Amerika; Marshall yardımı
kapsamında özellikle ilkokullarda dağıtılmak üzere, Canım Yurduma “halis muhlis” süttozlarını sevk
etmiştir ki necip Türk Milletinin necip evlatları bu dünya nimetinden mahrum
kalmasınlar… 1960’lı yıllarda da devam eden; ilkokullarda sabah saatlerindeki
genellikle de 2. teneffüslerde, canım Yurduma Amerikan yardımı olarak sevk
edilen süttozu, büyük kazanlarda kaynatılan suyun içerisine konulup karıştırılarak
süt elde edilirdi, hatta bazen de tüm bu karıştırmalara rağmen dağıtıldığı
sırada bardaklarımızın dibine çökerdi, bedava olarak öğrencilere dağıtılmıştır.
Ancak şimdi bu konuyu anımsarken bile, yüzümün burulduğunu hissettiğim bu süte
benzeyen gıda, çok ağır bir kokuya sahip olması hasebiyle de pek sevilmeden
hatta “beslenme saati zorunluluğu”
nedeniyle, içmemek adına her öğrencinin çeşitli bahaneler bulmasına rağmen, mecbur
olması yüzünden nefret edilerek içilirdi. Bana hiç denk gelmemesine rağmen bazı
öğrencilerin tüketim fazlası gibi duran süttozlarını evlerine götürdüklerini
hatta bu sütten yoğurt bile yaptıklarını duyardık… Şimdilerde ise; Çok Şükür
ki, sütler bozuk mu idi?, bayat mı idi?, çocuklar zehirlendi mi?, yoksa bu
çocuklar “besin intoleransı” nedeniyle alerji mi olmuşlardı? diye tefrik etmeksizin
durum, o günkü Amerikalıların yerli ortakları eliyle millileştirilmiş ve kefere
oyunudur bahanesine de yer kalmamıştır.
Okullarda çocukları süttozları
ile beslenen necip Türk milletinin; sabah kahvaltılarında yine ABD ekonomik
yardım paketinden çıkan “eritme peynirler” ile karın doyurmaları uzun vadede
canım Yurdumun ekonomisine ve bilahare de siyasetine sirayet eden bir
düşüncesizlik kaynağı olmuştur. Yuvarlak teneke kutular içerisinde evlerine
ulaşan, tadı hiçte alışık olmadığı bir tat olan, bu turuncu renkli peynirler,
“bedava sirke baldan tatlıdır” şiarı ile beyinlere nakşedilince de, artık elin
“conisi” pek te bir sevimli gelmeye başlamıştı.
Çocuklar okullarda bu tadı
rezil süttozunundan üretilen sütü içmemek için çeşitli numaralar çevirirken
ebeveynler evlerde şenlik yapıyorlardı, ne de olsa bedava süt, bedava peynir,
bedava balıkyağı idi söz konusu olan… Bunların ambalajlarının hepsinin üstünde, birinde Türkiye
bayrağı, diğerinde Amerika bayrağı bulunan tokalaşan 2 el bulunurdu, daha ne
olacaktı, akşam yenilen hurmaların ertesi gün ilgili organları tırmalaması
dışında…
Okul hayatı ve mutfak çalışmaları için bu kadar kolaylık
yaratmış olan muktedirler, “bedava sirke baldan tatlıdır” şiarını edinmişlerin
sevindirik olmaları üzerine, bunların okullarına da Amerikan dilini öğretmek
üzere kendilerine “Barış gönüllüleri” denen bir eğitim ve öğretim ordusu ihdas
edilmesi, yağlı yemek üstüne bol şıralı tatlı gibi olacaktı. Ne gam ne tasa, o
gün bunların CIA ajanı olduklarını iddia edenlerin mapuslarda çürütülmüş olması
küçük bir topluluk dışında kimsenin görmediği bir olay olmuş, belgelerin
gizlilik süreleri dolup ta ortalığa saçılması ile de her şey herkes tarafından
öğrenilmiştir ama o gün alkış tutanlar dut yemiş bülbül numarasına yatıyorlardı
artık…
Sabah kahvaltı da ABD peyniri, okulda ABD süttozundan süt,
okullarında “barış gönüllüsü” öğretmenler olurda, okul dışı insanların eğitimsiz
bırakılması mümkün olur mu, asla, kütüphane de her akşam kısa metrajlı ABD yapımı
ve ABD tarımını ve hayvancılığını dolayısıyla da özendirmek adına Amerikan
sosyal hayatını öven filmler gösterilmelidir. Büyük hayranlıklarla izlediğimiz
bu filmler sayesinde, çalışkan ABD köylüsünün ne yaman ve işbilen olduğunu
görür, hayatında yüzlerce ineği bir arada ve büyük damlarda fenni şartlarda
görmemiş, uçsuz bucaksız tarlalarda yetişen muhteşem buğdayların hasatı
insanımıza izletilir ve hayranlığımızın kalıcı olması temin edilmeye çalışılırdı
ve ne yazık ki bu komedi 1970 li yılların ortasına kadar da sürmüştü. Artık
utançlarından mı yoksa ihtiyaç kalmamasından mı bilinmez daha fazla
sürdürülmemiştir.
Dönemin yandaş ve candaş gazeteleri de, özgürlüğün ve
demokrasinin beşiği ülke betimlemeleri ile Amerikan güzellemelerini durmaksızın
beyin yıkama ritüelleri olarak yaparlardı, bugünkülerin öncülleri olarak… Hani
konu sanki Menderes ve yönettiği Demokrat Partinin sorunuymuşçasına, 27 Mayısçılar
tarafından da tam hız ve gazla sürdürülen bu politikaların, bazı sol adına konuştuğunu
söyleyenler tarafından gösterilmemeye çalışılması da tam bir halüsinasyon
yaratma çabası gibi duruyor açıkçası… Diğer taraftan, Amerikan yardımları
alınırken “Amerika’ya karşı çıkmak komünistliktir” diyen komutan geleneğinden
gelen dönemin muktedirleri, Amerika’nın kendilerinden artık hizmet almayacağı
beyanına müteakip hiç öyle olmamasına rağmen yandaşları tarafından bize
“Amerika’ya karşı geldiler diye başlarına gelmedik kalmadı” diye sunulmaları da,
olsa olsa kara mizahtır…
Bilindiği üzere tüm bu trajikomik yaşananlar ve başımıza
gelenler, II. Paylaşım (Dünya) Savaşı sonrasında, 1948 te yürürlüğe konan yeşil
kuşak projesi kapsamında yaşanır ve başta Türkiye ve Yunanistan’ın bulunduğu 16
ülkenin gizli işgalini hedefleyen ABD’nin dönem itibariyle dışişleri bakanı George
Marshall’ın adını taşıyan “Marshall ekonomik kalkınma yardımı” adı altında yürütülen
bir operasyonun parçalarıdır. 16 Ülke arasında Marshall yardım planına kendi
isteğiyle katılan, hatta bir hayli fazla kapı eşiği aşındırarak dâhil olmanın
başarıldığı dersek ayıp ve yanlış yapmayız ve ABD’nin yeni sömürgecilik
prensipleriyle teçhiz ettiği işte bu paket canım Yurdumun artık bir daha asla
ve kata kurtulamayacağı bir bağımlılığın başlangıç noktasıdır. Başlarda ABD
emperyalizminin “baş düşman” ilan ettiği Sovyetler Birliğine karşı mezkûr
bölgede askeri bir üs yaratma çalışması gibi görünse de, bilahare ve özellikle
de 1950 den sonra iktidar direksiyonuna geçen Celal Bayar ve Adnan Menderes
hükümetleri tarafından hazırlanan ortam sayesinde, başta Petrol ve madenler
olmak üzere iğneden ipliğe bir ekonomik ketenpereye ve zapturapta dönüşmüştür.
Ancak muktedirlere dönemin aklıselim insanları ve devrimcileri tarafından,
sonucun hüsran olacağına yönelik dikkat çekici karşı duruşlar, aydınlatma
çalışmaları, bugün de izleri şekil değiştirerek sürdürülen “komünist
uydurmaları” kara propagandası üzerinden büyük tenkil ve tedip hareketleri ile
bastırılmaya çalışılmıştır. Ancak artık iş işten geçmiş, halkın üretim ve
tüketim alışkanlıkları değişmiş ve yaratılan işbirlikçi siyaset erbabı
vasıtasıyla da canım yurdum dizlerinin üstüne çökertilmiştir.
Diğer taraftan; mezkûr dönemde dağıtılan bu sütlerin,
peynirlerin tüketilmesi halinde da insanların şakayla karışık boylarının kısa
kalacağı iddia edilmiş idi, ancak boylarda bir kısalma gözlenmemiştir ama beyin
diye taşıdığımız organa çok ciddi şekilde dikkat kesilmeliyiz. Çocukluğumda
hemen hemen ilk baskılarından okuduğum, Fakir Baykurt’un “Amerikan sargısı”
diye bir kitabı vardır; mezkûr Amerikan yardımlarının kendini, süttozu, peynir,
balıkyağlarıyla gösterdiği yıllarda, canım Yurdumun, damızlık hayvanları ve tohumları
ile karakterinin tamamen değiştirilme çabasındaki tarımının ve yukarıda kısaca
değindiğim yardımlar ile de siyasi ve kültürel yapısının Amerikalılaştırılmaya
çalışılmasını hicveder burada yazar… Ve bu ahlaksız teklif ve yaklaşımlara
direnilemeyen canım yurdumda, siyasi ve ekonomik yatırımların uzun yıllar sonra
sonuçları şimdi gözümüzün önündedir, Amerikanperverlere hayırlı uğurlu olsun…
Son söz; kahrolsun komünizm diye diye ABD ye öykün, küçük
Amerika olacağız de, sonra da git Türkmenistan’a benze, tam bizim meşrebe uygun
bir durum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder