Salı, Haziran 17, 2014

SİZİN VEYSEL


Darbenin kaybettiği bir devrimcinin izinde “SİZİN VEYSEL” adlı kitabın yazarı, eski Mersin 78’liler Dernek Başkanı Ethem Dinçer, muhtemel ki konunun uzmanları ve tanıkları ile birlikte ya da onların ciddi destekleriyle hazırladığı ve 12 Eylül askeri darbesi döneminde hiçbir hukuki, ahlaki ve insani yaklaşım gösterilmeden idam edilen Veysel Güney’in, ancak 2 aya sığan yakalanma ve yargılanma ve infaz sürecini tüm detayları ile ele almaktadır. Kitap bu süreci ele alırken dönemin Cumhuriyet Savcısı Mete Göktürk’ün, özellikle bu infazdaki hukuksuzlukları öne çıkaran “adaleti gördünüz mü” adlı kitabını da refere ederek, gerek hukuki yaklaşımlarına gerekse de tanıklıklarına başvurmaktadır. Dönemin Cumhuriyet Savcısı Mete Göktürk yazdığı “adaleti gördünüz mü” adlı kitabında, Veysel Güney’in yargılanmasına yönelik çok ciddi ve fahiş hataları işler, burada “Veysel’in silah kullandığına yönelik delil olmadığından tutun, gerek yakalanma yerinin krokileri gerekse de çatışmada bulunan polislerin tanıklıkları üzerinden yapılan özensizlikleri ve aldıklar talimat gereği acele ile bir gencin idam edilmesi sürecini adeta yargılamaktadır. Artık infaz gerçekleşmiş ama daha da feciatı, Gaziantep mezarlık Müdürünün mezarın kimsesizler mezarlığında olduğunu ispatlayan tüm evrak ibrazına rağmen Veysel Güney’in hala bir mezarının bulunmamasıdır. Ancak uzun yazışmalardan sonra bir hukuk garabeti daha gerçekleşir, TBMM İnsan hakları komisyonu’nun sorusu üzerine Gaziantep Savcılığı’nca “her ne kadar DNA testleri uyuşmasa da Veysel Güney’in Gaziantep Mezarlığı 105341 nolu mezarda yattığı anlaşılmaktadır” denilerek, ölüm gerekçesi “İ.D” (İdam) ve cenazenin geldiği yer “Orduevi” notları bulunan “faili meçhul” kayıtlı mezarın Veysel Güney’e ait olduğu kabul edilmiştir.

Veysel Güney’in infazını müteakip, bugün bir kopyası Mersin 78 liler Derneğinde de bulunduğunu öğrendiğimiz, “gömülme izni” belgesi düzenlenir, belge savcı Mete Göktürk, Hükümet Tabibi Fahri Zincircioğlu ve Yüzbaşı Burhan Erdem 3’lüsü tarafından imzalanır ve belgede “Veysel Güney’in cenazesi babası Ali Güney verilmek üzere Yüzbaşı Burhan Erdem’e teslim edilmiştir” diye yazılmaktadır. Ancak aradan bunca yıl geçmesine karşın cenaze acılı aileye teslim edilmemiştir hatta cenazenin bile peşine düşülmesinden rahatsızlıklar oluştuğu ortaya çıktığı “kerim devlet” reflekslerinden anlaşılmaktadır. Darbenin hatta darbecilerin bile kendilerine has bir hukuku olmasına karşın, bu bile çiğnenerek, mezarsız ölüler cenneti yaratmanın keyfini sürmektedir sanki bazı caniler… İnsanın aklı havsalası asla ve kata almıyor, yahu bu nasıl bir kindir, yahu bu nasıl bir intikamdır; ölüleri bile kaybetmekten çekinilmiyor, bunun bir insan tarafından yapılmış olma ihtimali olamaz, olmamalıdır da… Gerçi; canım yurdum, bir emniyet müdürü yaratıyor ve bu mezkûr zat sırıtarak “bu herif asılırken bize söverse ne yaparız?” diye bir soru atıyor ortaya ve yanıt canım yurdumun bir sıkıyönetim komutanından geliyor, aynı şımarıklık ve sırıtkanlıkla,”ipten indirir, yeniden asarız sen kafanı yorma müdürüm”… Bunu söyleme ve yapma cüretinde bulunan insanlar yönetti bu ülkeyi zaman zaman… Hatta şimdi de bol miktarda benzerleri var… Bu dönem yaşananlara bir örnek olsun diye, utana sıkıla bir kez daha yazmak istiyorum ki; cenazesini almak üzere ilgili makamlara başvuran acılı aileye; “biz oğlunuzu mezara gömmeyeceğiz. Onun mezara ihtiyacı yok. Ölüsünü nehre atacağız. Canımız isterse belki bir köpeğin önüne atarız.” denilmiştir ve bu ahlaksız ve şerefsizliğin paçalardan akmasının adeta bir tezahürü olan bu lafları söyleyebilecek bol miktarda insan yetişmiştir bu topraklarda… Toprakta mümbit hani… Hani dönem itibariyle; faili meçhullerin, gözaltında kayıpların, kaçarken vurulanların, teslim ol denildiği halde teslim olmadı denilip kurşuna dizilenlerin, gözaltına alınma kaydı tutulmayanların, yer gösterirken kaçtı denilenlerin, öldürülüp bir kenara atılanların vs. vs. gibi gerekçelerle her yerleşim alanındaki kimsesizler mezarlıklarının sakinlerinin artmasına alışmış idi toplum ama devletin emniyetçileri, adalet erbapları ve infaz kurum yöneticileri vasıtasıyla zimmeti altında olan bir genç insanın cenazesi bile kayıp edilebiliyordu…

CHP Malatya milletvekili Veli Ağbaba “idam kararını verenler biliniyor, infaz edenler biliniyor, infazın yapıldığı yer biliniyor, idamda görev alan savcı biliniyor, cesedin teslim edildiği yüzbaşı biliniyor ama Veysel’in yeri halen bilinmiyor. Bu utanç tablosunu anlayabilmek, normalleştirmek, bunu sıradan bir olay olarak kabul etmek mümkün değildir” diyor… Ama ne yazık ki çok az bir insan topluluğu tarafından, konunun ehemmiyeti anlaşılıyor…

Mezkûr kitabın; İnönü Alpat’ın “Günlüğe düşen notlar”ı kitaplaştırırken yazdığı bir hikâyeyi ele alması, durumun müthiş bir tasviridir. Malum hikâye; milyonlarca karınca bir uçurumun kenarına gelir, karşıya geçmeleri gerekmektedir. Tek yol vardır önlerinde, yüzbinlercesi canı pahasına uçurumu dolduracak, arkadan gelenler ölen karıncaların üstüne basarak karşıya güvenle geçecektir. Önden gelenler öleceklerini bilerek atarlar adımlarını uçuruma. Uçurum karınca ölüleri ile dolar ama arkadan gelenler rahatça geçer.

Gözlerini kırpmadan uçuruma inen karıncalardan biri de Veysel Güney’dir.  Veysel Güney’e bunu reva görenler son tahlilde kaybedeceklerdir, her ne kadar kendileri cenaze kaybetme konusunda mahir olsalar bile, tarih karşısında hep kaybedeceklerdir… Bu cüreti gösteren tüm katiller tarihte birer alçak olmaktan öteye gidememişlerdir ve de gidemeyeceklerdir…

Marks’ın “Anlatılan senin hikâyendir” sözü mucibince herkese bir kez daha diyelim ki, sakın ha bana ne deme, sakın ha arkanı dönüp gitme, bu kadar hukuksuzluğa ve ahlaksızlığa göz kapatırsan, ses çıkarmazsan muktedirlerin yaptıklarını onaylamış olursun ve inşallah kimsenin hatta düşmanımın bile başına gelmez ama bu yaşanan hukuksuzluklar bir gün senin de kapını çalabilir diyelim ve sözü Grup Bandista’nın “de te fabula narratur” albümünden “hiçbir şeyin şarkısı”ndan bir bölüm ile sonuçlandıralım.

Bir kimsesiz mezarında yatıyor
Katilleri şimdi resim yapıyor
Veysel kalkıyor hesap soruyor
Güneş, güneş yine doğuyor
Sabah oluyor, sabah oluyor

Hiç yorum yok: