Sene 1955, aylardan Eylül ve Eylülün 6’sı;
İstanbul’da yayınlanan “İstanbul
Ekspress” diye bir gazete var, gazetenin yönetiminde ilgili herkesin iyi
tanıdığı Gökşin Sipahioğlu diye biri bulunmakta, ama arka planda siyasi
iktidarın bulunduğu tüm saklamalara ve reddetmelere karşın açık seçik bir
biçimde görülmekte ve bilinmektedir. Yine aynı dönemde, ne yazık ki büyük
acılar içinde, emperyalistlerin oyuncağı konumundaki yönetimler aracılığıyla adeta
bir cenderede tutulan Kıbrıs’ın iki halkı, görüntüde birbirini boğazlamakta ise
de, aslında tarafların bir iç savaş provası yönettiği, katliamlar yaptığı da
çok açıktır. Bu politikaların sonuçlarından olmak üzere, canım yurdumda ise yaratılan
hassasiyetler üstünden toplumu gererek, tıpkı tüm muktedirlerin her
sıkıştıklarında benzer davranışa baş vurması gibi; sığınılacak tek yol,
toplumda her türlü gerilimi arttıracak, hatta birbirlerine düşürecek
provakasyonları hazırlamaktır.
Gerek uluslaraarası alanda kaypak politika
izlenmesinin, gerekse de ulusal düzeyde, yaratılan ekonomik değerlerin çarçur
edilerek, memleketi baştan başa yollarla donatıyoruz propagandasıyla,
yolsuzlaşan canım yurdumunda, gerek genelde emperyalizmin içine sürüklendiği
bunalımın, gerekse de canım yurdumdaki emperyalizmin yerel uzantılarının
krizden etkilenerek aralarında birbirlerini tasfiye savaşları neticesinde ortaya
çıkan olumsuz ekonomik tablonun neticesinde gözü kararan Demokrat Parti
iktidarının artık yapamayacağı bir şey kalmamıştır... Artık iç savaş dahil
herşeyi patlatmaya hazırdır... Allahtan “Kıbrıs
Türktür Derneği” diye Demokrat Parti yöneticilerin yerleştirildiği bir
dernek vardır... Ehven ortam ve makul şartlar oluşmuştur...
Hemen; her dönemde, her ülkede olduğu üzere,
muktedirin emrine girmiş, yandaş basın devreye girer ve sonuçları itibariyle
asla ve kata telafi edilemeyecek bir provakasyon hazırlanır... Dönemin Başvekili
ve Demokrat Parti genel başkanı, şimdikilerin de cemaziye’l evveli konumundaki,
Adnan Menderes devreye girer ve 5 Eylülde İstanbul’a gelir, provakasyonun
merkezindeki güç olan Kıbrıs Türktür Derneği kıdemli ve önemli yönetim kurulu
üyesi Hikmet Bil ile görüşür... Tabii ki bu görüşmede neler konuşuldu, ne
kararlar alındı bilinmez ama sonuçlardan yola çıkılnca da neler konuşulmuş
olacağını tahmin etmekte zor olmasa gerektir... Diğer taraftan, yandaş basın İstanbul Ekspres kendisine düşen rolü,
tartışmasız oynayacaktır... İstanbul Ekspres gazetesi, düzenli olan tirajı 20
ler civarında iken, dönem itibariyle gazete kağıdının sadece ve sadece tahsis
yoluyla temin edilmesi gerçeği olmasına rağmen, mezkur gazetenin gazete kağıt
stoğu yapması gözlerden kaçmaz, ancak anlamlandırılımaz... İstanbul Ekspres
gazetesinin, 6 Eylül 1955 te 2. baskısını 290.000 adet tiraj ve “Atamızın evi bombalandı” başlığı ile
yapması, artık stoğun da gerekçesini ortaya çıkarır, diğer taraftan “Kıbrıs Türktür Derneği” üyelerince
bütün İstanbul'da satılma ve dağıtılmaya başlar, zaten Kıbrıs’ta yaşanan
olayların canım yurdumu germeye yetmiş durumundan da, halkın galeyana getirilmesi
çok kolaydır. Milliyetçi ve
mukaddesatçı cenahın, bir tarafıyla Kıbrıs politikasına destek olmasını temin
etmek, diğer tarafıyla da toplumun, günün yakıcı sorunları dışında “cambazın
kuşa bak” deyişi misali dikkatini başka taraflara çekme ihtiyacının
karşılanması çerçevesinde, başta İstanbul’un yoksul kesimlerinden toparlanan ve
kamyonlarla İzmit ve Adapazarı hatta Sivas, Erzincan ve Trabzondan taşınılan
bindirilmiş kıtalarla, İstanbul’un başta Rum olmak üzere tüm azınlıkların
yaşadığı semtler 2 gün boyunca yağmalanmış adeta talan edilmiştir. Kolluk kuvvetlerinin
olaylara 2 gün boyunca seyirci kalmasının gözlerden kaçacağı savıyla, alavere
dalavare Kürt Mehmet nöbete dümeniyle de, 4.250 ev, 1.000 işyeri, 75 kilise,
bir sinagog, iki manastır, 26 okul ile aralarında fabrika, otel, bar gibi
yerlerin bulunduğu yaklaşık 5.350 mekânın saldırıya uğraması ve yağma
edilmesinin suçu “komünistlere” atılarak, minarenin kılıfına uydurulması hedeflenmiştir.
“Türk milleti galeyana geldi, olayları
gerçekleştirdi” diye defalarca savunulması nedeniyle sonuçta suç, her zaman
olduğu üzere bir avuç çapulcunun sırtına yüklenerek, kapatılma cihetine
gidildi. İlaveten Merkezi Otoriteye karşın yaşanan gelişmeler sonucu, Kıbrıs
Türktür Cemiyeti yönetim kurulu üyesi Hikmet Bil ve dernek üyeleri başta olmak
üzere tutuklunan kişiler de “Ya bizi
serbest bırakırsınız ya da biz bazı şeyleri ifşa ederiz” karşı hamlesi ile
behemehal serbest bırakılırlar, iddiası da hiç nihayetlenmeyecektir... Artık
ortada gerçek suçluları ortaya çıkaracak bir davada kalmaz. Ancak ve ne yazık, 27
Mayıs yargılamalarından da anlaşılan o ki, mezkur ve rezil yağma düzeninin tüm
sorumluluğu birkaç siyasiye atılarak kapatılmak istenmiş olup, çok sonraları Özel
Harp Dairesi Başkanlığı da yapmış Sabri Yirmibeşoğlunun anılarında da “6-7
Eylül de bir Özel Harp işiydi. Amacına da ulaştı. Sorarım size, muhteşem bir
örgütlenme değil miydi?” biçimiyle geçeceği üzere açıktan bir üstlenme
tahammüden ıskalanmıştır. Gerek Özel Harp Dairesi, gerekse de MAH’ın, çok
sonraları Nevşehir valiliğine kadar getirilmiş, dönem itibariyle Yunanistanda
öğrenci olarak bulunan muhterem vasıtasıyla işin içinde olduğu çok söylenmiş
olmasıuna rağmen konunun şifreleri halen deşifre edilmemiştir.
Canım Yurdumun siyasi tarihinin kara harflerle
kayda aldığı bu vahşet düzeni saldırı, siyasi otoritenin, kendi siyasi
zorluklarını aşmak adına, başta Rumlara olmak üzere, bilahare de Ermeni, Yahudi
ve Levanten gibi tüm gayrimüslim azınlıkları hedefe koyması, bir tarafı ile
etnik arınmanın bir başka iğrenç safhası, diğer tarafı ile de ırkçı, çapulcu ve
tecavüzcüler eliyle de sermaye devşirilmesinin bir yolu gibi görünmektedir,
bugünden bakılınca... Şüpheli ve karanlık metotlarla, halk hareketlerini ve
muhalefetini susturma çabaları açısından bakıldığında sicili hiçte iyi
sayılamayacak canım yurdumun; artık, bu konularda cemaziye’l evvelinin söylemde
değil ama eylemde düzgün olanlarca yönetilme beklentisi ve özlemi hiç
bitmeyecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder