmasına rağmen, emeklilik döneminde alabilecekleri emeklilik
maaşı ne yazık ki 70 ABD Dolarını aşamamaktadır, kısacası anlayacağınız altı
var üstü yok, öyle kimse işkembe-i kübradan sallamasın… Ve bu ülkede ne yazık
ki tablo bu iken başkent Aşkabat’ı “ak
şehir” yapacağım diye yola çıkıp, gerekli olup olmadığına bakmaksızın baştanbaşa
beyaz mermer kaplı bir şehir yaratıp, gerisinin önemli olmayacağı yorumuyla,
ülkenin tüm geliri nerdeyse buralarda harcanmaktadır, ama Banu kardeşimizin
kullandığı gözlük ancak bu kadar gösteriyor. Gerçi bu yazının konusunu Banu
hanımın program eleştirisi oluşturmayacak, bu ülkenin canım yurdum ile benzeşen
yönlerinin tespiti ana fikirdir. Bir önceki yazımda da bahsettiğim üzere,
kızlı-erkekli yaşam üstüne iz takip ettiğimiz sarih olup, emeklilik içinde
rakamsal farklılıklar olmakla birlikte satınalma güç ve pariteleri açısından
durumun çok farklı olmadığı da ortadadır. Tüm dünyada olduğu üzere bu ve benzer
gerçeklere rağmen diktatörlerin çılgın proje paranoyalarının kurbanı olmaktadır
bu güzelim ülkeler, ama ne gam, ne keder… Zaten şeffaflığın, denetimsizliğin
artmasına ters orantılı bir sonuç doğmaktadır, refah ve sosyal-kültürel
gelişmeler açısından, yaşamın dinamiği görmek isteyenlere bunu çok açık bir
biçimde sunmaktadır. Sonuçta ileri demokrasi ile yönetilen bir ülke der isek
herkes meramımızı anlayacaktır, benzerlikler açısından. Bu tür benzerlikleri
küçüklü büyüklü anlatmaya devam edeceğim, durmak yok…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder