Çarşamba, Aralık 25, 2013

ÇEŞME TARIMINA SAHİP ÇIKILMALI


“Uluslararası 1. Çeşme tarih ve kültürü sempozyumuna” sunulan bildirilerin kitaplaştırıldığı ve 1997 yılında “Çeşme Belediyesi” tarafından basılarak dağıtılmış olan kitap, bilim adamlarının ve araştırmacıların tamamının görüş birliğini sağlayamamış olmasına rağmen büyük ölçüde bu kitap en ciddi Çeşme araştırmasıdır. 1995 ve 1997 yıllarında 2 bölüm halinde yapılan bu çalışmaların toplandığı bu 2 ciltlik çalışmayı şimdilerde edinmek çok kolay değildir ne yazık ki, anlaşıldığı kadarı ile bu çalışma Belediye tarafından pek sahiplenilmemiş ve sadece eski yönetimin bir çalışması gibi durmaktadır. Çeşme konu ise bilinmeyen çok olduğundan bu tür çalışmaların yapılmasını, ama kim yaparsa yapsın önemsemeden desteklemenin gerektiği düşüncesiyle konuya sahip çıkılmalıdır.

Mezkûr sempozyumda; Prof. Dr. Necmi Ülker tarafından sunulan “Aydın vilayet salnamelerine göre XIX. Yüzyılın sonlarında Çeşme Kazası” başlıklı bildiride; 1317 H/1899–1900 tarihli salnameye atfen, Çeşme kazasında 8061 hane, 1121 dükkân, 2 han, 2 hamam, 54 un değirmeni, 9 yağhane gibi konut ve ticari binanın yanında resmi ve dini bina olarak ta 1 hükümet konağı, 14 cami, 1 mescit, 1 tekke, 40 kilise, 3 havra, 1 rüştiye mektebi, 1 ibtida-yı zükür (erkek ilk mektebi), 1 ibtida-yı inas (kız ilk mektebi), 4 gayri müslim mektebi bulunmakta olup yine aynı yıllara ait genel nüfus 30.706 olup 15.871 erkek ve 14.835 kadından oluşmaktadır. Sevgili dostum Taner Morova tarafından hediye edilen; 1914–1918 yılları arasında Çeşme Kaymakamlığı yapmış Hilmi Uran’ın 1959 basımı “Hatıralarım” adlı kitabında Çeşme’nin nüfusuna yönelik “İlçenin 45 bin nüfusundan 40 bini Rum’du ve Türkler kasabada olduğu gibi, bütün İlçede de azınlıkta idi” şeklinde düştüğü not, Osmanlı salnamelerindeki belirtilen rakamları yaklaşık teyit etmektedir.

Yukarıda sıralanan rakamlara bakıldığında, nasıl güçlü bir üretim, ticaret ve nüfusun varlığının yarattığı büyüklük göz kamaştırıcı olmaktadır. Üretim denince dönem itibariyle de anlaşılması gereken şeyin tarımsal olması gerekir ama un ve yağ fabrikalarına ve burada bahsedilmemiş tütün işleme atölyelerine de bakılınca tarım endüstrisinin de hiç geri olmadığı anlaşılmaktadır. Bugün artık ne yazık ki numunelik bile olsa açık bir zeytinyağı ya da un fabrikası bulunmamaktadır, gerçi artık tarım da çok sınırlı bir şekilde yapılmaktadır ya, Çeşme turizm ile geçinecektir rüyasına mı kapıldı, peki turizm, tarım eskisi gibi artarak devam ederek yapılamazmıydı da böyle oldu, bilemiyorum… Bu sorulara herkes farklı cevap verebilir yani doğru cevabı çok olan bir soru muamelesi yapılabilir.

Mezkûr salnamelerden aktaran Prof. Dr. Necmi Ülker; 1878–79 yıllarına münhasıran; başlıca mahsulün çekirdeksiz ve razakı ve siyah üzüm olup buğday ve diğer hububat ziraatının da azımsanmayacak miktarda yapıldığı, bilahare 1870’lerde anason ve kökboya tarımına da başlanılmış olduğunu belirtmektedir. 1877 yılında 51.200 kg anason ve 225.600 kg kökboya üretilmiş olduğundan bahisle, ada soğanı ve şeker tarımından da herhangi bir üretim miktarı belirtmeden bilgi aktarılmaktadır. Yazıyı daha çok rakamlara boğmamak adına kısa keserek, tüm üretilen tarımsal ürünlerin detaylı incelenmesi sonucu, Çeşme’nin en önemli ürününün üzüm olduğunu anlıyoruz, o kadar ki 1884 yılında 10.000.000 kg kuru üzüm rekoltesine ulaşıldığı tespit edilmektedir.

Çeşme’nin mikroklimatik iklimi; enginarı, Çeşme kavunu, Çeşme anasonu, üzümü, Çeşme limonu, Çeşme mandalinası, Çeşme soğanı, sakızı, zeytin hurması yetiştirilmesi konusunda nicelik olmasa bile nitelik açısından mükemmel bir vasat oluşturur, ancak Çeşme tarımı maalesef yazlıkçı turizmine kurban edilmiştir. Tarımı gözden çıkaranların en önemli iddiası, Çeşme mandalinası için o mükemmel aromasına rağmen çok çekirdekli, Çeşme limonunu o muhteşem lezzetine rağmen kalın kabuklu, bin derde deva diye takdimi yapılan meşhur Çeşme soğanını göz yakıyor diyerek, burun kıvrılması olmuştur maalesef, küçük bir grup Çeşmeli her şeye rağmen bu ürünlere sahip çıkmaktadır. Sakız ve Antep fıstığı tarımına gönül vermiş Çoşkun Vural’dan dinlediğim kadarı ile bilinenin aksine Çeşme sakızının Sakız Adasının sakızından daha değerli olduğunu bu yüzden de daha pahalı olduğunu öğreniyoruz.

Gençliğime denk gelen dönemde; şimdilerde restorasyonu tamamlanarak kültürel faaliyetler için kullanılan “Kilise”nin, Çeşme’nin ilk üretici hali olarak hizmet gördüğünü ve rahmetli Ahmet Sinan, İbrahim Gören (manav) tarafından yürütülmüş olduğunu dün gibi ve üreticiden gelen büyük miktarda meyve ve sebzelerin o günkü ilçenin nüfus ve otel sayılarına göre inanılmaz boyutta olduğunu hala hatırlarım. Bilahare, bugünkü “Kervansaray’ın” karşısına inşaatı yapılmış, üretici hali, öncekine göre bir hayli büyük olmasına rağmen üreticiden gelen ürünlerle dolar taşar hatta önündeki meydanı taa Kervansaray’a kadar doldururdu, mezkur dönemde üretici hali faaliyetleri İbrahim Gören (manav), Sadullah Kanyılmaz tarafından yürütülmüş, şimdiki üretici hali artık yukarıda bahsedildiği nedenlerle iyice azalmış üretime bağlı olarak Çeşme Otogarı arkasında küçücük bir yere, adeta Belediyenin himmetiymişçesine sığınmış durumda olup, Mustafa Ertemiz tarafından yürütülmektedir ve görünen o ki ismi zikredilen arkadaşımızın bu işi bırakması halinde de bu işin defterinin dürüleceği aşikârdır. Hele o Kervansaray önündeki hal dönemini hatırlayanlar bilir, dönem itibariyle Çeşme’de 3 otel, 4 kamp ve 4 manav bulunmakta ve nüfus da ancak 5.000’ler düzeyinde olup, binlerce kavun-karpuz, yüzlerce kasa domates, biber, patlıcan, taze fasulye, acur, bamya, börülce vb. vb. ürünler en geç saat 13:00’e kadar satılırdı… Evet, o günlerden, bu günlere tarımsal üretim nerdeyse 50 kat azalmıştır. Bu gelişmelerin müsebbipleri, bu yazdıklarımı bir nostalji olarak değerlendirecektir eminim ki, ama bilsinler ki bizatihi kendi geleceklerinin teminatı, tarımı eski haline kavuşturmaktan geçmektedir.

Çeşme; gerek ekonomisinin rotasını turizme çevirmesi, gerekse de buna uygun kentleşme süreci, ne yazık ki tarımsal ürünler konusunda yukarıdaki tespitlerimizi yapmamızı gerektirdi. Tarımın bu denli tukaka edilmesi sonucu, Canım Yurdumun; önümüzdeki uzun vadede sıkıntılı süreçlerden geçmesi de kaçınılmazdır. Bu konuda her meyve ve de sebze birer yazı konusu oluşturabilecekken, şimdilik bununla iktifa ediyorum.

Sonsöz; Anason ürününün kalitesine delalet etmesi bakımından da, Çeşme’de üretilen Arak (Rakı) kalitesinin tecrübeyle ispatlandığı iddia edilmekte olup bir sonraki yazımın konusunu oluşturacaktır.

Hiç yorum yok: