Canım yurdumun; tarihi yayınlardan ve tarihçilerin
anlatımlarından anladığımız kadarıyla, yüzyıllardan beri kentlerini ve köylerini,
camiler ve köprüler dışında, süsleyen en önemli mimari figürü, üstüne onlarca
türküler yakılan, başlarında, testilere su doldurulurken özellikle kadınların
muhabbet etmesine olanak tanıyan, tarihi, kültürel ve aynı zamanda da sosyal
yapılarıdır Çeşmeler…
Çeşme'nin; tipik Ege mimarisi özelliklerine sahip pek çok
yapısının yanı sıra, adını aldığı Osmanlı dönemi “Çeşmeleri”de, bu mimari zenginliğine ayrı bir değer kazandırır. Kentimize,
adını veren bu Çeşmeler, gerek yaptıranların, gerek yapanların, gerekse de
başka yörelerden devşirilmiş mimari öğelerin, gerekse de seçilen
malzemeleriyle, Anadolu’nun tüm kültürel özelliklerini taşıyan eserler olup,
1800’lü yılların başından itibaren, varlıklı ailelerin temsilcileri tarafından
yaptırılan ve mezkûr aile temsilcilerinin isimlerini taşıyan ve Osmanlı
mimarisi ve estetik sanatının yansımalarının birer temsilcisi niteliğindedirler.
Akdeniz ve özellikle de Ege Denizi merkezli deniz ticaretini ellerinde tutan,
ticaretin lideri konumundaki Cenevizlilerin, Çeşme’nin 9 mil batısında bulunan Sakız
Adasını ticari bir üs haline getirmelerini müteakip, gerek ada gerekse de tam
karşısındaki Çeşme, ticari önemlerine binaen ciddi anlamda ve büyük çaplı
yerleşimlere mekân olmuştur, mezkûr tarih itibariyle. Batıya, ticari anlamda
önem arz eden bir kapı olarak açılan Çeşme, dönem itibariyle ekonomik, askeri
ve stratejik öneme haiz konuma yükselmiş ve bağlı olarak ta ticari hayat
fazlaca hareketlenmiştir. Çeşme, ticari emtia deposu ve bunların ihracı için
korunaklı ve güvenlikli liman olması yanında, ticari filolar için aynı zamanda
başta su olmak üzere ikmal merkezi de olmuştur. Yerleşiminin ve bunun öneminin,
konumuzu oluşturan çeşmelere yansımasını, çeşmelerinin sayısal fazlalığından
anlamak mümkün olup, neredeyse her sokak başında bir adet yapılmış olmasının tek
başına hiçte bir yarış ve de gösteriş olmadığının ifadesi olup, bir o kadarda
ihtiyacın yüksekliğini göstermektedir. Tarihte yolları Çeşme’ye düşmüş tüm
yerli ya da yabancı gezginlerin, “Çeşme’nin
Çeşmelerine” gerek mimari özelliklerinin, gerek malzeme özelliklerinin öne
çıkarılarak Çeşme’nin Çeşmelerinden söz etmiş olmaları, adeta tarihe bu anlamda
not düşmüş olmaları tesadüfî olmasa gerektir.
İlçe merkezi planında yerleri belirlenen bu çeşmelerden en
önemlilerinden birkaçı, Kaymakam Sadık Bey Çeşmesi, Ahmetoğlu Hacı Memiş ağa
Çeşmesi, Hamaloğlu Hafize Rabia Hatun Heşmesi, Kabadayı Çeşmesi, Maraş Çeşmesi,
Mehmet Kethüda Çeşmesi, Şerif Ağazade Seyidi Hasan Ağa Ailesi Hacı Saliha
Çeşmesi, Memiş İbn-i Ahmet Çeşmesi, Mimar Mehmet Çeşmesi, Murabıtzade Hüseyin
Kaptan Çeşmesi olarak sayılabilir… Daha önce de bahsettiğim üzere tarihi
kayıtlarda yaklaşık 150 adet olmasına rağmen günümüze yaklaşık 15 âdeti
gelebilmiştir. Genellikle kare ve dörtgen kesitli mimarilere sahip olup tek,
çift ve üç cephede çeşme ve yalaklar bulunur şekilde inşa edilmişler, kesme taş
ağırlıklı malzeme ile ancak mermer işçiliğin de güzel örneklerinin
sergilendiği, suyun depolanması için geniş sarnıç bulunan yapılardır.
Çeşme’nin diğer özelliklerinin yanı sıra, başta Çeşmeleri
olmak üzere, görülecek tarihi ve kültürel değerlerinin önemine binaen, gerek
yurtiçi gerek yurt dışından gelenlerin büyük bir kısmı kesinlikle “Çeşme sevdalısı” olur çıkar… Görülecek
ve dokunulacak bunca tarihi ve kültürel eserin varlığı, Çeşme’nin bunları iyi
değerlendirdiği anlamına geliyor mu peki? Zinhar… Çeşme tatilinin, eğlence,
dinlence, güneş, kum vs gibi özelliklerinin öne çıkarılmasının yanında, mezkûr
merkezli tatilin yanında binlerce yıllık geçmişe sahip pek çok tarihi mekân ve
kültürel değeri de gezme ve görme şansına sahip olabilirsiniz. İon uygarlığının
10 kentinden en önemlisi sayılabilecek Erytrai başta olmak üzere, Çeşmeköy
harabe ve kalıntıları, tarihi M.Ö. 2000 lere dayanan Bağlararası yerleşkesi, kilseler
ve camiler bu mekânların başında gelmektedir.
Su şebekesinin devreye alındığı tarihe kadar, kentlinin su
ihtiyaçlarını karşılamasına yardımcı olan bu çeşmelerin, pabucunun dama
atılması öyle zannedildiği gibi uzun yıllar öncesine dayanmamaktadır. Ne yazık
ki, çok çeşitli ve hatta gereksiz bir dolu yere harcanan bütçelerin varlığına
rağmen, son 30 yılda hemen hemen her yerel yönetimin mutlaka restore edeceğiz
demesine rağmen, gerçekleşmeyen, hadi hakkını yemeyelim birkaç tanesi dışında
gerçekleşmeyen, kaldı ki bu birkaç tanesinin restorasyonu da defi bela
kabilinden yapılmanın ötesine geçmediği açıkken, hala bekliyor olmasının nasıl
bir izahı vardır bilinemez. Defi bela kabilinden diyoruz, çünkü restorasyonu
gerçekleştirilen birkaçı, profesyonel, uzman ve ehil gözler ve eller gerektiren
çalışmalar olmasına rağmen, ne yazık ki, son derece amatör, konunun herhangi
bir şekilde bilgisine haiz olmayan, hatta sıradan taş duvar ustalarına has
özellikleri bulunan insanlar eliyle yapılmış olmasındandır. Aslında bu
özensizlik, her fırsatta bize, tarihimize ve kültürümüze nasıl cevval ve cabbar
biçimde sahip çıktıklarının propagandasını yapan büyüklerimiz tarafından büyük
bir çelişki oluşturacak şeklide yapılmaktadır… O kadar ki; birkaç yerde tanık
olmamıza rağmen, konumuz çeşmeler olunca bununla iktifa edelim ve eserin üstüne
asılan yazıdan bahsedelim; “dikkat yıkılacak
derecede tehlikesi yapı yaklaşmayınız”…
Mermer ve taş işçiliğinde teknolojinin insanoğluna
bahşettiği, yüksek kabiliyetli ve meziyetli imalatların gerçekleştirilmesine
olanak sağlayan CNC tezgâhlarında; restorasyon işlerinde muhteşem sonuçlar
alınmasına imkan yaratmış olup kentimize adına veren, çeşmelerin orijinal
görüntülerine ve rölövelerine dayanarak restore edilerek Çeşme turizmine
kazandırılma çalışmaları behemehal yapılmalıdır. Bir önceki dönemde
umutlandığımız envanter ve rölöve çalışmalarının yapılmasının ardından, nedeni
bilinmeyen şekilde durdurulan, restorasyon çalışmalarının, en azından bu yeni
dönemde gerçekleşmesini beliyoruz.