Pazar, Nisan 15, 2018

MOBİL PAVYON


Sırrı Süreyya Önder’in “Beynelmilel” filminde ilk kez görmüştüm “mobil pavyon” uygulamasını, bir kamyon, kasası kapalı, hareket halinde iken kişiye özel pavyon haline getirilmiş, çengili çalgılı bir düzenek idi, maksat insanların cebinden parasını almak ya, yasak masak dinlemez bu duygu, bu dürtü ve sürekli değişkenlik ve girişimciliğin sınır tanımaz hali içinde yeni usul ve esaslarla devam eder… Gündemi Çiftlikbank, Sütbank işgal etmiş ya, bakın neler geldi aklıma, hay Allah…

Osmanlının fazlaca sıkıştığı dönem; devr-i iktidar Abdülhamit Han olup, dönemin Nafia Nazırı sayılan Hasan Fehmi Paşa Sadrazam delaleti ile Sultan katına,  demiryolu inşası için yabancı şirketlere imtiyaz vermenin bir sakıncasının olmadığını, bilakis kendilerince alınacak sıkı tedbirler ile imtiyaz vermenin memalik-i Osmaniye’ye muhteşem katkıları olacağını bildiren çok detaylı bir arzuhal havale eder. Nihayetinde binlerce Alman ve Türk’ün çalışacağı “İstanbul-Bağdat-Hicaz Demiryolu’nun” inşaatı için, Sultan II. Abdülhamid Han ile Almanya Kralı Kaizer Willheim II arasında 1888 yılında bir anlaşma imzalanır ve bu anlaşma demiryolu işletme imtiyazı başta olmak üzere, demiryolunun geçeceği, memalik-i Osmaniye’ye ait olan toprakların mülkiyetinin bedelsiz devredilmesini, binaların yapılmasına izin verilmesini, araziye kira ödenmeyecek olmasını, kum, çakıl ve taş ocaklarının bedelsiz işletilmesini, inşaatlar için gerekli kerestelerin ormanlardan bedelsiz kesilerek teminini, demiryolunun her bir yanındaki yirmi kilometre genişliği olan şeritlerdeki madenlerin izinsiz, ruhsatsız ve bedelsiz işletilmesinin devrini kapsıyordu. Neyse bu konuya fazlaca girip asıl konudan sapmadan, devam edelim, asıl konumuz ise demiryolun en çetin güzergâhı olan “Toros Dağlarının” Pozantı tarafından başlayıp Adana’ya doğru aşılması sürecindeki sosyal ve kültürel faaliyetleri kapsamaktadır. Bilindiği üzere, mezkûr güzergâhın en sorunlu geçidi burası olup, yaklaşık 20 yıl süren, Ulukışla Gümüş İstasyonu ile Adana’daki Durak İstasyonu arasında toplam 37 tünel inşaatı yapılmıştır.

Mezkûr güzergâhın merkezi sayılacak noktada yer alan Belemedik civarında çalışanlar için yerleşkeler planlanır ve tünellerin bir asır önceki teknoloji ile inşa edilebilmesi için ihtiyaç duyulan çalışan sayısının da 100.000 civarında olması beklenmektedir. 20 yıl ve 100.000 işçi, hemen bazı uyanıkların hem de gizliden ama devlet desteği ile işçilere ödenecek paraların geriye alınması konusunda bazı hinlikler düşünmesine yol açar, nihayetinde bugün hala yörede yaşayanların “Kerhane yıkığı” dedikleri yerde, sarışın 40 Alman sermayenin çalıştırılacağı bir organizasyon gerçekleşir, artık Cuma günleri işçilere ödenen paralar ertesi gün mezkûr mevkide ve malum yöntemlerle geri alınmaktadır…

Keban Barajı için toplu arazi kamulaştırmaları yapılmıştır, artık yörede yaşayan köylülerin ya da arazi sahiplerinin cebi toplu para görmüştür ya, hemen her dönem ve her yerde olduğu üzere uyanıklar devreye girmiştir… Civarda ismi lazım değil kentlerde, gece kulübü faslından batakhanelerden bir kısmı ıslah ve ihya edilerek, vatandaş nezdinde cazibeleri arttırılmış, süslü ve de püslü hatunlar devreye girmiş, kısa sürede maksat hâsıl olmuş ceplerde atıl olan paralar ekonomiye dinamik katkı yapar hale getirilmiştir. Yeter ki bir yerlerde atıl kalmış para olsun behemehâl uyanıklar tarafından ekonomiye itina ile kazandırılır kuralı burada da işler… Peki, bu sadece Keban Barajı arazi kamulaştırmaları ile sınırlı mıdır, bu tür ani para hareket ve temerküzünün bulunduğu her yer hedeftir, dünde, bugün de ve her daim… Yani canım yurdumun eğlence sektörünün alt seviyeden hizmet “aracı kurumu” pavyonlar artık mobildir, ihtiyaç nerde ise orda olunacaktır, netekim…

Ankara’nın Eskişehir girişinde solda BOTAŞ tesisleri arkası “Yapracık Köyü” arazileri de bir şekilde konut sektörünün köpürtmesi ile rant yaratıcı ya da arayıcılarının hedefi olmuştur bir vade önce… Köyün yerlilerinden yaşlı amcanın, anlatımları sonucu görülüyor ki daha arsa rantçıları köye hücum etmeden, kokuyu alan mobil pavyoncular devreye girer, köpürtülmüş müstakbel gelire güvenerek, büyük paralar sahibi olacakları hayali ile yanıp tutuşan canım Yurdum insanı, gelecek paranın bir kısmını şimdiden hem de hayatın bu tatlı bölümünde harcasalar, bu eğlence dünyasında ne olur sanki… Evet, loş ışıklar altında, müzik, içki ve süslü hatunlar ve sonuçta uçup giden paralar ve yarattığı hayaller… Sonuçta arazilerin büyük kısmı pavyoncuların elindedir artık…

Nasıl da etkili olmuştur, efsanelerin biattan başı dönmüşlerin beyinlerine nakşettikleri, “bir koy üç al” safsatası… Çok şükür şimdi artık bu tür pavyon, genelev kurarak vatandaşımızı kandırmak kolay değil… Günümüzü işgal eden Bankerler, çiftlikbanklar, Yimpaşlar da bir gün öğrenilir ve gündemden düşerler... İnşallah…

Hiç yorum yok: