Kandıralı deresi; şimdiki İzmir-Çeşme otoyolunun Çeşme
çıkışından Marina’ya ulaşan yolun refüjünde yer alan ıslahı tamamlanmış, adı
için başvurduğum büyüklerimizin bile adını söylemekte-hatırlamakta ittifak
edemedikleri, kimisinin Kandıralı, kimisinin Akarca, kimisinin Kuşyeri ve
kimisinin de Karadağ deresi olarak hatırladıkları, son tahlilde iklim
değişiklerine dayanan gerekçelerden ötürü artık eskisi kadar su taşıyamayan
adeta önceki taşımışlıkların yorgunluğu nedeniyle su taşıma işinden
kaytarmıştır. Bilindiği üzere Çeşme Limanından otoyol girişine doğru gidilir
iken, kısa Çeşme vadisi birden arkası Ovacık köyüne dek uzanan tepe ile 2 ye
bölünmekte ve sol bölümde uzayan bölümüne Akarca, sağ tarafa uzanan bölümü ise
Kuşyeri adı verilmekte ve bilahare de meşhur Çeşme kavunlarının da yetiştiği
Ovacık ovasına ulaşılmaktadır. Mezkûr derenin en önemli su gelirini oluşturan
Akarca mevkii olup buradan gelen dere tarla aralarından gelen ama sadece kış ve
bahar ayları su veren dereciklerle beslenerek, kuşyeri tarafından gelen hatta askeri
amaçlarla yapıldığı söylenen bir Çeşmesi olan Kandıralı Çeşmesi adıyla maruf
çeşmenin de oluşturduğu dere ile birleşir ve artık adı “Kandıralı deresidir” ve oradan daha güçlü bir şekilde, yine
şimdiki Otogar’ın oradaki dere, sonrada artık imar uygulamasına kurban edilerek
kapatılan bahçelerarasından gelen diğer dereyi de gelirine ekleyerek denize
ulaşmaktadır. Artık kolayca anlaşılacağı üzere gerek yağışların azalması,
gerekse de Çeşme’nin su ihtiyacını karşılamak adına açılan derin su kuyuları
nedeniyle su seviyesi çok derinlere inmiş olmasından ötürü dere artık çok
yorgundur ve suyu taşımaktan vazgeçmiştir. Eskiden yaz kış demeden su akışı
olan bu dere, denize yaklaştığı yerde yani şimdilerde yerinde yeller esen
kemerli taş köprüye gelmeden önceki bölümünde, çalı türünden boyları birkaç mt
ye kadar yükselen pembe ve mavi çiçekler açan hayıt ile kayıtkargı da denilen
boyları 3-5 mt ye kadar varan kargılar arasında yer alırdı. Yaz ayları, şu anda
sepet örmekten gayrı faaliyetlerinin ne olduğunu pek hatırlayamadığım göçerler
gelirdi Çeşme’ye ve babama ait Karadağ eteklerinde bulunan bir taşlık tarlada
konaklarlardı, derenin bizim tarlamıza bitişik yerlerindeki, gerek hayıt
gerekse de kargıları kesen ya da kestiren babam, bu hayıt ve kargıları mezkûr
göçerlere verir, bahçede yetiştirdiği sebzeleri müstahsil haline taşımakta kullandığı
büyük sepet adı verilen köfün ve sepetlerin imalatını, üretilenin yarısı
göçerlere kalmak kaydıyla yaptırırdı. İmalatı tamamlanan köfün ve sepetler,
üstüne büyük bir itinayla, yağlı boya ile YC yazılır, tüm yaz boyunca
kullanılırdı.
Derenin denize karıştığı yerde, derenin taşıdığı
organizmalar ve orada oluşan planktonlarla beslenen, bol miktarda kefal balığı
bulunurdu, kargı ve misina kullanılarak yapılan ve oltaya yakın yerde oltanın
yüzeyde kalmasını sağlayan mantar ile takviyeli “kargılı” dediğimiz oltalarla, balık yakalardık. Derenin denize
açıldığı yerde, derenin 2 tarafındaki muhtemelen yıkılan binaların kalıntıları
olan taşlar üzerinde durarak, yine aynı düzenekle yakaladığımız “isparozlar”
hala aklımdadır. Diğer taraftan, derenin ortasından geçtiği küçük verimli Çeşme
ovasındaki tarlalarda bulunan “dolap kuyuları” (hazneleri büyük olan keson
kuyular) sulama amaçlı olmasına rağmen, derenin taşıdığı su ile deniz suyunun
karıştığı yerde bulunan kefal balığı yavrularının yakalanarak balık
yetiştirilmesine yönelik kullanılmakta ve bunlardan en önemlisi
hatırlayabildiğim kadarıyla, amcam Murat Çilek’e ait olup, bu yavru balıklar kısa
sürede derya kuzusu haline dönüşerek masalar süslemekte idi.
Burada yapılan oyuncak yelkenli tekne yarışlarını da büyük
bir özlemle anmak zorundayız derenin önemine tebarüz açısından, yelkenli teneke
oyuncak kayıklarımız, teneke kıvrım yerleri, genellikle geçen büyük gemilerden
artık olarak atılan, düşen ve deniz kenarlarından zar zor bulunup toplanan
ziftler ile izole edilir, teneke dediğiniz de peynir ya da gaz tenekesi olup
tekneler bu tenekelerden yapılırdı, hele bu teknelere yelken de yapılmaz mı
idi, o güzelliklerin her biri sanki mimari birer değer gibi idiler. Teneke
bulmanın hiç te kolay olmadığı bir dönemden bahsettiğim hiç unutulmamalı çünkü
3 bakkalla dönen bir tüketim yelpazesi ve Ilıca’da bir adet akaryakıt
istasyonunu söz konusudur. Tenekeler büyük bir özenle kesilip, kıvrılır, zift
ısıtıp su izolasyonu yapılır, yelkenler yerleştirilecek hatta önlerine isim
yazılacak kadar ciddiye alınan işlerdi bunlar ve mahallenin çocukları arasında
en önemli rekabet konusu tenekeden tekne üretmek idi, dönem itibariyle… Bu
teknelerin mucitlerinin bir bölümü bilahare o yokluk sürecinde bezden balıkçı
tekneleri üretimine terfi etmişlerdi, bilenler bilir…
Eski devirlerde derenin üzerinden karşıya geçip ulaşımı
temin etmek üzere inşa edilmiş “kemerli
taş köprü”, ne yazık ki otoyolun limana bağlanan bağlantı yolu nedeniyle
dönemin Belediye yönetimince yıkılmasına göz yumulması olabilecek kötülüklerin
başında gelebilecek durumdadır. Çocukluğumda taşıt trafiğine bile hizmet vermiş
bu köprünün yıkılması ya da yıkılmasına göz yumulması, şüphesiz kötü niyetle
açıklanacak bir durum olmamakla birlikte, bir gaflet anıdır herhalde. Mezkûr
köprü, 1. derece deprem bölgesi olan Çeşme’de bulunmasına ve öğrenebildiğim
kadarı ile de karşıya geçişte tek köprü olmasına rağmen, 1980 li yılların
sonuna kadar doğaya direnmiş ama ne yazık ki insanın insafsızlığına ve
vefasızlığına direnememiştir. Kaplaması
Arnavut taş kaplama olan köprü, Çeşme’nin geçmişi ile oluşturulacak en önemli
bağlardan biri olarak, paha biçilmez kültürel kimliğimizin ve medeniyetimizin
yansıması olarak değerlendirilmesi gerekirken, ne yazık ki tarihin çöplüğüne
gönderilmiştir, hem de tarihimiz, kültürümüz üstüne methiyeler düzenler,
Bosna’daki Mostar köprüsüne ağlayan ama bu köprünün yıkılmasına alkış tutanlar
tarafından, şüphesiz Mostar köprüsü ile kıyaslanamayacak önem ve büyüklüğe haiz
olmakla birlikte, Çeşme’mizde başka bir örneği olmaması hasebiyle önemi
yadırganamayacak durumdadır ve bu durum hayrete şayan bir tenakuzdur…
Kemerli taş köprü; varlığını sürdürürken hayatın hızlanan
akışına cevap verememesi nedeniyle deniz tarafına, önce ahşap bilahare de çelik
ve beton karışımı kompozit bir köprü yapılmış ve bu 2 köprüden de bugün artık
eser kalmamıştır, bu köprülerin bir tarafında; halen varlığını sürdüren bir çam
ağacı ve yeri değiştirilen ehven eller tarafından yapılmaması nedeniyle de
aynısı olmasa bile yine de bir benzeri, yer değiştirilerek yeniden yapılan “çeşme”
olup bunun da bir kazanç olduğu kabul edilmelidir.
Çeşme için bir fikrim var kapsamında olur olmaz fikirlerin
taklası neticesinde cazibesi ancak kendinden menkul 3-5 proje önerenlerin
aklına bu dere ve üzerindeki kemerli taş köprünün ihya edilmesinin gelmemiş
olması da bir kayıp hatta ayıptır…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder