Sadece
adı demokrat ama icraatları ile despotik bir yönetim gösteren Demokrat Parti
(DP) hükümeti, başta DP’nin Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve DP’nin Başbakanı Adnan
Menderes, haiz oldukları vasıfları ve amade oldukları vazifeleri mucibince, “sınırı bulunmamasına” rağmen, dünyanın
öteki tarafındaki savaşa dahil olunması için, Anayasa’yı da çiğneyerek meclis
kararı almaksızın, 1 tugay askeri Kore savaşına sevk etmişlerdir... Demokrasi
yıldızı diye vatandaşımıza kakalanan muhteremlerin vatandaşını,
emperyalistlerin amacına vasıl olmaları adına soktuğu ilk savaşlardan biri
olarak tarihe geçmiştir, Kore savaşı, bu anlamda sonraları ABD’ye yaranma
adına, Afganistan’dan taaa Afrika’ya kadar asker göndermemize yol açması
hasebiyle de kara bir lekesidir canım Yurdumun bağrına kazınan. Bu ne idüğü belirsiz amaçlı, asla kimin
kişisel olarak ne kazandığı belirlenemeyen bir savaş olarak tarihe geçen, canım
yurdumun insanın kafasında da, “yahu biz
30 yıl önce bu emperyalistlere karşı savaşmış idik, şimdi ne oldu da onların
komutasında dünyanın bu ucunda savaşıyoruz” düşüncesi bile oluşturmamıştır
ve korkarım ki oluşturmayacaktır da, baksanıza hala açıktan ve bodozlama
saldırıyorlar, ne işimiz vardı oralarda diyenlere ve ne yazık ki bu
saldıranlara da yurdum insanı saldırı vekaleti vermektedir, Allah selamet
versin... Kahramanlık gazı verilerek; Sarıkamış faciasından sonra, canım
Yurduma yaşatılan en anlamsız ve gereksiz bir savaştır... Tabii ki başkalarının
evlatları üstünden kabadayılık taslamanın moda olduğu, hatta fazlaca karşılık
bulduğu bir ülkede yaşıyorsanız, vereceksiniz şehadet gazını, süreceksiniz
savaşa... Sonra, dalga geçer gibi yaparak, “benim
de amacım şehit olmaktır” diyeceksiniz...Sevsinler sizi...
Hani
bir de demezler mi ki, yahu kardeşim bu yaptıklarımızı yapmasak, yani ABD’nin
istediği yere asker göndermezsek, ülkemizin işgal edilmesi halinde, ABD
yardımımıza koşmayacaktır, anlaşılır gibi değil, ama canım yurdumun insanı
açısından sorun yoktur, dost ve müttefik diye görülen ya da kakalanan, gel
dediğinde geldiğimiz, git dediğinde gittiğimiz ABD bize, her türlü ambargoyu
uygular, askerimizin kafasına çuval geçirir, uluslararası kuruluşlarda hep
aleyhimizde tutum takınsa da, içimizdeki ABD muhipleri gibi çalışan zevat, ki
onlar hep muktedir rolü alırlar, ne yapıp, ne eder kandırırlar insanları... Bu
yalanı söyleyenlere de, “at yalanı seveyim inananı” demek gerek ama yalan her
daim karşılık buluyor işte, ne yapalım... Oysa ki, canım yurdumun insanı; “söyleyen deliyse dinleyen akıllı olmalı”
diye harika bir sözün yaratıcısıdır ama siyasal tercihi konusunda bu sözü asla
kullanmaz... Kore’ye asker gönderme konusunda; aldığı gazla hemen bir dernek
kurar necip Türk Milletinin necip fertleri, ve başlarlar gönüllü toplamaya,
tıpkı bugünlerdekine benzer şekilde, inanmayacaksınız ama ciddi sayıda da
gönüllü başvurusu alırlar hatta o kadar ki dedikodulara göre savaşı tertipleyen
ve amiral gemisinde oturan ABD’de bile o kadar gönüllü çıkmaz... ABD’ye şirin
görünme konusunda devletimizin tüm kurumları adeta bir yarışa girer, her kurum
karınca kararınca katkı sunmaya çalışır, hatta o kadar ki, Diyanet İşleri
Başkanlığı; savaşın “komünizm’”
karşı bir cihat olduğundan bahisle, toplumsal muhalefet oluşmasını engellemek
için fetvalar yayınlar. Bu arada yine savaş aleyhtarı protesto gösterileri
yapan “Barışseverler Cemiyeti”nin
bir kısım üyeleri tutuklanır ve çeşitli hapis cezalarına çarptırılır.
Büyük
Şair Nazım Hikmet; 25 Haziran 1959 tarihinde bu durumu aşağıdaki şiiri ile tespit
ve tenkit eder...
DİYET
Gözlerinizin
ikisi de yerinde, Adnan Bey, iki gözünüzle bakarsınız,
iki kurnaz,
iki hayın,
ve zeytini yağlı iki gözünüzle
bakarsınız kürsüden Meclis'e kibirli kibirli
ve topraklarına çiftliklerinizin
ve çek defterinize.
Ellerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki elinizle okşarsınız,
iki tombul,
iki ak,
vıcık vıcık terli iki elinizle
okşarsınız pomadalı saçlarınızı,
dövizlerinizi,
ve memelerini metreslerinizin.
İki bacağınızın ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki bacağınız taşır geniş kalçalarınızı,
iki bacağınızla çıkarsınız huzuruna Eisenhower'in,
ve bütün kaygınız
iki bacağınızın arkadan birleştiği yeri
halkın tekmesinden korumaktır.
Benim gözlerimin ikisi de yok.
Benim ellerimin ikisi de yok.
Benim bacaklarımın ikisi de yok.
Ben yokum.
Beni, Üniversiteli yedek subayı,
Kore'de harcadınız, Adnan Bey.
Elleriniz itti beni ölüme,
vıcık vıcık terli, tombul elleriniz.
Gözleriniz şöyle bir baktı arkamdan
ve ben al kan içinde ölürken
çığlığımı duymamanız için
kaçırdı sizi bacaklarınız arabanıza bindirip.
Ama ben peşinizdeyim, Adnan Bey,
ölüler otomobilden hızlı gider,
kör gözlerim,
kopuk ellerim,
kesik bacaklarımla peşinizdeyim.
Diyetimi istiyorum, Adnan Bey,
göze göz,
ele el,
bacağa bacak,
diyetimi istiyorum,
alacağım da.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder