Sırrı
Süreyya Önder’in “Beynelmilel”
filminde ilk kez görmüştüm “mobil pavyon” uygulamasını, bir kamyon, kasası
kapalı, hareket halinde iken kişiye özel pavyon haline getirilmiş, çengili
çalgılı bir düzenek idi, maksat insanların cebinden parasını almak ya, yasak
masak dinlemez bu duygu, bu dürtü ve sürekli değişkenlik ve girişimciliğin
sınır tanımaz hali içinde yeni usul ve esaslarla devam eder… Gündemi
Çiftlikbank, Sütbank işgal etmiş ya, bakın neler geldi aklıma, hay Allah…
Osmanlının
fazlaca sıkıştığı dönem; devr-i iktidar Abdülhamit Han olup, dönemin Nafia Nazırı
sayılan Hasan Fehmi Paşa Sadrazam delaleti ile Sultan katına, demiryolu inşası için yabancı şirketlere
imtiyaz vermenin bir sakıncasının olmadığını, bilakis kendilerince alınacak sıkı
tedbirler ile imtiyaz vermenin memalik-i Osmaniye’ye muhteşem katkıları
olacağını bildiren çok detaylı bir arzuhal havale eder. Nihayetinde binlerce
Alman ve Türk’ün çalışacağı “İstanbul-Bağdat-Hicaz
Demiryolu’nun” inşaatı için, Sultan
II. Abdülhamid Han ile Almanya Kralı Kaizer Willheim II arasında 1888
yılında bir anlaşma imzalanır ve bu anlaşma demiryolu işletme imtiyazı başta
olmak üzere, demiryolunun geçeceği, memalik-i Osmaniye’ye ait olan toprakların
mülkiyetinin bedelsiz devredilmesini, binaların yapılmasına izin verilmesini, araziye
kira ödenmeyecek olmasını, kum, çakıl ve taş ocaklarının bedelsiz işletilmesini,
inşaatlar için gerekli kerestelerin ormanlardan bedelsiz kesilerek teminini,
demiryolunun her bir yanındaki yirmi kilometre genişliği olan şeritlerdeki
madenlerin izinsiz, ruhsatsız ve bedelsiz işletilmesinin devrini kapsıyordu. Neyse
bu konuya fazlaca girip asıl konudan sapmadan, devam edelim, asıl konumuz ise
demiryolun en çetin güzergâhı olan “Toros Dağlarının” Pozantı tarafından
başlayıp Adana’ya doğru aşılması sürecindeki sosyal ve kültürel faaliyetleri
kapsamaktadır. Bilindiği üzere, mezkûr güzergâhın en sorunlu geçidi burası
olup, yaklaşık 20 yıl süren, Ulukışla Gümüş İstasyonu ile Adana’daki Durak
İstasyonu arasında toplam 37 tünel inşaatı yapılmıştır.
Mezkûr
güzergâhın merkezi sayılacak noktada yer alan Belemedik civarında çalışanlar
için yerleşkeler planlanır ve tünellerin bir asır önceki teknoloji ile inşa
edilebilmesi için ihtiyaç duyulan çalışan sayısının da 100.000 civarında olması
beklenmektedir. 20 yıl ve 100.000 işçi, hemen bazı uyanıkların hem de gizliden
ama devlet desteği ile işçilere ödenecek paraların geriye alınması konusunda
bazı hinlikler düşünmesine yol açar, nihayetinde bugün hala yörede yaşayanların
“Kerhane yıkığı” dedikleri yerde, sarışın 40 Alman sermayenin çalıştırılacağı
bir organizasyon gerçekleşir, artık Cuma günleri işçilere ödenen paralar ertesi
gün mezkûr mevkide ve malum yöntemlerle geri alınmaktadır…
Keban
Barajı için toplu arazi kamulaştırmaları yapılmıştır, artık yörede yaşayan
köylülerin ya da arazi sahiplerinin cebi toplu para görmüştür ya, hemen her
dönem ve her yerde olduğu üzere uyanıklar devreye girmiştir… Civarda ismi lazım
değil kentlerde, gece kulübü faslından batakhanelerden bir kısmı ıslah ve ihya
edilerek, vatandaş nezdinde cazibeleri arttırılmış, süslü ve de püslü hatunlar
devreye girmiş, kısa sürede maksat hâsıl olmuş ceplerde atıl olan paralar
ekonomiye dinamik katkı yapar hale getirilmiştir. Yeter ki bir yerlerde atıl
kalmış para olsun behemehâl uyanıklar tarafından ekonomiye itina ile kazandırılır
kuralı burada da işler… Peki, bu sadece Keban Barajı arazi kamulaştırmaları ile
sınırlı mıdır, bu tür ani para hareket ve temerküzünün bulunduğu her yer
hedeftir, dünde, bugün de ve her daim… Yani canım yurdumun eğlence sektörünün
alt seviyeden hizmet “aracı kurumu” pavyonlar artık mobildir, ihtiyaç nerde ise
orda olunacaktır, netekim…
Ankara’nın
Eskişehir girişinde solda BOTAŞ tesisleri arkası “Yapracık Köyü” arazileri de
bir şekilde konut sektörünün köpürtmesi ile rant yaratıcı ya da arayıcılarının
hedefi olmuştur bir vade önce… Köyün yerlilerinden yaşlı amcanın, anlatımları
sonucu görülüyor ki daha arsa rantçıları köye hücum etmeden, kokuyu alan mobil
pavyoncular devreye girer, köpürtülmüş müstakbel gelire güvenerek, büyük
paralar sahibi olacakları hayali ile yanıp tutuşan canım Yurdum insanı, gelecek
paranın bir kısmını şimdiden hem de hayatın bu tatlı bölümünde harcasalar, bu
eğlence dünyasında ne olur sanki… Evet, loş ışıklar altında, müzik, içki ve
süslü hatunlar ve sonuçta uçup giden paralar ve yarattığı hayaller… Sonuçta
arazilerin büyük kısmı pavyoncuların elindedir artık…
Nasıl
da etkili olmuştur, efsanelerin biattan başı dönmüşlerin beyinlerine
nakşettikleri, “bir koy üç al” safsatası… Çok şükür şimdi artık bu tür pavyon,
genelev kurarak vatandaşımızı kandırmak kolay değil… Günümüzü işgal eden Bankerler,
çiftlikbanklar, Yimpaşlar da bir gün öğrenilir ve gündemden düşerler...
İnşallah…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder