Cuma, Haziran 02, 2017

ÇEŞME HİKAYELERİ; BİR TURİST, BİN TURİST


İsveçli turist; kapıdan içeri girdi, elindeki saati göstererek muhtemelen bakıma ihtiyaç olduğunu ya da bozuk olduğunu anlatmanın derdinde, dert edilen konu anlaşılıyor ama işlerin yoğunluğu nedeni ile ancak gün içinde 5 saate bakılabileceğini, dilinin döndüğünce anlatıyor Hüsnü Karaman, ancak bırakırsa ertesi gün gerekli işlemin yapılacağını da ilave ediyor. Sene 1979 dur ve Çeşme'nin şansı ve bahtı o yıllarda yabancı turistten yana bir hayli açık ve parlaktır. İş ahlakı ve etiği gereği, günde servis verilebilecek saat sayısı 5 olduğu içinde, eğer acele bakım talebi olursa da servis verilemeyeceği lisan-ı münasiple anlatılır müşteriye...Neyse saati bırakmak istemeyen adamcağız ayrılıp gidiyor, 15 dakika sonra Veli Usta (Karaman)  dükkana geliyor, aaa o da ne, elinde 15 dakika önce İsveçli turistin elindeki saat, şaşırıyor ne olmuşsa, muhtemelen de Hüsnü'nün abisinin orada mezkur turist ile karşılaşılıyor ve geliyor saat dükkana, yapılacak bir şey yoktur, bir şekilde gerekli işlem yapılacaktır. Saat dönem itibari ile bir hayli prestijli saat olan "Seiko5" ve artık arada baba Veli Usta vardır, behemehal gereği yerine getirilecektir. Sonuç itibari saat bakımının duayeni Veli Ustanın da bizzat yardımı ile bu serviste sorunsuz halledilir, müşteri İsveçli turiste teslim edilir, aynı zamanda diğer müşterilerinde işleri halledilmiştir.

Dönem itibari ile; gelen İsveçli turistler ya Ertan Oteli ya da Altın Yunus otelinde tatillerini geçirmektedirler. Ertan Ailesine ait Ertan Otelinin plajı ise, harika bir denizi olan "Ayayorgi" plajıdır ve Otelin servis aracı karşılıklı otel-plaj arası müşterileri taşımaktadır. Ayayorgi plajı, bugünde aynı güzelliğinde olmasına rağmen, artık eskisi gibi sıradan insanların da gidebildiği yer değildir, "beach club" cenneti olup sadece bu faaliyete yüklü miktarda para ayırabileceklerin cennetidir adeta... Mezkur dönemde, eğer ulaşım dertleri yok ise herkesin kolaylıkla gidebildiği yerdir, sadece büfeden temin edilen yiyecek ve içeceklere bedel ödenerek plajdan faydalanabiliyordu insanlar.

Evet, biz tekrar konumuza dönelim, saatini tamir ettiren İsveçli de plaja geldiği bir gün, eşyalarını kenarda bırakıp, denize girer ancak bilahare de saatin yerinde yeller estiğini görür, sorar soruşturur, bir sonuç alamaz. Çaresiz bir şekilde İsveçli turist Hüsnü Karaman'a gelir ve durumu detayları ile anlatır ama asıl detay araya halen İsveç'te yaşayan Ekrem Abimiz giren ve konu tam anlaşılır.

Ertesi gün saati çaldığı sonradan anlaşılan çocuk, ki Ertan Oteli adına Ayayorgi plajında çalışan birinin yakını olup misafiridir aynı zamanda, kordon ayarlatmak ya da basit bir başka işlem için Hüsnü Karaman'a gelir. Saate yakından bakan Hüsnü Karaman, saatin 2 gün önce elinden geçen ve bir gün önce de çalındığı ihbarı gelen saat olduğunu görünce, hemen halledemeyeceğini söyler, saati bırakır ise de, bir gün sonrasında sorunu çözebileceğini beyan eder. Ertesi gün saati getiren çocuk gelince de, polisin kendisine aktardığı bilgilere göre yaptığı kontrol sonucu saatin kayıp listesinde olduğunu tespit ettiğini, Ertan Otel'in müşterisi olan bir İsveçliye ait olduğunu ve hemen şahsın kendisine iade edilmesi gerektiğini, aksi takdirde emniyet ile sorun yaşanacağından saati veremeyeceğini söyler, çocuk hemen atılır ve kendisinin Ertan Otel plajında çalıştığını, zaten saati de Otelin plajında bulduğunu, Otelde kalan müşterinin adını verirse, hemen Otel resepsiyonuna bırakacağını ya da müşterinin kendisine iade edeceğini oldukça ikna edici ve inandırıcı bir biçimde aktarır. Gerek herkesi kendi gibi bilme gerekse de gençliğin verdiği tecrübesizlik ile çocuğa inanır saati teslim eder ancak makul bir süre sonra da Oteli aramayı da aramayı ihmal etmez, saatin teslim edilip edilmediğini kontrol eder, ne yazık ki iade edilmemiştir, bir vade sonra tekrar telefon eder ama iade edilmediğini anlayınca, kandırıldığını anlar, tam da o sırada, dönem itibari ile Çeşme-İzmir otobüsleri çarşı içinden geçmektedir, bakar ki otobüs geliyor, hemen girer tek tek yolcuları gözden geçirir ve olayın kahramanı (faili) yoktur ve sonraki otobüs 1 saat sonra olduğundan 1 saat vakti vardır ve çocuğu bu süre içinde bulmalıdır. Hemen Çarşı ve Meydan hızlı kolaçan edilir ama yoktur çocuk... Son çare çalıştığını söylediği yer olan "Ayayorgi plajıdır" bakılması gereken yer ve oraya gidilecektir. Artık konu bir anlamda da, kandırılmış olmanın verdiği duygu ile inat meselesi olmuştur. Bulunan ilk araç ile hemen plaja gidilir, daha içeriye adımını atar atmaz, saati çalan çocuğun arkadaşı Hüsnü Karaman'a bağırıp çağırmaya başlar. Bu arada bağırma çağırma seslerini duyup hemen dışarıya çıkan Otelin sahiplerinden Kaya Ertan, Hüsnü Karaman'ı görünce çocukları azarlar ve gönderir... Hüsnü, Kaya Ertan'a durumu detayları ile anlatır, bilahare Kaya Ertan çocukları çağırır ve saati derhal kendisine teslim etmelerini söyler ve saati alır. Hüsnü'ye sarf ettiği çabalar için teşekkür eder ve gereğini yerine getireceğini, merak etmemesi gerektiğini söyler. Ne yazık ki o sabah, tatil dönemi sona eren İsveçli turist artık memleketine dönmüştür ve yapılacak bir şey kalmadığı söylenir Otele ziyarete giden Hüsnü'ye, tam o sırada konuya kulak misafiri olan Otelin diğer sahibi Nuri Ertan, Hüsnü'ye bu hüsnüniyeti için teşekkür eder, kendisinin Eylül Ayı sonunda İsveç'e gideceğini, mezkur İsveçliyi ziyaret edip, saatini iade edeceğini söyler. Nuri Ertan söylediği tarihte İsveç'e gider, saat artık sahibine iade edilmiştir. Hüsnü Karaman, artık çok mutludur ve memnundur, hem çabaları boşa gitmemiş, hem ahlak ve erdem sahibi olmanın gereği yerine getirilmiş, hem de taaa çocukluğundan beri öğretilen değerlere uygun davranmıştır. Şüphesiz bu davranışın "bir turist, bin turist" hipotezini ispata yetip yetmediğini ölçmek mümkün değildir ama öğrenilmişliğin hayata geçirilmiş olmasıdır esas mutluluk veren...

İsveçli turist Hüsnü Karaman'a sürekli olarak her yılbaşında üstünde İsveççe "tusen tack" (bin teşekkür) yazan kart gönderir. Ancak son yıllarda kesilmiştir, kart göndermeler...

Kimse sormasın gayri, neden polis yoktur bu öykünün hiç bir yerinde... Satır aralarında anlaşılacaktır umarım, bu olmamanın gerekçesi...

Hiç yorum yok: