Gündemi tam anlamıyla yansıtacağını düşündüğüm,
17.12.2012 tarihli yazımı tekrar yayınlıyorum.
İNADIN,
TELAŞIN ve HAYALKIRIKLIĞININ LİDERİ FATİH TERİM
İnadın, telaşın ve
hayalkırıklığının lideridir Fatih TERİM, komplekslerin ve şişinmenin
imparatorudur ama ne yazık ki bunun ne kendi farkında nede aklı bir karış
havada olan ve imparator yaratıp önünde diz çökmeye hazır basın mensuplarından,
siyasetçilerden ve işadamlarından oluşan taraftarları farkında. Ama asıl
şaşılası durum ise, bir insan şansıyla, lobisiyle ve siyasi yardakçılarıyla da
olsa bu kadar çok başarı elde eder ve bu kadarda gündemde kalır da, nasıl hala
olgunlaşamaz, hoşgörü sahibi olamaz, işte bunu anlamak mümkün değil… İnadın,
telaşın ve hayalkırıklığının lideridir, komplekslerin ve şişinmenin
imparatorudur, dedim ya, Milli takımı çalıştırırken kendi takımlarında
oynamayan oyuncuları milli takıma seçerek, şimdi de Galatasaray’da formsuzları,
hadi diyelim seçti güvendiği için ama her maçta şapkadan tavşan çıkarmak uğruna
onlara sonuna kadar katlanıyor olması hiçbir zaman anlaşılmamıştır hatta
anlaşılamayacaktır. Galatasaray’da çalıştığı 2 dönemde de teknik direktörüne
güvenen aslında kendilerine güven(e)meyen yönetimlerin büyük bedeller
karşılığında kendisine teslim ettikleri büyük ve geniş kadroları yönetme
konusunda son derece etkisiz birisi olduğunu dünya aleme ispatlamış ama ne gam
Canım Yurdumun iş adamları kendisini “liderlik” paneline çağırıyor, neyin
liderliği ise bu, toplamda 24 futbolcuyu yönetmekte zaaf göstermektedir.
Aslında okuma yazma
kursuna göndermeli onu, Galatasaray yönetimi, sahaya bir takım sürüyor tuttu
tuttu, tutmazsa yapacağı ve yaptığı bir şey yok, oyunu okuduğunu yalaka basın
bize yutturmaya çalışsa da okuma bilmediği sırıtmaktadır, yaptığı oyuncu değişiklikleri
de tesadüfen sonuç getirince basında ki Terim goygoyları başlıyor tılsımı
anlatmaya, yahu kim bu takımı sahaya sürse bu sonuçları alır diye düşünen yok…
Hele maçlardan sonra, sanki bindirilmiş kıtalar görüntüsü veren basındaki
ekipten gelen ve genelde yenilgilerden sonra futbolcuların aslanlara
atılmasının çanağı durumundaki sorulara cevap verirken futbolcuları korur
görünen ve adaletli baba edasıyla asıl iplerini çekmesi yok mu, insanı çileden
çıkartır cinstendir vallahi…
Kendisinden çok şey
beklenen ve arkasına sığınılarak yöneticilik yapılabileceği inancındaki
yönetim; 2002 yılında deyim yerindeyse kulübün anahtarları teslim edilerek koca
bir takımı olduğu gibi değiştirerek büyük bir ekonomik krize neden oldu, şimdi
de tüm takımı değiştirdi sanki bu çocukları kendi transfer etmemiş gibi yeniden
transfer istiyor, Terim’in GS yi sokacağı kaos “yaptıklarım
yapacaklarımın garantisidir” in
ispatıdır ama Allahtan bu sefer yönetim para ve borsa oyunlarını iyi
bilenlerden oluşuyor da, bir denge görüntüsü oluşturuluyor.
Adam harcama konusunda
bir uzman olan; üretmekten çok yıpratmayı iyi bilen bir taktisyen, tıpkı
siyasetteki benzerleri gibi şişinip duruyor, neymiş penaltı çalıştırmazmış,
istatistiklere inanmazmış, seçilmezmiş seçermiş, ders almazmış ders verirmiş,
Vallahi haklı ne diyelim!!!
Galatasaray’dan giderken
bir daha asla teknik direktör olarak dönmem dedi ama geldi, gelirde canım
yurdumun insanlarının hafızası bu kadar kısa olunca, adam da nasıl olsa
unutuluyor kabilinden işkembe-i kübradan sallıyor gitsin, hadi bu çok uzun
geçmiş, daha geçen sene ne dedi, tam da Orduspor maçından önce, “Arda’nın
gideceğini bilseydim, Culio’yu göndermezdim” peki sonuç, kadroda değişen bir şey
yok, o kanada yeni oyuncu da alınmadı ama Culio yine gönderdi…
4 yıl şampiyonluk
konusunda eski bir yazımda bahsettiğim detaylar üstüne kısa bir hatırlama
yapalım;
1. 1996-97 sezonun 30. haftasında Beşiktaş – Galatasaray maçında son dakikalarda Beşiktaş kalecisi Fevzi topu ayağının altından kaçırıp maç 1-1 berabere biter ve Galatasaray şampiyon olur. Fatih Terim şampiyon olur, kahraman olur, imparator olur. Peki Fevzi o golü yemese idi ve Beşiktaş şampiyon olsa idi, eminim ki bu basın mensuplarına göre Rasim KARA imparator olacaktı.
2. Bülent Korkmaz,
Ulrich Van Gobbel, Iulan Filipescu, Georghe Hagi, Gheorghe Popescu, Taffarel,
Tugay Kerimoğlu, Okan Buruk, Ümit Davala, Hakan Ünsal, Suat Kaya, Ergün Pembe,
Ufuk Talay, Hakan Şükür, Adrian Ilie, Arif Erdem, Adrian Knup gibi dönemin
müthiş futbolcuları olmamış olsa idi, tıpkı Ankaragücünde elde ettiği
başarıları elde edebilirdi ancak…
4. 1996-97 sezonu Galatasaray’ın şampiyonluğu ile sonuçlanınca; hemen yukarıda röntgeni verilen basın tarafından 2. yarıya 9 puan geriden başlayan Fatih Terim, Türkiye’ye takımı 9 puan geriden alıp şampiyon yapmıştır diye servis edildi; sanki 9 puan geriye de bir başka teknik direktör düşürmüş gibi hayret… Faruk Süren ve ekibini, Mehmet Ağar faktörünü, o dönemdeki rakiplerin kötülüğünü kimse hatırlamak bile istemiyor ya, hayret vallahi…
Geçmişte kendisini;
Milli Takımı çalıştırırken başarısız sonuçlar üzerine eleştiren bir basın
mensubunu telefon ile arayarak, “senin bıyığını s….…” demiş ama kendisine basın
mensubu denilen, ama canım yurdumun durumunu yansıtan, bu güruhtan ses çıkmamıştır.
Son olarak ta,
Mersinidmanyurdu maçından sonra, soru soran birinin basın mensubu olmadığı
gerekçesiyle de tüm gazetecilere de fırça atarak basın toplantısından
ayrılırken “bunu da çek” diyerek sadece evde göstermesi ya da
görmesi gereken yerlerini göstermiştir ama kendisini imparator yapanlardan “gık” çıkmamış, mezkûr gazeteci başta olmak
üzere bu terbiyesizce tavra diğerlerinden ses çıkmaması da bir basın ayıbı
olarak yazılacaktır tarihe… Milli takımı ve Galatasaray’ı çalıştırmış ve
çalıştıran bir teknik direktör, herhangi bir eleştiri karşısında kendini bu
kadar kaybediyorsa, terbiye sınırlarını çoktan aşmışsa, o kişi, hangi başarıyı
elde ederse etsin, artık Milli Takımın ya da Galatasaray’ın başında
kalmamalıdır. İsviçre ve Belçika maçlarında yaşanılan utanç sonunda yapılması
gereken buydu ama nereden başlanırsa erkendir lafı öngörüsüyle şimdi zamanıdır.
Şimdi merakla bekliyorum
başta spor basını olmak üzere tüm basın kuruluşları bu olay karşısında nasıl
davranacaklar, olayı görmezden gelip ya da gak guk diye mideden konuşarak
unutacak ya da unutulmasına mı hizmet edecek, yoksa basın mesleğine hakaret
kabul ederek, Terim’in peşini bırakmayacak mı? Peki; Futbol Federasyonu ne
yapacak acaba yaşanan bu ayıp hatta ahlaksızlık karşısında? Peki, Galatasaray
kulübü ne diyecek? Ne yapalım o da insandır sinirlenebilir, onun da sabrı
sınırsız değildir diyerek savuşturacak mı, yoksa ahlakın spordaki vazgeçilmez
kuralını hatırlayıp, Terim hakkında gereğini yapacak mı? Bu spor yazarları
nasıl adamlarmış be kardeşim, adam hepsini çocuk azarlar gibi azarlar bir
Allahın kulu bir şey demez, yazıklar olsun vallahi… Bunu bir kenara koyun, tam
tersine yalaka basının yalaka üyeleri 2. yarıda kazanılan maçlarda özellikle “devre
arasında soyunma odasında ne dediniz de takım iyi oynadı”, o da
kasınarak “ne korkuyorsunuz, korkmayın arkanızda ben varım” diyerek kendine pay çıkarıyor, ha be
adam madem senin bu lafın bu futbolcular üstünde çok etkili maça başlarken
söylesen bu lafları da kimse ekranları başında ölüp ölüp dirilmese demiyor,
yazıklar olsun vallahi… Terim’e bakıyorum artık 60 yaşının olgunluğu
beklenirken normal olarak, üslup, tavır, çalım, kasınma aynı, o öfkeyle
karşılık veren öfkeyle yaşayan birisine çok benziyor, ondan alınan ilham ve
feyzle, eleştiriye öfkeyle karşılık veriyor, önüne gelen herkese ders vermek
sanki kendisine ilahi bir görev…
Hele Avrupa Kupası
finalleri sırasında “biz liyakatı halktan aldık” demez mi? tam bir rezalet ve daha büyük
rezalette kendisine ne yapıyorsun diyemeyenlerden gelmekteydi, “yahu Fatih sen
seçimle mi geldin de liyakati halktan aldık” diyorsun diyemeyenlerden.
Kendisini besbelli ki çok fazla şişinmesinden olsa gerek haddinden fazla
önemsemektedir, ama bilmiyor mu ki liyakati Futbol Federasyondaki lobisinden
aldığını dünya âlem biliyor.
Belki birileri çıkar ve
benim Galatasaray düşmanlığı yaptığı söyleyebilir ama asla ve kata böyle
değildir, ama Fatih Terim Galatasaray’a gelmeden önce de Galatasaraylıydım
şimdi de, ama onun Galatasaray’a gelmeden önce Galatasaraylı olmadığını tanıyan
herkes bilir.
Bütün bunları neden
Fenerbahçe galibiyetinden sonra yazdığımı insanlar merak edebilirler, şimdi
kompleksler imparatorunun maçı nasıl kazandığı üzerine, bir sürü koca koca adam
destanlar yazacak ya da anlatacaklardır, ben de şimdi soruyorum, eğer
Fenerbahçe’yi Fatih Terim yendiyse, acaba 1461 Trabzon’a kim yenildi? Kardemir
Karabükspor’a kim yenildi acaba? Kurtlar vadisi dizisinden fırladığı her
halinden belli olan felsefesinin sığlığının ifadesi olarak basın toplantısında
söylediği sözdür; “büyüdükçe küçülmesini bilmeliyiz”. Gülüyoruz ve yemeye de
devam ediyoruz üstüne de hemencecik unutuyoruz… Böyle başa böyle tarak işte, ne
diyelim…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder