E tipi cezaevine hareket ettik. Cezaevi müdürünün odası
kalabalıktı. Yasa gereği infazda bulunması gereken görevliler dışında, pek çok
subay ve emniyet görevlisinin de infazı izlemek için meraklı ve neşeli bir
bekleyiş içinde olduklarını gördüm. Çaylar, kahveler ard arda içiliyor,
şakalar, espriler havada patlıyordu. “Eşleriyle çocuklarının bu gösteriyi
kaçıracaklarına üzülmüşlerdir mutlaka” diye geçti içimden. Bir ara içkili
olduğu belli olan emniyet müdürü sırıtarak “bu herif asılırken bize söverse ne
yaparız?” diye bir soru attı ortaya. Yanıt sıkıyönetim komutan yardımcısı’ndan
geldi aynı sırıtkanlıkla,”ipten indirir, yeniden asarız sen kafanı yorma
müdürüm”.
Kalabalığın içinde bir kadın çarptı gözüme. Bunun Sıkıyönetim
askeri mahkemesi’nde görevli bir zabıt kâtibesi olduğunu söylediler. İdam
kararını veren mahkeme heyetinde görevli askeri yargıçla birlikte gelmişti.
Aşırı makyajlı, parfüm kokulu, baygın baygın çevresini süzen bu genç kadının
hiçbir zorunluluk olmamasına karşın, gece vakti kalkıp buralara kadar neden
geldiğine önce anlam veremedim. Ancak aralarındaki konuşmanın üslubundan askeri
yargıçla ilişkilerinin pek içli dışlı olduğunu sezdim. Sanıyorum kâtibe hanım
sevgili yargıcı ile birlikte baş başa bir yolculuk yapmak ve heyecan verici bir
gösteriyi onunla birlikte izlemenin keyfini yaşayıp paylaşmak için gelmişti
buraya.
Burada gördüklerim beni fazla şaşırtmadı. Bunlar hiç
beklemediğim görüntüler ve davranışlar değildi. Ne var ki yine de midem
bulandı, boğazım düğümlendi, boğulur gibi oldum bir ara.
Yukarıda aktarılan satırlar, bir infaz savcısının yazdığı
kitaptan aktarılan satırlardır… Bu satırların içeriği tam bir rezaletin,
sefaletin, alçaklığın ve kepazeliğin paçalardan akmasının kitaba tezahürüdür
adeta, bir insan nasıl olur da birinin öldürülmesini bu şekilde seyreder, hadi
diyelim görevi gereği gitti seyrediyor, peki nasıl olur da büyük bir neşe
içinde, büyük bir keyif içinde öldürülme olayını izler, insanın içi kaldırmıyor
bunları okurken ve yazarken… Aaa tabii bunların insanlığı tartışılır
denilebilir, evet katılırım ama tek farkla bunlar insan olamaz, bunlar insan
müsveddeleridir. Bir idam edilerek öldürülme ise eğer olay, durum daha da
vahimleşiyor, ama bu mezkûr erkânda böyle bir duygu ve ahlak olmayınca,
söylenecek fazlaca bir şey olamıyor… Nede olsa bu güruh “sallandıracaksın
bunlardan birkaç tane bakalım bir daha yaparlar mı” geleneğinin günümüz
temsilcileridir ve bunlar için hukuk adalet hak getiredir. Evet, konu bir 12
Eylül konusudur, şahsi menfaatlerini müstevlilerinin siyasi emellerine tevhit
etmiş içimizdeki “ABD’nin çocukları”,
yaptıkları askeri faşist darbe ile canım yurdumun altını üstüne getirip terör
estirdikleri bir dönem… Dudaklarının arasından çıkan kelimelerin “hukuk” haydi
yumuşatalım “kanun” sayıldığı bu faşistlerin, yönettiği ülkenin iş gören
takımlarının böyle olması kaçınılmazdır, çünkü bu kabil insanlar vicdan, ahlak
ve akıllarını zinhar kullanmadıklarını her daim ispat etmişlerdir… Bu alçaklar
zor durumda kalınca da çıkarlar derler ki, “ne
yapalım böyle emir verildi biz de yaptık”, ha be namussuzlar darbeci başı
mı size gidin idam gecesini içki içerek kutlayın ve zil takıp göbek atın dedi,
denilince de gak guk edip dururlar… Canım yurdumun garip halleri işte…
Mezkûr idam sehpası kimin için kurulmuştu, nerede
kurulmuştu, kimler bu alçakça öldürülme olayına tanık olmuştu, bunun yazılması
gerekmiyor… Başlıkta cümle, bilenler için kılavuz olabilir… Bugünlerde 33. yılı
dolmuş olan bu katliamın, hem de tüm itirazlara rağmen, tüm lehte olan
delillere rağmen, tüm hukuksuzluklara rağmen hatta kendisine savunma için
avukat tutma hakkı bile verilmemiş olan ama neredeyse tüm idam edilenlere reva
görülen sonucun, idrakinin kahrını yaşamaktayız yeniden…
Görüyorsunuz değil mi; devletin, hem de bu işlerle ilgili
görevlisinin bile dayanamadığı, midesini bulandıran bir sahnenin yaşandığı
yerde, 2 en önemli devlet görevlisinin laflarına, “indirir yeniden asarız”… Ne
denir ki böyle durumlarda bu tür davranan insanlara, efendim meczuptur deyip
geçilebilir ama mümkün mü, zinhar, çünkü bunlar görev icra ediyorlar, operasyon
yapıyorlar, insanları tutukluyorlar, insanlara idam cezası veriyorlar vs. vs.
Peki diyelim bunlar 12 Eylül döneminin yani her türlü adaletsizliğin ve
ahlaksızlığın yaşandığı dönemin sonuçları, geçen seçim çalışmaları sırasında
kitlelerin önüne idam cezasını neden uygulayamıyorsun diye “ip atmalar”,
diğerinin de ona cevabı “hadi idam cezası getiriyoruz, var mısınız” diye
çıkışları, nasıl unutacağız ya da değerlendireceğiz… Efendim birileri de çıkar
ama bu son tartışmalar o senin bildiğin tartışmalar değil diyebilir, çok özel
durumdur diyebilir… Ama unutmayalım ki, bu ülkenin başbakanı idam edilirken
karşıtlarından alkış tutmuşların hadi sevinmişlerin diyelim, diğer taraftan
bugün olsa idi birkaç ay hapis cezası ile cezalandırılacak olma ihtimali çok
yüksek olan Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının sırf kendilerinden olmadığı için meclisteki
idam oylamasında 2 ellerini kaldırarak, 3 e 3 intikam diyerek oy kullanan
başbakanların ülkesidir, mutlaka bu tarz muhalifliğin sonucu kendilerine göre
memleketin kendisinin dâhil olmadığı diğer yarısının asılarak öldürülmesine zil
takıp oynayacak kadar kin ve nefret sahibidirler… Hatta bazı başbakanlar da
özellikle “kininizi ve nefretinizi unutmayın” diye konuyu kaşır ve memleketin
yarısı da “bravo” der…Hal-i pür melalimiz budur işte… Osmanlı döneminde
idamları, halkın da izleyip görmeleri için şehrin en kalabalık meydanlarında
yaparlarmış diyerek eskiyi kötüleyen en azından onaylamayan önemli bir güruhun
bugün hala insanların asılarak öldürülmesinden zevk alıyor olması normal bir
ruh hali yansıması olamaz ve de olmamalıdır… Peki, bundan kurtulabilme yolu ve
yöntemi nedir diye azıcık tefekkür edilirse, kim olursa olsun ama her kim
olursa olsun, telafisi olmayan bu cezalandırma yöntemine karşı çıkılmalıdır…
Hatta suç tanımlarının yapılması ve uygulanmasının yanında, hatta tam
karşısında suç diye nitelendirilecek durumların oluşmaması için ehven vasatın
oluşturulması için canla başla çalışmalıyız… Yukarıda, kısaca özeti verilen
ahlaksızlığın bir daha yaşanmaması için daha çok özgürlük, daha çok demokrasi
talep etmeliyiz ve bunu sadece kendimiz acze düştüğümüzde değil tam tersine en
güçlü olduğumuz dönemimizde bile böyle olmalıdır…
Bu vesile ile insanın insana kulluğuna ve insanın insanı
sömürmesine karşı çıkma yolunda, şahsi hiçbir menfaat gözetmeden mücadele
ederken katledilen tüm insanları bir kez daha özlemle anıyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder