DP iktidarı Canım Yurdumda demokratikleşmeyi
sağlamak iddiasıyla gelmiş, ancak uygulamasıyla ülkede cepheleşmeyi arttırmış,
kendi dışındaki tüm siyasi güçleri tasfiye etmeye çalışmıştı. Bu uygulamalardan
birisi de “Vatan Cephesi” adıyla maruf,
DP’li olmayanları kapsayacak şekilde ama
özellikle de CHP’lileri hedef tutarak ötekileştiren ve vatanseverliğin ölçüsünü
ancak CHP'ye karşı olmakta gören, bir anlayış neticesi, matah bir iş
yapılıyormuşcasına mezkur cepheye katılanların
isimleri (ya da kendilerince oluşturdukları listeleri) Türkiye
Radyolarında tek tek okunarak psikolojik üstünlük sağlamaya çalışılmış ve diğer
taraftan goygoy koyunluğu ödevi tamamlanıyordu. Demokrasi getireceğiz diye yola
çıkılıp, süreç içinde sırlar dökülerek gerçeğin ortaya çıkmasıyla, tek adamlığa
karşıyız, yeter artık diyerek çıkılan yol, birkaç adamın toplumu nefes alamaz
hale getirmesiyle neticelenmeye tam gaz gidiliyordu. Demokrasi demokrasi
diyerek, demokrasinin en büyük açmazı ya da engeli toplumu kamplara bölme aracı
olan cepheleşme ile nihayetleniyordu...
Başvekil
Adnan Menderes,
12 Ekim 1958 tarihinde Manisa'da
yaptığı bir konuşmada halkı DP'nin oluşturduğu Vatan Cephesi saflarında yer
almaya davet ederken şöyle sesleniyordu; “Muhalefetteki arkadaşlarımızın
vatanperverliğine bugün bir defa daha huzurunuzda müracaat ederek rica
ediyorum. Kin ve ihtirası desteklemekte devam etmesinler. Vatana hizmetin hangi
istikamette olduğunu düşünerek muhalefetin kötü gidişine paydos desinler. Anarşiye
ve nifaka paydos dedikten sonradır ki, hakiki demokrasinin ve hürriyetin güneşi
bütün parlaklığı ile ortaya çıkacak, milletimizin terakki ve tealisine giden
yolu daha da aydınlatacaktır... politikadan ve ihtirastan vareste vatandaşların
karşımıza kurulmuş olan kin ve husumet cephesine karşı vatanperverane
gayretlerini birleştirip eserlerinin müdafaasına azmetmiş bir Vatan Cephesi
kurulması… Bu cephe milletin hizmetinde hiçbir şeyden yılmadan çalışanların
karargâhı olacaktır... Vatan Cephesi'nde birleşerek eserlerimizi hep birlikte
muhafaza edeceğiz. Dünyada siyasi, iktisadi ve içtimai istikrarı örnek telakki
olunabilecek bir mükemmeliyette olarak Türk milletinin bütün gayretlerini bu
istikamet üzerinde tevcih edilmiş görmek bize nasip olacaktır. Türk milleti,
tezvir ve nifakın peşinde değildir. Vatanperver duyguların manevi
seferberliğini yapmış bir halde bulunmaktadır.” 24
Kasım 1958 tarihli Lüleburgaz konuşmasında; “muhalefet liderleri… güç birliği
yapmaktan bahsediyorlar. Sanki karşılarında bir düşman halk varmış gibi Güç
Birliği cephesi kurmak teranelerinin peşindedirler. Onların Güç Birliği adı
altında giriştikleri maksadı şudur: Bir ehlisalip cephesi ile karşımıza
dikilecekler.”,
14 Şubat 1960 tarihli İskenderun
konuşmasında Adnan Menderes, “iktidara gelmek için bir usul bir yol olan nifakı ezmek
lazım... İyi niyetli aziz vatandaşlarımızın nifakı bir defa ezip kahretmeleri
ve Vatan Cephesi’ni kuvvetlendirmeleri milletçe yolunda bulunduğumuz hürriyet
nizamının, hakiki demokrasinin eseri olacaktır” diyerek, aslında muhteremin demokrasiden
ne anladığı, ona göre demokrasinin ne olduğu, özellikle de sinirlendiğinde
beyin ifrazaatlarının dışavurumuna fren yapamadığı yukarıdakilere benzer
yüzlerce beyannattan çok açık bir şekilde anlaşılmaktadır.
Şüphesiz bu coğrafya kavli beladan bu yana, “uzlaşma kültürüne” yatkın insanların
yaşadığı bir yer olamamıştır, bu anlamda yüzlerce örnek gösterilebilir ama tam
da “demokrasiye” (daha o zaman ileri
demokrasi icat olmamıştı) geçildiği iddiasının yeri göğü inlettiği döneme denk
gelmesi, biz ve ötekiler ayrımının en keskin yaşandığı bir dönem olarak tarihe
geçecektir, tıpkı aslı “McCarthycilik ya
da ABD'liler için Kızıl Panik” olan Amerika’ya benzeme çılgınlığından
mülhem tenkil çalışmaları gibi... Başvekil Adnan Menderes’in hararetle
savunduğu ve adeta seferberlik ilan kabulu ile, tüm halkı, temelde çeşitli
baskılar ya da yıldırma taktikleri de uygulayarak, özellikle de “din, milliyetçilik, antikomünizm” söylemlerini
öne çıkararak, DP bünyesinde ya da etrafında toplayarak, adeta kin, husumet ve
şer cephesi haline gelen “vatan cephesi”, tüm muhalifleri vatan haini ilan
etmiştir. Benzer uygulamalar, ABD’nin de yoğun desteği ile birlikte Türkiye
Cumhuriyeti tarihinde her dönem sahne almış ve almaya da devam etmekte olup bu
kafayla gidiliyor olması halinde de asla ve kata da sonlanmayacaktır.
İttihat Terakki iktidarı, İtiafçıları yok
sayarak, Demokrat Parti, CHP yi yok sayarak, Adalet Partisi, Milliyetçi Hareket
Partisi, Selamet Partilerinin oluşturduğu Milliyetçi Cephenin başta devrimci ve
yurtseverler tüm muhalifleri yok sayarak, bugünkü AKP nin tüm muhalifleri yok
saymasına ilham kaynağı olmuştur... Yaklaşık 1,5 ay sonra, Güzel Ülkem yeniden
seçime gidiyor, görülüyor ki geçmişten ders alınmamış, seçimden sonraki dönemin
gelişmelerini bugünden görmek için kahin olmaya gerek yok, kamuoyu araştırma
şirketlerinin açıkladıkları tablolar gerçekleşirse eğer, cepheleşme vites
arttırarak, bugünkünden daha büyük sorunlara yol açacaktır.
Büyük Şair Nazım Hikmet’in dizeleri ile;
hasret ve daveti bir kez daha yineleyelim...
Dört nala gelip uzak Asyadan
Akdenize bir kısrak başı gibi uzananBu memleket bizim
Bilekler kan içinde
Dişler kenetli
Ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak
Bu cehennem, bu cennet bizim
Kapansın el kapıları
Bir daha açılmasın
Yok edin insanın insana kulluğunu
Bu davet bizim
Yaşamak bir agaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardescesine
Bu hasret bizim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder