Cuma, Ekim 23, 2015

ZAT, AYDIN KORKMAZ, PATRON, SEVGİLİ AYDIN

Bu hafta; İstanbul Atatürk Havalimanında yaşadığı olumsuzluklar karşısında, havalimanı tuvaletinde ayakkabı bağıyla intihar ettiği söylenen, İngiliz gazeteci Jacqueline Annen Sutton üzerine; bir insanın tuvalette uzunluğu en fazla yaklaşık 1.00 mt olan ve özellikle 78’lilerin hiç yabancı olmadığı ayakkabı bağı ile nasıl intihar edebileceği üzerine yazayım diye içimden geçirirken... Keyif alarak yazılar yazdığım YENİ ÇEŞME Gazetesinin bu haftaki sayısının bir gün önceden basılıp, erkenden elime geçmesi ve 3. sayfada gördüğüm, beni hedefe koyan iddialı yaklaşım üzerine polemiğe son kez kabilinden, gazetenin 3. sayfasındaki Zat’a, Aydın Korkmaz’a, Sevgili Aydın’a ve Patron’a, son kez ve ne olursa olsun bir daha asla vermeyeceğim cevabı vereyim kararı aldım...

YENİ ÇEŞME Gazetesinin 3. Sayfasındaki; Zat, Aydın Korkmaz, Sevgili kardeşim, Sevgili Aydın; diye kendisine hitap edilmiş olmasını, bir kararsızlık meselesi ve nitelemede tutarsızlık zannetmiş, oysa ki, bu tam tersine, sıfatlarının neredeyse sayılamayacak kadar, en azından benim nezdimde, çok olduğunun göstergesi olarak algılanmasını gerektiren bir yaklaşım olup, bana da sadece, Ruhi Çilek diye başlamış ve öyle devam edeceğini ve de gerekirse öyle bitireceğini söylemiş, eeee tabii ki benim bilgim, ilgim, tecrübem, becerim, kabiliyetim, belagatım, hassasiyetim çok sınırlı olunca, ona tekabül eden sıfatlarım da sınırlı olacaktır, hatta o kadar ki, Ruhi Çilek’in, takdim-tehir edilerek, Çilek Ruhi denilmeyi hak edecek kadar bile değil... Önceki yazımda; kendisine hitap şekillerimin de sayısal dökümünü yapmış sevgili kardeşim, ne diyeyim, Allah selamet versin. Günün mode deyimidir ya; “algı”, ahada tam da öyle... “Ördek Memet” hikayesi yani... Evet, tam da “senin anlattığın karşıdakinin anlaması ile sınırlıdır” durumu... Ancak; “uslup meselesi, ayakkabı köselesi değil” gibi kurtlar vadisinden fırlamış gibi görünen bir feylosofianın, makul ve kabul edilebilir görünüp, bu yaklaşımın düstur edilebileceğinin kabul edilmesi hedeflenir iken, bunun üstüne daha da uzun uzun kelam ediyor olmanın “vatana ve millete bir faydası olamayacağının” üstüne parmak basmaya gerek yoktur diye düşünüyorum...

Bir başka başlık ise; “herkes kendi köşesinde İlçemiz ve Ülkemizdeki olaylara kendi dünya görüşlerine göre yorum yapıyor” diye yazarak, gerçekten gereksiz bir alınganlık eseri olduğunu düşündüğüm bir konuya giriyor ve sanki bir satır önceki “Yeni Çeşme Gazetesi, bir platformdur” iddiasını tekzip edercesine, burası insanların, en azından benim öyle, diğerlerinin durumu ne beni ilgilendirir, ne de bilgi sahibiyimdir, ücret karşılığı çalıştığım bir yer değil, elbette, kendi özgür irademle karar verdiğim şeyleri yazacağım, siparişle yazı yazılacak platformlar ile bir ilişkim yok, olamaz da ... Evet, polemik başlattığını bildiğimiz yazımda da, belirtmiş idim; bir kez daha yazayım, “açıktan ve direk söylemek gerekirse gerçekten övülecek işler yapmakta olup, kendince ve olabildiğince bağımsız ve tarafsız bir tutum almaktadır”, bunda gazetenin patronunun tutumu kadar, biz düşündüğü gibi yazanların da payı vardır. Sen, senin gibi düşünmeyene sayfa tahsisi etmeme hakkını kendinde görüyor olabilirsin, ama bilesin ki biz düşündüğü gibi yazanların da o sayfayı kullanmama hakkımız vardır... Yoksa platform başka bir şey haline dönüşür, Allah muhafaza...

“Karakolda doğruyu söyler, mahkeme de şaşar” , eee, Sayın Aydın Korkmaz, Sevgili Aydın, Sevgili Kardeşim ve de patronum, ben zat-ı alileriniz gibi, karakol ve mahkeme yüzü görmediğimden bu savının daha baştan şaştığını söylemem seni üzmez herhalde, ama bak ben Amerika’ya da gitmedim ama üstüne laf edebilme konusunda herhangi bir bilgi eksiğim yoktur diye düşünüyorum.

“Onca yoksulluk varken”; filminden bahsediyorsun, sen filmi seyretmişsin, bana da tavsiye ediyorsun... Tabii ki, biz sinema yüzü görmediğimiz için böyle bir hak sana doğuyor, Sayın Aydın Korkmaz, Sevgili Aydın, Sevgili Kardeşim ve de patronum... Ama; senin gibi dostlarımdan (al sana bir ilave sıfat daha), hem tiyatro oyunu üstüne, hem filmine, hem de kitabına yönelik çok şey dinlegimden, en az senin kadar kulaktan dolma (!!!!!) da olsa, bilgi sahibiyim, kulaktan dolma diyorum çünkü bildiklerinin düzeltilmeye haydi güncellenmeye ihtiyacı var diyelim, geçelim... Kaldı ki, burada tarafınızca zımnen, ülkenin içinde bulunduğu çok sıkıntılı bir durum yerine, “polemik arayışında bulunuyor olmam”, köşe işgal ediyor olmanın sefaleti olarak değerlendirilmektedir. Memleketin sıkıntılarının önceliğini tayin etme yetkisinin sende olmaması bir kenara, “arkadaşlar” ifadesinin gölgesinden, bazı analizleri ve görüşleri tiye alma hakkının olmadığı da çok açıktır ve bu konuda yaptığımız eleştirileri de makul ve anlayışla karşılamanı bekliyorum. Eleştiri hakkımı, herhalde birilerine, velinimettir tayiniyle temlik edecek halim yok, ben herkese olduğu gibi, sen sevgili kardeşime de eleştiri hakkımı kullanırım, kullanıyorum ve de kullanacağım, bundan taviz yok... Bu lafın bu anlamdaki mealini görmezden gelerek; “Ne yapmışız, neyi söyleyememişsin, neyi yazamamışşın” diye adeta, meydan okuyan bir edayla sesleniyorsun, ee gayet güzel, ben nerde bunu söyleyemedim, nerde neyi yazamadım demişim, yok böyle bir şey... Zaten kast-ı mahsusayı oluşturan böyle bir şart oluşursa, sırtımda yumurta köfesi yok ya... Kaldı ki, böyle ne bir kastım oldu, ne de ima etmişliğim oldu, ne de söylemim, ama “eleştiri hakkımı saklı tutuyorum” ifademi vesile kabul ederek, başka şeyler de ima ediliyorsa ki, sanki öyle bir hava oluştu, duruma kani olduğum an gereğini yapacağımdan başta sen olmak üzere, kimsenin zerre kadar kuşkusu olmasın...

Yani kısaca (!!!!) diyeceğim o ki; Aydın Korkmaz, Sevgili kardeşim, Sevgili Aydın; yaptığın işi saygıdeğer buluyorum ve bu çizgide devam ettiğin sürece bulmaya da devam edeceğim, burada bir köşem olsa da, olmasa da... Bildiğin üzere yazıyor olmamım tek gerekçesi, yarın-öbürgün, torun torba, dost ve arkadaş çevrem, bu adam bu konuda ne düşünmüş diye sorduğunda başvuracakları bir kaynak olsun istedim, bu zaten var, bir blog sahibiyim, aaa senin gazetende bir köşem olmaya devam ederse mutlu da olurum, olmasa da canın sağ olsun... Yoksa ne reklam ve para, ne tanınırlık, ne bilgi satışı, ne de benzeri bir ikbal beklentisi içinde değilim, aman beni karıştırma... Artık ne dersen, de, sana cevap vermeyeceğim...Tıp...Tıp...



Hiç yorum yok: