Uzun
bir süreden beri yazılar yazdığım “YENİ
ÇEŞME” gazetesi, eleştiri hakkımı sürekli saklı tutmak kaydıyla, açıktan ve
direk söylemek gerekirse gerçekten övülecek işler yapmakta olup, kendince ve
olabildiğince bağımsız ve tarafsız bir tutum almaktadır, diyebilirim. Diğer
taraftan ise bu gazetede yazı yazıyor olmam, gazete genel politikasıyla ya da
gazete sahibi ve yazı işleri müdürü ile tıpatıp aynı şeyleri aynı şekilde düşünüyorum
anlamına gelmemektedir, gelmeyecektir de... Zaman zaman, gerek yazı içeriği ve
sahip olduğu iddaaya teorik açıdan, gerekse de vaka anlatımlarının takdim
tehirlerine itirazlarımı sözlü olarak aktardım ve nihayet bir de yazılı
karşılık ve eleştiri yazısı yazmaya karar verdim.
Son
bir kaç sayıda başta olmak üzere özellikle de bu sayıda; biraz da beni ve diğer
arkadaşımı kastederek, hatta çaktırmadan dalgaya alarak, “Çeşme’nin devrimci başkanı” söylemimiz üstünden, “Arkadaşlar, Devrimci Başkan, der... Ben
ihtiyatlı davranırım. CHP li Sosyal Demokrat Başkan der geçerim.” diye yazmış...
Artık cevap vermek kaçınılmaz oldu, asla kat’a bir polemik arayışında değilim ama
olacaksa da kaçacak halim yok, hoş geldi sefa geldi makamından başım üstünde
karşılarım... Ne yaparmış Aydın Korkmaz, ihtiyatlı yani “tedbirli” olurmuş, vay
ki vay... Doğru vallahi, bir önceki Belediye Başkanımız Faik Abimizle ilgili de,
bayağı ihtiyatlı davranışları vardı, ben de “ihtiyat”a saygımdan ötürü fazlaca
kelam etme ihtiyacı duymamaktayım, eğer bu girişimim bir polemik havası alırsa
seve seve bugün ihtiyaç duymadıklarımı, ihtiyaca binaen yazıya dökerim... Başkanın
“devrimci” olmasının kendisince nasıl bir tarifi var, ben bilemiyorum, ne
yaparsa bir insan devrimci sayılır, ne yapmazsa devrimci sayılmaz tasnifi biraz
flu... Mesele devrimci devrim yapar, yapmazsa da devrimci olmaz gibi klasik bir
tarife sığınarak, bir tarafı ilzam etmenin yolu sadece budur diye dayatmanın, gelinen
nokta itibariyle bizzatihi kendi durumudur, derim ben de... Bilmem anlatabildin
mi, biri de kalkar, devrimciyim diyorsun ama sen de devrim yapmıyorsun,
dolayısıyla sende devrimci değilsin, der ve cevap bulamazsın bu yaklaşıma...
Kaldı ki, literatür gereği başkanın böyle bir sıfat ile nitelendirilmesinin
mümkün olmadığını, bende en az kendisi kadar bilmekteyim, ama bunu o bilmekte
mi onu pek bilememekteyim... Ben ve diğer arkadaşım başkana hala ısrarla ve
inatla böyle demeye devam edeceğiz ve anladığım kadar ile de Aydın Korkmaz da
bizi tiye almaya devam edecek... Bizim kasıtlarımız çok açık ve net olup
kendisiyle paylaşmışızdır tüm bu tariflerimizi, ama ne yazık ki bu kadar kâr edebilmişiz,
demek ki....
Diğer
taraftan ama en önemli cevap gerektiren nokta ise, kendisine büyük, ulvi ve
anlamlı bir nokta olduğuna inandığım “komünist” mevkiini uygun gören muhteremin,
tüm yazılarında, değerlendirmelerini kapitalizmin genel geçer tarifleri, kâr,
maliyet, üretim (ihtiyacı gözetmeyen), pazarlama vs. vs. üstünden yapıyorsa,
burada kafa bulanıklığının tezahürü söz konusudur bence... Son yazıda, “üretim tesisleri, fabrikalar ve pazarlama”
ifadelerini öne çıkararak, Çeşme’lilerin de meşrepleri gereği çok seveceği bir
tarife, kendi yazım alışkanlıkları ve tekniği açısından kısaca dalıyor, sevgili
kardeşim... “Çok üretelim” demenin,
çok tüketelim demenin tersten ifadesi olduğunu bilerek ya da bilmeyerek göz
ardı ederek, çok üretelim, çok artık değer oluşsun, işverenin karşılığını
ödemediği ya da ödemeyeceği çok değer oluşsun, vay ki vay, nasıl yaklaşım ama
değil mi... Konuyu kendisine açtığımda ve bu yaklaşımı bir yerden hatırladığımı
ve ilk defa “Çeşme Esnaf Odası Başkanından” duyduğumu söylediğimde de, biraz
içerleyerek, “ben bunu uzun yıllar önce söyledim” der ve bende durumu idare
etme adına, olabilir başkan da senden duymuştur o zaman dedim, konu mahreç ve
telif tartışmasını aştı, çok şükür... Sonra fabrika mülkiyeti üstüne
muhabbette, yazıda Belediye’yi kastı çok açıkken, ben mülkiyetin kooperatif
olmasını kast ettim diyerek yine soldan bir orta yaptı, bilahare de konuşması
ile, biz sosyalist olmayanların kafasını pırıl pırıl berrak bir hale getirdi,
sağolsun... Eeeee, tabii ki, sevgili kardeşim, muhtemelen, fabrikalar çoğalsın,
işçiler çoğalsın, nasıl olsa işçiler de devrimci olacak, gibi bir fantastik
sıralamayı düşünüyordur(!!!!)... Ama konu, konserve fabrikası rayından bir
attı, enerjiye kadar onlarca konuda sörfe geçti ama bir türlü, sınırsız üretimin
aynı zamanda sınırsız tüketim olduğu konusuna gelemedi, görünen o ki
gelemeyecek te... O da ısrarcı, bende ısrarcıyım, bakalım neler olacak... Ben
ısrarla kaynaklar sınırlı dedikçe, ben tüketim tasarruflu olmalı dedikçe, ben
konfor ısınızı azıcık azaltın dedikçe, ben minimal yaşayın dedikçe, hayati
ihtiyaçlar dışında minimum düzeyde giyinin, kuşanın dedikçe, dahili frenler
devreye girdi galiba, umarım fren balataları sürekli çalışır hale gelir... Daha
çok şey var, yazılacak ama, adam “patron”
işime de son verebilir, haddimi bileyim diyor, burada kesiyorum... Bundan
kellisini gazetede devam ettireceğiz, merak edenler, Salı ve Çarşamba günleri
sabah saatlerinde buyurup gelsinler, eğer işime son verilmezse tabii ki...
Sevgili
Aydın; sen yoldaşını bulmuşsun, Allah yolunu açık etsin, 312’lik yoldaşınla,
mutlu ol... Ama dikkat et, çıktığın yol ve yola çıktığınla ilgili fazlaca
uyarılara muhatap olma istersen... Hayırlı yolculuklar...
Nazım
Hikmet’i hep eleştirdiğini söyleyen Aydın Korkmaz’a, aynı iştahı taşıyarak
sanayinin yüceltildiği için seveceği bir N. Hikmet şiiri....
Trrruum
TrrruumTrrruum
Trak tiki tak
Makinalaşmak
İstiyorum
Beynimden, etimden, iskeletimden
Geliyor bu
Her dinamoyu
Altına almak için
Çıldırıyorum
Tükürüklü dilim bakır telleri yalıyor
Damarlarımda kovalıyor
Oto direzinler, lokomotifleri
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder