Pazartesi, Ekim 12, 2015

GAZETENİN 3. SAYFASINDAKİ ZAT’A CEVAP


Uzun bir süreden beri yazılar yazdığım “YENİ ÇEŞME” gazetesi, eleştiri hakkımı sürekli saklı tutmak kaydıyla, açıktan ve direk söylemek gerekirse gerçekten övülecek işler yapmakta olup, kendince ve olabildiğince bağımsız ve tarafsız bir tutum almaktadır, diyebilirim. Diğer taraftan ise bu gazetede yazı yazıyor olmam, gazete genel politikasıyla ya da gazete sahibi ve yazı işleri müdürü ile tıpatıp aynı şeyleri aynı şekilde düşünüyorum anlamına gelmemektedir, gelmeyecektir de... Zaman zaman, gerek yazı içeriği ve sahip olduğu iddaaya teorik açıdan, gerekse de vaka anlatımlarının takdim tehirlerine itirazlarımı sözlü olarak aktardım ve nihayet bir de yazılı karşılık ve eleştiri yazısı yazmaya karar verdim.

Son bir kaç sayıda başta olmak üzere özellikle de bu sayıda; biraz da beni ve diğer arkadaşımı kastederek, hatta çaktırmadan dalgaya alarak, “Çeşme’nin devrimci başkanı” söylemimiz üstünden, “Arkadaşlar, Devrimci Başkan, der... Ben ihtiyatlı davranırım. CHP li Sosyal Demokrat Başkan der geçerim.” diye yazmış... Artık cevap vermek kaçınılmaz oldu, asla kat’a bir polemik arayışında değilim ama olacaksa da kaçacak halim yok, hoş geldi sefa geldi makamından başım üstünde karşılarım... Ne yaparmış Aydın Korkmaz, ihtiyatlı yani “tedbirli” olurmuş, vay ki vay... Doğru vallahi, bir önceki Belediye Başkanımız Faik Abimizle ilgili de, bayağı ihtiyatlı davranışları vardı, ben de “ihtiyat”a saygımdan ötürü fazlaca kelam etme ihtiyacı duymamaktayım, eğer bu girişimim bir polemik havası alırsa seve seve bugün ihtiyaç duymadıklarımı, ihtiyaca binaen yazıya dökerim... Başkanın “devrimci” olmasının kendisince nasıl bir tarifi var, ben bilemiyorum, ne yaparsa bir insan devrimci sayılır, ne yapmazsa devrimci sayılmaz tasnifi biraz flu... Mesele devrimci devrim yapar, yapmazsa da devrimci olmaz gibi klasik bir tarife sığınarak, bir tarafı ilzam etmenin yolu sadece budur diye dayatmanın, gelinen nokta itibariyle bizzatihi kendi durumudur, derim ben de... Bilmem anlatabildin mi, biri de kalkar, devrimciyim diyorsun ama sen de devrim yapmıyorsun, dolayısıyla sende devrimci değilsin, der ve cevap bulamazsın bu yaklaşıma... Kaldı ki, literatür gereği başkanın böyle bir sıfat ile nitelendirilmesinin mümkün olmadığını, bende en az kendisi kadar bilmekteyim, ama bunu o bilmekte mi onu pek bilememekteyim... Ben ve diğer arkadaşım başkana hala ısrarla ve inatla böyle demeye devam edeceğiz ve anladığım kadar ile de Aydın Korkmaz da bizi tiye almaya devam edecek... Bizim kasıtlarımız çok açık ve net olup kendisiyle paylaşmışızdır tüm bu tariflerimizi, ama ne yazık ki bu kadar kâr edebilmişiz, demek ki....

Diğer taraftan ama en önemli cevap gerektiren nokta ise, kendisine büyük, ulvi ve anlamlı bir nokta olduğuna inandığım “komünist” mevkiini uygun gören muhteremin, tüm yazılarında, değerlendirmelerini kapitalizmin genel geçer tarifleri, kâr, maliyet, üretim (ihtiyacı gözetmeyen), pazarlama vs. vs. üstünden yapıyorsa, burada kafa bulanıklığının tezahürü söz konusudur bence... Son yazıda, “üretim tesisleri, fabrikalar ve pazarlama” ifadelerini öne çıkararak, Çeşme’lilerin de meşrepleri gereği çok seveceği bir tarife, kendi yazım alışkanlıkları ve tekniği açısından kısaca dalıyor, sevgili kardeşim... “Çok üretelim” demenin, çok tüketelim demenin tersten ifadesi olduğunu bilerek ya da bilmeyerek göz ardı ederek, çok üretelim, çok artık değer oluşsun, işverenin karşılığını ödemediği ya da ödemeyeceği çok değer oluşsun, vay ki vay, nasıl yaklaşım ama değil mi... Konuyu kendisine açtığımda ve bu yaklaşımı bir yerden hatırladığımı ve ilk defa “Çeşme Esnaf Odası Başkanından” duyduğumu söylediğimde de, biraz içerleyerek, “ben bunu uzun yıllar önce söyledim” der ve bende durumu idare etme adına, olabilir başkan da senden duymuştur o zaman dedim, konu mahreç ve telif tartışmasını aştı, çok şükür... Sonra fabrika mülkiyeti üstüne muhabbette, yazıda Belediye’yi kastı çok açıkken, ben mülkiyetin kooperatif olmasını kast ettim diyerek yine soldan bir orta yaptı, bilahare de konuşması ile, biz sosyalist olmayanların kafasını pırıl pırıl berrak bir hale getirdi, sağolsun... Eeeee, tabii ki, sevgili kardeşim, muhtemelen, fabrikalar çoğalsın, işçiler çoğalsın, nasıl olsa işçiler de devrimci olacak, gibi bir fantastik sıralamayı düşünüyordur(!!!!)... Ama konu, konserve fabrikası rayından bir attı, enerjiye kadar onlarca konuda sörfe geçti ama bir türlü, sınırsız üretimin aynı zamanda sınırsız tüketim olduğu konusuna gelemedi, görünen o ki gelemeyecek te... O da ısrarcı, bende ısrarcıyım, bakalım neler olacak... Ben ısrarla kaynaklar sınırlı dedikçe, ben tüketim tasarruflu olmalı dedikçe, ben konfor ısınızı azıcık azaltın dedikçe, ben minimal yaşayın dedikçe, hayati ihtiyaçlar dışında minimum düzeyde giyinin, kuşanın dedikçe, dahili frenler devreye girdi galiba, umarım fren balataları sürekli çalışır hale gelir... Daha çok şey var, yazılacak ama, adam “patron” işime de son verebilir, haddimi bileyim diyor, burada kesiyorum... Bundan kellisini gazetede devam ettireceğiz, merak edenler, Salı ve Çarşamba günleri sabah saatlerinde buyurup gelsinler, eğer işime son verilmezse tabii ki...

Sevgili Aydın; sen yoldaşını bulmuşsun, Allah yolunu açık etsin, 312’lik yoldaşınla, mutlu ol... Ama dikkat et, çıktığın yol ve yola çıktığınla ilgili fazlaca uyarılara muhatap olma istersen... Hayırlı yolculuklar...

Nazım Hikmet’i hep eleştirdiğini söyleyen Aydın Korkmaz’a, aynı iştahı taşıyarak sanayinin yüceltildiği için seveceği bir N. Hikmet şiiri....

Trrruum
Trrruum
Trrruum
Trak tiki tak
Makinalaşmak
İstiyorum
Beynimden, etimden, iskeletimden
Geliyor bu
Her dinamoyu
Altına almak için
Çıldırıyorum
Tükürüklü dilim bakır telleri yalıyor
Damarlarımda kovalıyor
Oto direzinler, lokomotifleri

Hiç yorum yok: