Darbenin kaybettiği bir devrimcinin izinde “SİZİN VEYSEL” adlı kitabın yazarı,
eski Mersin 78’liler Dernek Başkanı Ethem Dinçer, muhtemel ki konunun uzmanları
ve tanıkları ile birlikte ya da onların ciddi destekleriyle hazırladığı ve 12
Eylül askeri darbesi döneminde hiçbir hukuki, ahlaki ve insani yaklaşım
gösterilmeden idam edilen Veysel Güney’in, ancak 2 aya sığan yakalanma ve
yargılanma ve infaz sürecini tüm detayları ile ele almaktadır. Kitap bu süreci
ele alırken dönemin Cumhuriyet Savcısı Mete Göktürk’ün, özellikle bu infazdaki
hukuksuzlukları öne çıkaran “adaleti
gördünüz mü” adlı kitabını da refere ederek, gerek hukuki yaklaşımlarına
gerekse de tanıklıklarına başvurmaktadır. Dönemin Cumhuriyet Savcısı Mete
Göktürk yazdığı “adaleti gördünüz mü” adlı kitabında, Veysel Güney’in
yargılanmasına yönelik çok ciddi ve fahiş hataları işler, burada “Veysel’in
silah kullandığına yönelik delil olmadığından tutun, gerek yakalanma yerinin
krokileri gerekse de çatışmada bulunan polislerin tanıklıkları üzerinden
yapılan özensizlikleri ve aldıklar talimat gereği acele ile bir gencin idam
edilmesi sürecini adeta yargılamaktadır. Artık infaz gerçekleşmiş ama daha da
feciatı, Gaziantep mezarlık Müdürünün mezarın kimsesizler mezarlığında olduğunu
ispatlayan tüm evrak ibrazına rağmen Veysel Güney’in hala bir mezarının
bulunmamasıdır. Ancak uzun yazışmalardan sonra bir hukuk garabeti daha
gerçekleşir, TBMM İnsan hakları komisyonu’nun sorusu üzerine Gaziantep Savcılığı’nca
“her ne kadar DNA testleri uyuşmasa da Veysel Güney’in Gaziantep Mezarlığı
105341 nolu mezarda yattığı anlaşılmaktadır” denilerek, ölüm gerekçesi “İ.D”
(İdam) ve cenazenin geldiği yer “Orduevi” notları bulunan “faili meçhul”
kayıtlı mezarın Veysel Güney’e ait olduğu kabul edilmiştir.
Veysel Güney’in infazını müteakip, bugün bir kopyası Mersin
78 liler Derneğinde de bulunduğunu öğrendiğimiz, “gömülme izni” belgesi
düzenlenir, belge savcı Mete Göktürk, Hükümet Tabibi Fahri Zincircioğlu ve
Yüzbaşı Burhan Erdem 3’lüsü tarafından imzalanır ve belgede “Veysel Güney’in
cenazesi babası Ali Güney verilmek üzere Yüzbaşı Burhan Erdem’e teslim
edilmiştir” diye yazılmaktadır. Ancak aradan bunca yıl geçmesine karşın cenaze
acılı aileye teslim edilmemiştir hatta cenazenin bile peşine düşülmesinden
rahatsızlıklar oluştuğu ortaya çıktığı “kerim devlet” reflekslerinden
anlaşılmaktadır. Darbenin hatta darbecilerin bile kendilerine has bir hukuku
olmasına karşın, bu bile çiğnenerek, mezarsız ölüler cenneti yaratmanın keyfini
sürmektedir sanki bazı caniler… İnsanın aklı havsalası asla ve kata almıyor,
yahu bu nasıl bir kindir, yahu bu nasıl bir intikamdır; ölüleri bile
kaybetmekten çekinilmiyor, bunun bir insan tarafından yapılmış olma ihtimali
olamaz, olmamalıdır da… Gerçi; canım yurdum, bir emniyet müdürü yaratıyor ve bu
mezkûr zat sırıtarak “bu herif asılırken bize söverse ne yaparız?” diye bir
soru atıyor ortaya ve yanıt canım yurdumun bir sıkıyönetim komutanından
geliyor, aynı şımarıklık ve sırıtkanlıkla,”ipten indirir, yeniden asarız sen
kafanı yorma müdürüm”… Bunu söyleme ve yapma cüretinde bulunan insanlar yönetti
bu ülkeyi zaman zaman… Hatta şimdi de bol miktarda benzerleri var… Bu dönem
yaşananlara bir örnek olsun diye, utana sıkıla bir kez daha yazmak istiyorum
ki; cenazesini almak üzere ilgili makamlara başvuran acılı aileye; “biz
oğlunuzu mezara gömmeyeceğiz. Onun mezara ihtiyacı yok. Ölüsünü nehre atacağız.
Canımız isterse belki bir köpeğin önüne atarız.” denilmiştir ve bu ahlaksız ve
şerefsizliğin paçalardan akmasının adeta bir tezahürü olan bu lafları
söyleyebilecek bol miktarda insan yetişmiştir bu topraklarda… Toprakta mümbit
hani… Hani dönem itibariyle; faili meçhullerin, gözaltında kayıpların, kaçarken
vurulanların, teslim ol denildiği halde teslim olmadı denilip kurşuna dizilenlerin,
gözaltına alınma kaydı tutulmayanların, yer gösterirken kaçtı denilenlerin,
öldürülüp bir kenara atılanların vs. vs. gibi gerekçelerle her yerleşim
alanındaki kimsesizler mezarlıklarının sakinlerinin artmasına alışmış idi
toplum ama devletin emniyetçileri, adalet erbapları ve infaz kurum yöneticileri
vasıtasıyla zimmeti altında olan bir genç insanın cenazesi bile kayıp
edilebiliyordu…
CHP Malatya milletvekili Veli Ağbaba “idam kararını verenler
biliniyor, infaz edenler biliniyor, infazın yapıldığı yer biliniyor, idamda
görev alan savcı biliniyor, cesedin teslim edildiği yüzbaşı biliniyor ama
Veysel’in yeri halen bilinmiyor. Bu utanç tablosunu anlayabilmek,
normalleştirmek, bunu sıradan bir olay olarak kabul etmek mümkün değildir”
diyor… Ama ne yazık ki çok az bir insan topluluğu tarafından, konunun
ehemmiyeti anlaşılıyor…
Mezkûr kitabın; İnönü Alpat’ın “Günlüğe düşen notlar”ı kitaplaştırırken yazdığı bir hikâyeyi ele
alması, durumun müthiş bir tasviridir. Malum hikâye; milyonlarca karınca bir
uçurumun kenarına gelir, karşıya geçmeleri gerekmektedir. Tek yol vardır
önlerinde, yüzbinlercesi canı pahasına uçurumu dolduracak, arkadan gelenler
ölen karıncaların üstüne basarak karşıya güvenle geçecektir. Önden gelenler
öleceklerini bilerek atarlar adımlarını uçuruma. Uçurum karınca ölüleri ile
dolar ama arkadan gelenler rahatça geçer.
Gözlerini kırpmadan uçuruma inen karıncalardan biri de Veysel
Güney’dir. Veysel Güney’e bunu reva
görenler son tahlilde kaybedeceklerdir, her ne kadar kendileri cenaze kaybetme konusunda
mahir olsalar bile, tarih karşısında hep kaybedeceklerdir… Bu cüreti gösteren
tüm katiller tarihte birer alçak olmaktan öteye gidememişlerdir ve de
gidemeyeceklerdir…
Marks’ın “Anlatılan
senin hikâyendir” sözü mucibince herkese bir kez daha diyelim ki, sakın ha bana
ne deme, sakın ha arkanı dönüp gitme, bu kadar hukuksuzluğa ve ahlaksızlığa göz
kapatırsan, ses çıkarmazsan muktedirlerin yaptıklarını onaylamış olursun ve
inşallah kimsenin hatta düşmanımın bile başına gelmez ama bu yaşanan hukuksuzluklar
bir gün senin de kapını çalabilir diyelim ve sözü Grup Bandista’nın “de te fabula narratur” albümünden “hiçbir şeyin şarkısı”ndan bir bölüm
ile sonuçlandıralım.
Bir kimsesiz mezarında yatıyor
Katilleri şimdi resim yapıyorVeysel kalkıyor hesap soruyor
Güneş, güneş yine doğuyor
Sabah oluyor, sabah oluyor
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder