Yıllar önce; Mısır’da çalıştığım yıllarda, iş yaptığımız
idareye ilk gittiğim günlerde, çalışanların birbirlerine “başmendiz” gibi bir sözcük ile seslendiklerini görünce meraklanmış
ve anlamını sormuş ve “mühendis”
olduğunu da öğrenince de, neden çay servisi yapanlara da aynı şekilde hitap
edildiğini sorunca da anladım ki; Mısır’da kendi kabullerine göre 2 tür
mühendis var imiş, “mühendis el ehli”
ve “mühendis el fenni”, kısaca
birincisini “alaylı” ikincisini de “mektepli” diye çevirebileceğimizi öğrenmiş
idim… Kelimelerin, kendilerinin bile durumun ruhunu yansıtması adına yeterli
olduğunu düşünmenin uygun olmasına rağmen, yine de yazının akışındaki muradımın
ve meramımın tam anlaşılabilmesi için söylemeliyim ki; alaylı mühendis uzun
yıllar benzer işlerin yapıldığı yerde bulunuyor olmak ve mezkûr işin
yapılmasının akışının izlenmesi neticesinde el becerisi edinilmesinin, mektepli
olmak ise yapılan işin, fenni ve ilmi art planını bilmek ve bunun ruhunun işin
pratiğe dökülmesinde muhakkak kullanılmasının teminini ifade etmek demektir.
Yani, kısacası birincisi kafa yerine el kullanmayı gerektirir iken diğeri ise
muhakkak kafa kullanmayı gerektirir bir durum tarifidir, ezcümle mühendisleri
bu baptan aklı kullanmayan ya da kullanma gereği duymayan ve aklı kullanmayı
olmazsa olmaz kabul eden biçimde sıralayabiliriz… Peki, birinci durumdaki, kafa
ve akıl kullanmayan ya da kullanmayı sevmeyen mühendis var olan aklını ne
yapar, vallahi görebildiğim kadarıyla, şahsi menfaatlerini akli müstevlilerinin
ceplerinden düşecek 3 ya da 5 e tevhit eder dururlar, sonra mı; sahibinin sesi
haline gelirler… Peki, böyle bir hakları var mı, şüphesiz vardır… Neden olmasın,
onların da akılılarını ve vicdanlarını kiraya verme hakkı vardır, tıpkı vermek
istemeyenlerin vermeme hakkı olduğu kadar… Ancak bu kabil insanlar tarihe,
bilinen ve çok kullanılan sıfatlarla yazılır ve anılırlar… Kadim Anadolu
toprakları, bu kabil insanları yetiştirdiği ve beslediği üzerine yüzlerce hikâyeye
tanık ve sahiptir…
Mühendislik; hayatın fiziksel yanının neredeyse tamamını
kurgular ve gerçeğe dönüştürürken, doğal kaynakların doğru ve yerinde
kullanımının insan sağlığına ve ihtiyaçlarına uygun olabilmesi dikkati ile
doğaya ve dengelerine azami özen ve hassasiyeti gösterme beceri, yetenek ve ahlakını
bilimsel değer düsturu kabul eden bir disiplindir ve asla da mensupları
tarafından istilacıların çıkarları hayrına çıkarılmış olan kanunlara uygun doğa
nasıl kirletilir, sömürülür hatta yok edilir kampanyalarının bilimsel aleti de
olmaz. Siz bakmayın bazı çevrelerde; temiz su temini, atık su arıtma, toprak
kirliliğini önleme, hava kirliliğinin kontrolü, katı atık bertarafı vs vs gibi
disiplin tariflerine, bunun böyle algılanmasını isteyen çevreler böyle
diktelerle uğraşırlar oysa mühendislik disiplini, doğanın; insan yaşamı ile
uyum içerisinde dengeli ve ölçülü, yenilenebilirlik ahlak ve disiplinine helak
getirmeden, doğal ortam ve dengelere saygı gösterilerek asıl olanın
kirliliklere yol açmadan kaynak kullanımının yol ve yöntemlerini uygular olmasının
iştigal alanıdır. Yoksa sermaye sahiplerinin kendi varlıklarını ve değerlerini
büyütmesi adına doğanın yok edilmesi ya da yenilenebilme kabiliyetinin
yitirilmesinin ardından timsah gözyaşları içerisinde, ahlarla vahlarla
kirletilenlerin temizlenmesinin yöntemlerinin bulunması değildir bu bilim dalı,
ayrıca ahlaken olmamalıdır da… Tüm mühendislik disiplinleri doğanın sunduğu
kaynakları, şüphesiz ki bilimsel ve ahlaki bir ölçü dâhilinde nasıl
kullanırımın yolunu arar ve açarken, “Çevre Mühendisliği” disiplini ise doğanın
ve doğal kaynakların tüketilmesini değil doğanın sahip olduğu ve insanoğluna
sunduğu değerlerin ölçülü ve minimal kullanımını ve insanın doğadan aldığının
asla ve kata yenilenebilirliğin üstünde olmamasına özen gösterme üzerine kafa
yoran ve doğadan alındığı kadar geri verilmesinin yöntemini arayandır ve
anlamayanlar için bir kez daha yineleyelim olmalıdır da…
Muktedirlerin bitmez tükenmez ekonomik saldırıları
karşısında Çeşme vadisini çevreleyen başta Karadağ olmak üzere 4 tepeyi de
korumak ve Çeşme’ye karşı açılan bu ahlaksız RES saldırısının, durumu tarif
adına daha uygun bir kelime bulamadığım için özür dileyerek, istilacı ve soyguncuların erketeliğine
soyunan, bu uğurda öncüllerinden ve maaşını aldığı ekipten iyi ilim, irfan ve
feyz aldığı görüntüsü veren ve aynı zamanda canım yurdum insanının zayıf
noktalarını iyi hatim ettiği her halinden belli olan ve kartvizitinde ne yazık
ki “Mühendis” yazan vatandaş, sufle
edilenleri ne kadar iyi tekrarladığı ile doğru orantılı pırıltılı geleceği ve
cukkası arasında bizlere yalan ve kara propagandaya devam etmektedir. Yalnız
böylesine pespaye ve demode görüşleri bize matah bir şeymiş gibi anlattıklarına
göre çocuklarda kabahat yok Vallahi, bunları yiyebileceğimizi düşündüğü için
kabahat bizde demek biz böyle bir izlenim veriyoruz, sevsinler senin
mühendisliğini…
Ben haddimi bilirim; bu kartvizitinde ne yazık ki “Mühendis”
yazan vatandaşın mühendisliğini tartışmayı ne haddim ne de hakkım olarak
görürüm, ona diploma verenler bu alanda faaliyet gösterme konusunda kendisini
yeterli bulmuşlar demek ki, ne yapalım, ama mühendisliğe “mühendis yemini” ile
sadık kalması gerektiği konusunda yeminin metnini hatırlatarak her türlü
eleştiriyi yapmaya kendimi mezun ve hak sahibi görüyorum. Nasıldı Mühendis yemini;
“Bana verilen mühendislik unvanına daima layık olmaya, onun bana sağladığı
yetki ve yüklediği sorumluluğu bilerek, hangi şartlar altında olursa olsun
onları ancak iyiye kullanmaya, yurduma ve insanlığa yararlı olmaya, kendimi ve
mesleğimi maddi ve manevi alanlarda yükseltmeye çalışacağıma namusum üzerine
yemin ederim.” Şimdi bu mezkûr meslektaşım çıkıp kendimi maddi olarak
yükseltiyorum tam da bu nedenle mühendis yemini ettim diyebilir, kendisine neyi
yakıştırıyorsa onu yapmaya yetki ve hak sahibidir, bize ancak Allah selamet
versin demek düşer. Ancak mühendis yeminine bağlı değil de, dert; dünya
nimetlerinden olabildiğince yararlanmak adına gözleri, cüzdanları ve kasaları
bir türlü doymayan ve dolmayan patrona bağlılık ve sadakat temelinde mühendis
postu altından çanak yalama tekliflerini bizim önümüze nimet diye koyma ise,
işte buna itirazımız ve şiddetli tepkimiz vardır, olacaktır da… Mühendislik ve
müsveddeliğinin karıştırıldığı her durumda itiraz etmeyi de “haddini bilmeyene haddini bildirmeyen
haddini bilmeyendir” prensibinin bir gereği olarak görmekteyim.
Son söz; aslolan aklı ve vicdanı kiralamadan, mühendislik
ahlak ve etik’ine uygun, yukarıda koordinatları verilen şekilde “mühendis el fenni” olmaktan geçer,
zordur ama vicdan huzuru verir… Yoksa senin gibi dürzülerden bol geçti, geçiyor
ve geçecek bu güzel Yurdumdan… Aaaaa, tercih ettiğin şekilde yaşadığın sürece
istilacı ve yerel işbirlikçilerinden çokça destek bulabilirsin, dert etme,
hatta seni destekleyen gazeteciler ve gazetelerde olabilir… Ama Çeşme’yi yok
edenler tarihindeki yerin ve bu anlamdaki sıfatın asla ve kata değişmeyecektir,
haberin ola…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder