Almanya
ve faşizm üstüne nutuk ve fetva verenlerin büyük ekseriyeti, soykırım mevzuunu, Adolf Hitler ile başlatır ve onunla
nihayetlendirirler, sanki öncesi ve sonrası sütten çıkmış ak kaşıkmışçasına,
ama kazın ayağı hiçte öyle değildir... Hitler'in-faşistlerin iktidarı ele
geçirmelerinden bir hayli önce, 1926 yılında önce bir eyalette ve bilahare de
tüm ülkede geçerli olmak üzere çıkarılan, "Çingene
yasası" ile, başta Sintiler (Manuşlar) ve Romanlar olmak üzere, "Valştikarlar",
"Gaynikanlar"" "Piomestesi", "Kalderaşlar"
vb. gibi tüm Çingene etnik alt grupları, hayat onlara zehir edilecek şekilde
düzenlemeler yapılarak, "tembel, çalışmaz, asosyal, hırsız, sadece eğlence
peşindedirler" gibi yalanlar ile ötekileştirilip, devlet katındaki zaten
ciddi yok olan itibarları toplum nezdinde de yok edilmeye çalışılmıştır. Nazi
öncesi durum bu olunca, faşistlerin iktidara gelmelerini müteakip tam anlamı
ile bir felaket haline dönüşmüş ve "ari
ırk" dışı nitelemesi ile "katli
vacip" duruma düşürülmüşlerdir. Biraz daha ansiklopedik bilgi, ana
grup "Sintiler" Orta
Avrupa Çingeneleri, bunlara "Manuşlar" da denir, ki "Manuş"
Sanskritçe "insan" demektir, aslen
Hindistan'ın "İndus Nehri" kıyılarından ve Pakistan'ın Sind
Eyaletinden geldikleri iddia edilen bu kavimler ne yazık ki, milliyetçiler
tarafından hep hedef gösterilmişlerdir ya da hedef olmuşlardır.
Türkçe
Etimoloji sözlüğü "Nişanyan
Sözlüğüne" göre de; Çingene sözcüğü, eski Türkçede, "fakir, yoksul, miskin" anlamında
kullanılmış, ancak yazılı olarak ta ilk kez 1378 tarihinde Yunancada
kullanıldığı görülmüş ve Türkçeye de Yunancadan geçtiği tahmin edilmektedir. Eski
Türkçede de ilk defa, 1465 tarihinde kullanılmış olduğunu da buradan
anlamaktayız. Diğer taraftan, Türkiye'de halen Muğla civarında Cingen, Adana civarında
Cono, İzmir civarında Roman, Edirne ve Kırklareli civarında Şopar, Kırşehir civarında
Cingan, Diyarbakır civarında Mıtrap, Hatay ve Maraş civarında Abdal diye adlandırıldıkları
bilinmektedir.
Almanya'da
iktidarı ele geçiren faşistler (nasyonel sosyalistler-naziler), derhal 1926
tarihli yasayı geliştirerek, Roman ve Sintileri de, tıpkı Yahudiler gibi, çoluk
çocuk demeden, ari olmayan aşağı ırktan oldukları gerekçesiyle Macaristan,
Polonya ve Çekoslovakya’daki, başta Auschwitz olmak üzere Dachau’da,
Flossenbürg’da ve diğer yerlerdeki toplama (konsantrasyon-Nazi) kamplarında, Sintiler
ve Romanlar tarafından "porjmos" (parçalanmak) diye adlandırılan büyük
bir soykırıma tabi tuttular. Nazilerin,
iktidara gelince "Irksal Temizlik
ve Araştırma Merkezi" adı altında bir devlet kurumu oluşturularak,
soykırıma hazırlandıkları dönemde, Sinti ve Romanlar kitlesel olarak kayıt
altına alınarak, ırksal bilirkişi raporları gereğince, bazı kaynaklarda
800.000'e kadar vardırılan, ancak Berlin'de, hemen Bundestag (Almanya Federal
Meclisi) yakınında "Memorial to the
Sinti and Roma murdered under National Socialism" adlı alanda
düzenlenen anıttaki 500.000 Sinti ve Roman, gerek tıbbi araştırmalar adı
altında canlı canlı katledilmiş gerekse de topluca katledilmişlerdir. Faşizm;
her dönemde, her zeminde ve her şart altında gerçek yüzünü bir kez daha göstermiştir.
Yahudiler
gibi büyük bir soykırımdan geçirilmelerine rağmen, Çingeneler, yeterince politikacıları, sanatçıları ve yazarları olmadığı
için kendilerini dünyaya anlatabilecek lobileri olamamış ve soykırıma
uğradıklarını bile kimseye doğru dürüst anlatamamışlar, dolayısı ile tüm dünya
bu soykırımdan yeterince haberdar olamamıştır. Tüm dünya Yahudi soykırımına
haklı olarak sahip çıkıp, üstüne; lobiler, filmler, belgeseller, kitaplar,
sivil ve askeri kurumlar oluşturularak, soykırım nedeniyle, Almanya'nın bile
Yahudilerden özür dilemesi gibi sonuçlar alınmasına rağmen, benzer soykırıma
uğrayan Çingeneleri ağızlarına bile almadılar. İşte tarih yazıcılar da böyle insanlardan
oluşmaktadır ya da oluşturulmaktadır, istenilene dürbün tutarak konu büyütülür,
istenilmeyene de yine dürbün, ama bu sefer tersten tutularak istenildiği kadar
küçültülerek konu anlatılır.
Peki;
konu Almanya açısından sadece Nazilerin sırtına yüklenerek kapatılabilir mi,
zinhar, asla ve kat'a, yukarıda da değindiğim üzere, soykırım fikri 1926
yılında Nazi öncesi dönemde planlamaya başlanır, taa 1970'li yıllara kadar
devam edecek, tıpkı 1926 tarihli "Çingene Yasası" gibi, 1953 yılında
içerik daha da sofistike hale getirilerek "Göçerler" yasası mucibince
benzer davranışlar gösterilmiştir.
Geçenlerde,
bir seyahat esnasında; akşam arkadaşlarımızla Yunanistan'ın Kavala kentinde bir
meyhanede "uzo" içerken yanımıza 12 yaş civarında esmer, son derece
bakımlı bir çocuk gelerek, sattığı güllerden satın almamızı, hem de çok düzgün
bir Türkçe ile söyleyince, Türkçeyi bu kadar düzgün nereden öğrendiğini sorunca,
"ben Çingeneyim" dedi,
benim ise "ben de Çingeneyim ama Yunanca bilmiyorum" demem, oturduğum
arkadaşlarım dışında kimse tarafından duyulmadı anladığım kadarı ile...
Böyle
gelişen gecede, Kavala gecesinde, yukarıda bahsettiğim konu üstüne arkadaşlarla
koyu bir sohbete daldık. Arkadaşlarımın konu hakkında ne kadar da bilgili
olduklarını bu vesile ile öğrenmiş oldum... Tuhaf olan şu ki; "gamalı haç"ı Hindistan'dan
alıp, kendine sembol yapan faşistler, yine iddiaya göre Hindistan kökenli "Sinti"leri
gözlerini kırpmadan soykırıma tabi tutmuşlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder