Yere
göğe “Demokrasi şehidi” hasebiyle
sığdırılamayan, neredeyse demokrasinin ulu ve ulvi yıldızı diye tapınılan, ama “dindar ve kindar” nesil yetiştirme
uzmanı ve öncülü olduğu bilahare ortalığa saçılan, her türlü hile, hurda ve
desise dolu işler işleyip sonradan pişman olan ya da çark eden, seçim kazanıp
iktidarını koruma adına, insan olanın asla ve kat’a aklına gelemeyecek, malum
meleği bile hasetinden çatlatacak düzeyde kararlar alınan bir dönemin lideridir
malum zat...
Malum
hareket, “yeter söz milletindir” diyerek,
ABD den aldığı sınırsız ve katıksız destek ve gaz ile ortaya çıkıp, ve de, ne
yazık ki öngörüsüz ve çapsız bazı aydın çevrelerin de, tıpkı şimdiki
zamanlardaki “yetmez ama evetçi” benzerleri
gibi, çoşku ile desteklediği, Demokrat Parti (DP), 1950 seçimlerinde, o günkü
seçim kanunun da, el ve yol vermesiyle, %53 oyla TBMM’de % 85 oranında bir
temsiliyet yakalar ve canım yurdumun artık kaderinin, tarihe kara bir leke gibi
düşmesine, neden olur... Esasen de; TBMM deki bu adaletsiz ve hukuki ama
ahlaksız temsil, iktidar sahiplerinin başını döndürür, artık kendilerini deyim
yerindeyse ali kıran, baş kesen gbi hissetmektedirler... Nasıl olsa TBMM’de
çoğunluk kendilerinde, artık hilafeti bile getirmek isterlerse getirebilirlerdi,
gücün hoyratlaştığı, hoyratlığın saldırganlaştığı, saldırganlığın yok etmeye
kadar vardığı sürecin, vitesi bir arttırılmıştı... Akıl ve izan ihsan eylesin
yaklaşımlarına kapılar kapatılmış, Allah ta verdikçe veriyordu bunlara gücü....
Çağdaş ve uygar dünya için birer angutluk sayılabilecek, günlük kar ve yaklaşımların
siyasetin merkezini oluşturması devri başlamıştı, artık... Reis ne istiyorsa o
oluyordu, hukuk ayaklar altına alınmış, ne gam ne keder... Aslolan
paşazadelerin iktidarı devam ede...
1954
yılında milletvekili genel seçimleri yapılır; oyların % 58 ini DP, %35 ini CHP,
% 5 ini CMP ve % 3 ünü Bağımsızlar alır ve TBMM’de temsil ise DP 502, CHP 31,
CMP 5 ve Bağımsızlar 3 milletvekili şeklinde olur... Görüleceği üzere, tablo
seçim sistemi tercihinden ötürü çok anlamsız ve temsil hakkaniyetine hiçte
uygun düşmemektedir. Liderliğini Osman Bölükbaşı’nın yaptığı CMP (Cumhuriyetçi
Millet Partisi), sadece Kırşehir İlinde 5 milletvekilliğini alır, alır da,
gerek seçim çalışmaları süresince DP muhalifliğinin yoğunluğu, gerekse de eleştirilerin
şahsiliği ve ağırlığı karşısında, DP iktidarı Kırşehir’e mim koymuştur artık...
Uzun
çalışmalar neticesinde, kendilerine oy vermeyen Kırşehir İlini ilçe yapma kararı alınır ve derhal uygulama için
kanun hazırlanır, talimatla komisyonda hazırlanan Kanun tasarısını inceleme
görevini üstlenen komisyonun Başkanı DP’li olmasına rağmen o bile dayanamaz ve kanun
tasarısının hiçbir hal ve şartta adalet düşüncesi ile bağdaşmadığını öne
sürerek istifasını verir. Artık kinini ve öfkesini esirgemeyen bir ekip iş
başındadır ve her kim ki muhaliftir, bir anlamda katli vaciptir, hatta o kadar
ileri gidilmiştir ki söylemde; CHP nin aldığı %35 oy bile sindirilememiş ve
Başvekil Adnan Menderes’in tarihe bir ibret konuşması olarak geçen sözü
etmesine sebep olmuştur, “Demek ki, bu
memlekette demokratlaştıramadığımız yüzde 35’lik bir halk var”... Bu ne
hırs, bu ne doymazlık, bu ne kin, Allah gözünüzü doyursun... Nerdeyse fırınlara
talimat edip, muhaliflere ekmek verdirmeyecekler...
Neyse,
tekrar Kırşehir’in ilçe yapılması olayına gelelim; zaman itibariyle, Kırşehir
ilçe yapılınca bir kısım ilçeleri ayrılarak Nevşehir ili oluşturulur, bir kısım
ilçeler ise, Ankara ve Yozgat’a bağlanarak, konu, tam da Demokrat Parti ve
yönetiminin şanına uygun ve son derece demokratik(!!!!) bir biçimde derdest
edilir. Gerçi, Kırşehir 1957 yılında, artık hangi akla hizmet ya da hangi
anlaşma mucibince tekrar il yapılır bilinmez ama daha önce kendisine bağlı
ilçelerin önemli bir bölümü artık başka illere bağlanmıştır. Geçmiş olsun...
Dedik
ya, kindar ve dindar bir yönetimin son derece demokratik(!!!!) yönetimi altında
inim inim inler canım Yurdum, bu dönemde sadece CMP liderinin seçildiği ille mi
sınırlı kalır, nerdeeee, CHP liderini de tercih eden Malatya, bu
demokratlaştırılma operasyonundan nasibini alacaktır, hemen buradan bölünme
suretiyle Adıyaman diye yeni bir il ihdas edilecektir. Şimdi diyorlarki;
bugünlerde yaşananlar ilk olup daha önce yaşanmamışlardır... Hadi bakın bakalım
ilkmiymiş... Beklenen oy verilmeyince ne yapılıyormuş, hemen cezası
kesiliyormuş, nasıl kesiliyormuş, kanun marifetiyle, buldun mu beleş el
kaldırıcıları hemen kanunlar çıkarılıveriyor ve oluyor sana kanun nizam
hakimiyeti, sevsinler... Gerçi malum hikaye; Kırşehir’den gelen adam Kadıköy’ü
görünce, “buraya Köy, bizim oraya da
şehir diyenin boynu altında kalsın” demiş ya, bizim açımızdan da, Kırşehir
il olsa ne olur, olmazsa ne olur, ama konu, nasıl bir kin ve öfke fışkırmasıdır,
görülsün diye... Bu olay, basında ve tarihteki yerini “Kırşehir faciası” diye
alınca, hemen Başvekil Adnan Menderes, hani Demokrasi havarisi ilan edilir ya, “Kırşehir faciası diyorlar... Eğer
memlekette ilçe olmak facia ise, hemen söyleyeyim ki, memleketimizde halen yaklaşık
500 ilçe daha vardır. onlar da bu hale göre facia içindedirler” diyerek,
kendisi gibi düşünmeyenleri ne kadar ciddiye aldığını gösterir, gücün
sarhoşluğunun yarattığı ahlak ve terbiye kaybıyla, tıpkı diğer tüm ardılları
gibi...
Şimdi
yeniden seçimlere gidilirken, malum zatın ardıllarından beklenen, benzer
davranışlardır, hatta daha da sofistike olanını uygulayabilirler, mesela, Çeşme
ilçesini, Yozgat’a ilçe yapıp, Yozgat’ın Yerköy ilçesini de İzmir’e ilçe
yapabilirler, vs. vs...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder