Pazar, Haziran 01, 2014

MÜHENDİS EL EHLİ


Yıllar önce; Mısır’da çalıştığım yıllarda, iş yaptığımız idareye ilk gittiğim günlerde, çalışanların birbirlerine “başmendiz” gibi bir sözcük ile seslendiklerini görünce meraklanmış ve anlamını sormuş ve “mühendis” olduğunu da öğrenince de, neden çay servisi yapanlara da aynı şekilde hitap edildiğini sorunca da anladım ki; Mısır’da kendi kabullerine göre 2 tür mühendis var imiş, “mühendis el ehli” ve “mühendis el fenni”, kısaca birincisini “alaylı” ikincisini de “mektepli” diye çevirebileceğimizi öğrenmiş idim… Kelimelerin, kendilerinin bile durumun ruhunu yansıtması adına yeterli olduğunu düşünmenin uygun olmasına rağmen, yine de yazının akışındaki muradımın ve meramımın tam anlaşılabilmesi için söylemeliyim ki; alaylı mühendis uzun yıllar benzer işlerin yapıldığı yerde bulunuyor olmak ve mezkûr işin yapılmasının akışının izlenmesi neticesinde el becerisi edinilmesinin, mektepli olmak ise yapılan işin, fenni ve ilmi art planını bilmek ve bunun ruhunun işin pratiğe dökülmesinde muhakkak kullanılmasının teminini ifade etmek demektir. Yani, kısacası birincisi kafa yerine el kullanmayı gerektirir iken diğeri ise muhakkak kafa kullanmayı gerektirir bir durum tarifidir, ezcümle mühendisleri bu baptan aklı kullanmayan ya da kullanma gereği duymayan ve aklı kullanmayı olmazsa olmaz kabul eden biçimde sıralayabiliriz… Peki, birinci durumdaki, kafa ve akıl kullanmayan ya da kullanmayı sevmeyen mühendis var olan aklını ne yapar, vallahi görebildiğim kadarıyla, şahsi menfaatlerini akli müstevlilerinin ceplerinden düşecek 3 ya da 5 e tevhit eder dururlar, sonra mı; sahibinin sesi haline gelirler… Peki, böyle bir hakları var mı, şüphesiz vardır… Neden olmasın, onların da akılılarını ve vicdanlarını kiraya verme hakkı vardır, tıpkı vermek istemeyenlerin vermeme hakkı olduğu kadar… Ancak bu kabil insanlar tarihe, bilinen ve çok kullanılan sıfatlarla yazılır ve anılırlar… Kadim Anadolu toprakları, bu kabil insanları yetiştirdiği ve beslediği üzerine yüzlerce hikâyeye tanık ve sahiptir…

Mühendislik; hayatın fiziksel yanının neredeyse tamamını kurgular ve gerçeğe dönüştürürken, doğal kaynakların doğru ve yerinde kullanımının insan sağlığına ve ihtiyaçlarına uygun olabilmesi dikkati ile doğaya ve dengelerine azami özen ve hassasiyeti gösterme beceri, yetenek ve ahlakını bilimsel değer düsturu kabul eden bir disiplindir ve asla da mensupları tarafından istilacıların çıkarları hayrına çıkarılmış olan kanunlara uygun doğa nasıl kirletilir, sömürülür hatta yok edilir kampanyalarının bilimsel aleti de olmaz. Siz bakmayın bazı çevrelerde; temiz su temini, atık su arıtma, toprak kirliliğini önleme, hava kirliliğinin kontrolü, katı atık bertarafı vs vs gibi disiplin tariflerine, bunun böyle algılanmasını isteyen çevreler böyle diktelerle uğraşırlar oysa mühendislik disiplini, doğanın; insan yaşamı ile uyum içerisinde dengeli ve ölçülü, yenilenebilirlik ahlak ve disiplinine helak getirmeden, doğal ortam ve dengelere saygı gösterilerek asıl olanın kirliliklere yol açmadan kaynak kullanımının yol ve yöntemlerini uygular olmasının iştigal alanıdır. Yoksa sermaye sahiplerinin kendi varlıklarını ve değerlerini büyütmesi adına doğanın yok edilmesi ya da yenilenebilme kabiliyetinin yitirilmesinin ardından timsah gözyaşları içerisinde, ahlarla vahlarla kirletilenlerin temizlenmesinin yöntemlerinin bulunması değildir bu bilim dalı, ayrıca ahlaken olmamalıdır da… Tüm mühendislik disiplinleri doğanın sunduğu kaynakları, şüphesiz ki bilimsel ve ahlaki bir ölçü dâhilinde nasıl kullanırımın yolunu arar ve açarken, “Çevre Mühendisliği” disiplini ise doğanın ve doğal kaynakların tüketilmesini değil doğanın sahip olduğu ve insanoğluna sunduğu değerlerin ölçülü ve minimal kullanımını ve insanın doğadan aldığının asla ve kata yenilenebilirliğin üstünde olmamasına özen gösterme üzerine kafa yoran ve doğadan alındığı kadar geri verilmesinin yöntemini arayandır ve anlamayanlar için bir kez daha yineleyelim olmalıdır da…

Muktedirlerin bitmez tükenmez ekonomik saldırıları karşısında Çeşme vadisini çevreleyen başta Karadağ olmak üzere 4 tepeyi de korumak ve Çeşme’ye karşı açılan bu ahlaksız RES saldırısının, durumu tarif adına daha uygun bir kelime bulamadığım için özür dileyerek,  istilacı ve soyguncuların erketeliğine soyunan, bu uğurda öncüllerinden ve maaşını aldığı ekipten iyi ilim, irfan ve feyz aldığı görüntüsü veren ve aynı zamanda canım yurdum insanının zayıf noktalarını iyi hatim ettiği her halinden belli olan ve kartvizitinde ne yazık ki “Mühendis” yazan vatandaş, sufle edilenleri ne kadar iyi tekrarladığı ile doğru orantılı pırıltılı geleceği ve cukkası arasında bizlere yalan ve kara propagandaya devam etmektedir. Yalnız böylesine pespaye ve demode görüşleri bize matah bir şeymiş gibi anlattıklarına göre çocuklarda kabahat yok Vallahi, bunları yiyebileceğimizi düşündüğü için kabahat bizde demek biz böyle bir izlenim veriyoruz, sevsinler senin mühendisliğini…

Ben haddimi bilirim; bu kartvizitinde ne yazık ki “Mühendis” yazan vatandaşın mühendisliğini tartışmayı ne haddim ne de hakkım olarak görürüm, ona diploma verenler bu alanda faaliyet gösterme konusunda kendisini yeterli bulmuşlar demek ki, ne yapalım, ama mühendisliğe “mühendis yemini” ile sadık kalması gerektiği konusunda yeminin metnini hatırlatarak her türlü eleştiriyi yapmaya kendimi mezun ve hak sahibi görüyorum. Nasıldı Mühendis yemini; “Bana verilen mühendislik unvanına daima layık olmaya, onun bana sağladığı yetki ve yüklediği sorumluluğu bilerek, hangi şartlar altında olursa olsun onları ancak iyiye kullanmaya, yurduma ve insanlığa yararlı olmaya, kendimi ve mesleğimi maddi ve manevi alanlarda yükseltmeye çalışacağıma namusum üzerine yemin ederim.” Şimdi bu mezkûr meslektaşım çıkıp kendimi maddi olarak yükseltiyorum tam da bu nedenle mühendis yemini ettim diyebilir, kendisine neyi yakıştırıyorsa onu yapmaya yetki ve hak sahibidir, bize ancak Allah selamet versin demek düşer. Ancak mühendis yeminine bağlı değil de, dert; dünya nimetlerinden olabildiğince yararlanmak adına gözleri, cüzdanları ve kasaları bir türlü doymayan ve dolmayan patrona bağlılık ve sadakat temelinde mühendis postu altından çanak yalama tekliflerini bizim önümüze nimet diye koyma ise, işte buna itirazımız ve şiddetli tepkimiz vardır, olacaktır da… Mühendislik ve müsveddeliğinin karıştırıldığı her durumda itiraz etmeyi de “haddini bilmeyene haddini bildirmeyen haddini bilmeyendir” prensibinin bir gereği olarak görmekteyim.

Son söz; aslolan aklı ve vicdanı kiralamadan, mühendislik ahlak ve etik’ine uygun, yukarıda koordinatları verilen şekilde “mühendis el fenni” olmaktan geçer, zordur ama vicdan huzuru verir… Yoksa senin gibi dürzülerden bol geçti, geçiyor ve geçecek bu güzel Yurdumdan… Aaaaa, tercih ettiğin şekilde yaşadığın sürece istilacı ve yerel işbirlikçilerinden çokça destek bulabilirsin, dert etme, hatta seni destekleyen gazeteciler ve gazetelerde olabilir… Ama Çeşme’yi yok edenler tarihindeki yerin ve bu anlamdaki sıfatın asla ve kata değişmeyecektir, haberin ola…

Hiç yorum yok: