Pazar, Ekim 04, 2015

BUNLARIN CEMAZİYE’L EVVELİ – 6 KORE SAVAŞINA ASKER SEVKİYATI


Sadece adı demokrat ama icraatları ile despotik bir yönetim gösteren Demokrat Parti (DP) hükümeti, başta DP’nin Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve DP’nin Başbakanı Adnan Menderes, haiz oldukları vasıfları ve amade oldukları vazifeleri mucibince, “sınırı bulunmamasına” rağmen, dünyanın öteki tarafındaki savaşa dahil olunması için, Anayasa’yı da çiğneyerek meclis kararı almaksızın, 1 tugay askeri Kore savaşına sevk etmişlerdir... Demokrasi yıldızı diye vatandaşımıza kakalanan muhteremlerin vatandaşını, emperyalistlerin amacına vasıl olmaları adına soktuğu ilk savaşlardan biri olarak tarihe geçmiştir, Kore savaşı, bu anlamda sonraları ABD’ye yaranma adına, Afganistan’dan taaa Afrika’ya kadar asker göndermemize yol açması hasebiyle de kara bir lekesidir canım Yurdumun bağrına kazınan.  Bu ne idüğü belirsiz amaçlı, asla kimin kişisel olarak ne kazandığı belirlenemeyen bir savaş olarak tarihe geçen, canım yurdumun insanın kafasında da, “yahu biz 30 yıl önce bu emperyalistlere karşı savaşmış idik, şimdi ne oldu da onların komutasında dünyanın bu ucunda savaşıyoruz” düşüncesi bile oluşturmamıştır ve korkarım ki oluşturmayacaktır da, baksanıza hala açıktan ve bodozlama saldırıyorlar, ne işimiz vardı oralarda diyenlere ve ne yazık ki bu saldıranlara da yurdum insanı saldırı vekaleti vermektedir, Allah selamet versin... Kahramanlık gazı verilerek; Sarıkamış faciasından sonra, canım Yurduma yaşatılan en anlamsız ve gereksiz bir savaştır... Tabii ki başkalarının evlatları üstünden kabadayılık taslamanın moda olduğu, hatta fazlaca karşılık bulduğu bir ülkede yaşıyorsanız, vereceksiniz şehadet gazını, süreceksiniz savaşa... Sonra, dalga geçer gibi yaparak, “benim de amacım şehit olmaktır” diyeceksiniz...Sevsinler sizi...

Hani bir de demezler mi ki, yahu kardeşim bu yaptıklarımızı yapmasak, yani ABD’nin istediği yere asker göndermezsek, ülkemizin işgal edilmesi halinde, ABD yardımımıza koşmayacaktır, anlaşılır gibi değil, ama canım yurdumun insanı açısından sorun yoktur, dost ve müttefik diye görülen ya da kakalanan, gel dediğinde geldiğimiz, git dediğinde gittiğimiz ABD bize, her türlü ambargoyu uygular, askerimizin kafasına çuval geçirir, uluslararası kuruluşlarda hep aleyhimizde tutum takınsa da, içimizdeki ABD muhipleri gibi çalışan zevat, ki onlar hep muktedir rolü alırlar, ne yapıp, ne eder kandırırlar insanları... Bu yalanı söyleyenlere de, “at yalanı seveyim inananı” demek gerek ama yalan her daim karşılık buluyor işte, ne yapalım... Oysa ki, canım yurdumun insanı; “söyleyen deliyse dinleyen akıllı olmalı” diye harika bir sözün yaratıcısıdır ama siyasal tercihi konusunda bu sözü asla kullanmaz... Kore’ye asker gönderme konusunda; aldığı gazla hemen bir dernek kurar necip Türk Milletinin necip fertleri, ve başlarlar gönüllü toplamaya, tıpkı bugünlerdekine benzer şekilde, inanmayacaksınız ama ciddi sayıda da gönüllü başvurusu alırlar hatta o kadar ki dedikodulara göre savaşı tertipleyen ve amiral gemisinde oturan ABD’de bile o kadar gönüllü çıkmaz... ABD’ye şirin görünme konusunda devletimizin tüm kurumları adeta bir yarışa girer, her kurum karınca kararınca katkı sunmaya çalışır, hatta o kadar ki, Diyanet İşleri Başkanlığı; savaşın “komünizm’” karşı bir cihat olduğundan bahisle, toplumsal muhalefet oluşmasını engellemek için fetvalar yayınlar. Bu arada yine savaş aleyhtarı protesto gösterileri yapan “Barışseverler Cemiyeti”nin bir kısım üyeleri tutuklanır ve çeşitli hapis cezalarına çarptırılır.

Büyük Şair Nazım Hikmet; 25 Haziran 1959 tarihinde bu durumu aşağıdaki şiiri ile tespit ve tenkit eder...

DİYET
Gözlerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki gözünüzle bakarsınız,
iki kurnaz,
   iki hayın,
        ve zeytini yağlı iki gözünüzle
                 bakarsınız kürsüden Meclis'e kibirli kibirli
                          ve topraklarına çiftliklerinizin
                                     ve çek defterinize.
Ellerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki elinizle okşarsınız,
iki tombul,
   iki ak,
        vıcık vıcık terli iki elinizle
            okşarsınız pomadalı saçlarınızı,
                    dövizlerinizi,
                           ve memelerini metreslerinizin.
İki bacağınızın ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki bacağınız taşır geniş kalçalarınızı,
iki bacağınızla çıkarsınız huzuruna Eisenhower'in,
ve bütün kaygınız
      iki bacağınızın arkadan birleştiği yeri
              halkın tekmesinden korumaktır.
Benim gözlerimin ikisi de yok.
Benim ellerimin ikisi de yok.
Benim bacaklarımın ikisi de yok.
Ben yokum.
Beni, Üniversiteli yedek subayı,
                   Kore'de harcadınız, Adnan Bey.
Elleriniz itti beni ölüme,
            vıcık vıcık terli, tombul elleriniz.
Gözleriniz şöyle bir baktı arkamdan
ve ben al kan içinde ölürken
           çığlığımı duymamanız için
                   kaçırdı sizi bacaklarınız arabanıza bindirip.
Ama ben peşinizdeyim, Adnan Bey,
ölüler otomobilden hızlı gider,
kör gözlerim,
          kopuk ellerim,
                     kesik bacaklarımla peşinizdeyim.
Diyetimi istiyorum, Adnan Bey,
göze göz,
ele el,
bacağa bacak,
diyetimi istiyorum,
alacağım da.


 

 

Hiç yorum yok: