Bu
hafta; İstanbul Atatürk Havalimanında yaşadığı olumsuzluklar karşısında,
havalimanı tuvaletinde ayakkabı bağıyla intihar ettiği söylenen, İngiliz
gazeteci Jacqueline Annen Sutton üzerine; bir insanın tuvalette uzunluğu en
fazla yaklaşık 1.00 mt olan ve özellikle 78’lilerin hiç yabancı olmadığı ayakkabı
bağı ile nasıl intihar edebileceği üzerine yazayım diye içimden geçirirken...
Keyif alarak yazılar yazdığım YENİ ÇEŞME
Gazetesinin bu haftaki sayısının bir gün önceden basılıp, erkenden elime
geçmesi ve 3. sayfada gördüğüm, beni hedefe koyan iddialı yaklaşım üzerine
polemiğe son kez kabilinden, gazetenin 3. sayfasındaki Zat’a, Aydın Korkmaz’a,
Sevgili Aydın’a ve Patron’a, son kez ve ne olursa olsun bir daha asla vermeyeceğim
cevabı vereyim kararı aldım...
YENİ ÇEŞME Gazetesinin
3. Sayfasındaki; Zat, Aydın Korkmaz, Sevgili kardeşim, Sevgili Aydın; diye
kendisine hitap edilmiş olmasını, bir kararsızlık meselesi ve nitelemede
tutarsızlık zannetmiş, oysa ki, bu tam tersine, sıfatlarının neredeyse
sayılamayacak kadar, en azından benim nezdimde, çok olduğunun göstergesi olarak
algılanmasını gerektiren bir yaklaşım olup, bana da sadece, Ruhi Çilek diye
başlamış ve öyle devam edeceğini ve de gerekirse öyle bitireceğini söylemiş,
eeee tabii ki benim bilgim, ilgim, tecrübem, becerim, kabiliyetim, belagatım,
hassasiyetim çok sınırlı olunca, ona tekabül eden sıfatlarım da sınırlı
olacaktır, hatta o kadar ki, Ruhi Çilek’in, takdim-tehir edilerek, Çilek Ruhi
denilmeyi hak edecek kadar bile değil... Önceki yazımda; kendisine hitap
şekillerimin de sayısal dökümünü yapmış sevgili kardeşim, ne diyeyim, Allah
selamet versin. Günün mode deyimidir ya; “algı”, ahada tam da öyle... “Ördek
Memet” hikayesi yani... Evet, tam da “senin anlattığın karşıdakinin anlaması
ile sınırlıdır” durumu... Ancak; “uslup meselesi, ayakkabı köselesi değil” gibi
kurtlar vadisinden fırlamış gibi görünen bir feylosofianın, makul ve kabul
edilebilir görünüp, bu yaklaşımın düstur edilebileceğinin kabul edilmesi hedeflenir
iken, bunun üstüne daha da uzun uzun kelam ediyor olmanın “vatana ve millete
bir faydası olamayacağının” üstüne parmak basmaya gerek yoktur diye
düşünüyorum...
Bir
başka başlık ise; “herkes kendi
köşesinde İlçemiz ve Ülkemizdeki olaylara kendi dünya görüşlerine göre yorum
yapıyor” diye yazarak, gerçekten gereksiz bir alınganlık eseri olduğunu
düşündüğüm bir konuya giriyor ve sanki bir satır önceki “Yeni Çeşme Gazetesi,
bir platformdur” iddiasını tekzip edercesine, burası insanların, en azından
benim öyle, diğerlerinin durumu ne beni ilgilendirir, ne de bilgi sahibiyimdir,
ücret karşılığı çalıştığım bir yer değil, elbette, kendi özgür irademle karar
verdiğim şeyleri yazacağım, siparişle yazı yazılacak platformlar ile bir
ilişkim yok, olamaz da ... Evet, polemik başlattığını bildiğimiz yazımda da, belirtmiş
idim; bir kez daha yazayım, “açıktan ve
direk söylemek gerekirse gerçekten övülecek işler yapmakta olup, kendince ve
olabildiğince bağımsız ve tarafsız bir tutum almaktadır”, bunda gazetenin
patronunun tutumu kadar, biz düşündüğü gibi yazanların da payı vardır. Sen,
senin gibi düşünmeyene sayfa tahsisi etmeme hakkını kendinde görüyor
olabilirsin, ama bilesin ki biz düşündüğü gibi yazanların da o sayfayı
kullanmama hakkımız vardır... Yoksa platform başka bir şey haline dönüşür,
Allah muhafaza...
“Karakolda
doğruyu söyler, mahkeme de şaşar” , eee, Sayın Aydın Korkmaz, Sevgili Aydın,
Sevgili Kardeşim ve de patronum, ben zat-ı alileriniz gibi, karakol ve mahkeme yüzü
görmediğimden bu savının daha baştan şaştığını söylemem seni üzmez herhalde,
ama bak ben Amerika’ya da gitmedim ama üstüne laf edebilme konusunda herhangi
bir bilgi eksiğim yoktur diye düşünüyorum.
“Onca
yoksulluk varken”; filminden bahsediyorsun, sen filmi seyretmişsin, bana da
tavsiye ediyorsun... Tabii ki, biz sinema yüzü görmediğimiz için böyle bir hak
sana doğuyor, Sayın Aydın Korkmaz, Sevgili Aydın, Sevgili Kardeşim ve de
patronum... Ama; senin gibi dostlarımdan (al sana bir ilave sıfat daha), hem
tiyatro oyunu üstüne, hem filmine, hem de kitabına yönelik çok şey dinlegimden,
en az senin kadar kulaktan dolma (!!!!!) da olsa, bilgi sahibiyim, kulaktan
dolma diyorum çünkü bildiklerinin düzeltilmeye haydi güncellenmeye ihtiyacı var
diyelim, geçelim... Kaldı ki, burada tarafınızca zımnen, ülkenin içinde
bulunduğu çok sıkıntılı bir durum yerine, “polemik arayışında bulunuyor olmam”,
köşe işgal ediyor olmanın sefaleti olarak değerlendirilmektedir. Memleketin
sıkıntılarının önceliğini tayin etme yetkisinin sende olmaması bir kenara, “arkadaşlar”
ifadesinin gölgesinden, bazı analizleri ve görüşleri tiye alma hakkının
olmadığı da çok açıktır ve bu konuda yaptığımız eleştirileri de makul ve
anlayışla karşılamanı bekliyorum. Eleştiri hakkımı, herhalde birilerine,
velinimettir tayiniyle temlik edecek halim yok, ben herkese olduğu gibi, sen
sevgili kardeşime de eleştiri hakkımı kullanırım, kullanıyorum ve de kullanacağım,
bundan taviz yok... Bu lafın bu anlamdaki mealini görmezden gelerek; “Ne
yapmışız, neyi söyleyememişsin, neyi yazamamışşın” diye adeta, meydan okuyan bir
edayla sesleniyorsun, ee gayet güzel, ben nerde bunu söyleyemedim, nerde neyi
yazamadım demişim, yok böyle bir şey... Zaten kast-ı mahsusayı oluşturan böyle
bir şart oluşursa, sırtımda yumurta köfesi yok ya... Kaldı ki, böyle ne bir
kastım oldu, ne de ima etmişliğim oldu, ne de söylemim, ama “eleştiri hakkımı
saklı tutuyorum” ifademi vesile kabul ederek, başka şeyler de ima ediliyorsa ki,
sanki öyle bir hava oluştu, duruma kani olduğum an gereğini yapacağımdan başta
sen olmak üzere, kimsenin zerre kadar kuşkusu olmasın...
Yani
kısaca (!!!!) diyeceğim o ki; Aydın Korkmaz, Sevgili kardeşim, Sevgili Aydın;
yaptığın işi saygıdeğer buluyorum ve bu çizgide devam ettiğin sürece bulmaya da
devam edeceğim, burada bir köşem olsa da, olmasa da... Bildiğin üzere yazıyor
olmamım tek gerekçesi, yarın-öbürgün, torun torba, dost ve arkadaş çevrem, bu
adam bu konuda ne düşünmüş diye sorduğunda başvuracakları bir kaynak olsun
istedim, bu zaten var, bir blog sahibiyim, aaa senin gazetende bir köşem olmaya
devam ederse mutlu da olurum, olmasa da canın sağ olsun... Yoksa ne reklam ve
para, ne tanınırlık, ne bilgi satışı, ne de benzeri bir ikbal beklentisi içinde
değilim, aman beni karıştırma... Artık ne dersen, de, sana cevap
vermeyeceğim...Tıp...Tıp...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder