Cumartesi, Mayıs 05, 2018

AHMET SİNAN


Kent kimliği ve karakteri oluşumu ve de kentsel bellek yaratılması, tarihi, ekonomik ve toplumsal gelişmelerin, mezkûr mekân ve kişiler arasındaki karşılıklı üretilen ve yürütülen ilişkilerin diyalektik çözümlemesi, çevre algısı ve farkındalığı ile tüm kentin mekânsal, kişisel ve toplumsal gelişiminin birlikte harmanlamasındaki başarı ile doğru orantılıdır. Tüm bu detayların belleklerdeki şekli, yeri ve önemi ve de hatırlanmaya değer olma hali, bilgi ve doküman toplama, oluşturma ve sergileme isteği ve becerisi ile artar ya da eksilir. Bu anlamda bir taraftan doğru olmanın göreceliliğine rağmen aslolan neyin, nasıl olduğu, oluşuma etki eden toplumsal ve tarihsel köklerin nasıl anlaşıldığı, nasıl kavrandığı, belleklerde nasıl yer aldığı, bu yaklaşımların kent karakteri üzerindeki etkileri ve de geleceğe yönelik projeleri şekillendirmesi bakımından hayati öneme sahiptir. Bu yaklaşımla uzunca bir süredir, Çeşmenin kendimce, sıradışı ve diğerlerinden çok farklı olmalarından ötürü önemli bulduğum kişilerinin ve mekânların yâd edilmesi başta olmak üzere ileride oluşacak “Kent Müzesi” için, Çeşmede yaşayanların buraya yönelik, kişi, mekân ve olay bazında görüş geliştirmesi ve oluşturması ve nihayetinde de içleştirmesi ile daha harmonik bir kent kültürü oluşumuna katkı sunabilmek için yazmaya çalışıyorum. Eksik var mı, şüphesiz vardır, belki seçilen figürler yerine daha başkaları başkalarının önemine binaen öne geçmiş olabilir ve de olmalıdır, tam da bu yüzden başkaları tarafından, başka açılardan ele alınmalıdır vs vs… Konu ile ilgili daha önce de yazılar yazan, görüşler üretenlere katkı olsun anlamında ele alınmalı tüm bu çabalar, ilaveten daha başka anı tazelemesine de vesile olabilirse ne mutlu bana… Bu anlamdaki eksikler için baştan özür diliyorum…

Ahmet Sinan büyüğümüz, hatıralarımda yer almaya şu andaki restore edilerek kullanıma alınan Haralambos Kilisesinin (birilerinin uydurarak Çakabey Kültür Merkezi dediği) batı tarafına denk düşen hediyelik eşyaların satıldığı dükkânların önüne açılan kapıdan girilen ve diğer faaliyetlerden ayrılarak oluşturulan küçücük alandaki “üretici perakende hali”nde, yine rahmetle andığımız diğer büyüğümüz Manav İbrahim (İbrahim Gören) ile birlikte çalışmakta idiler.  Ayrıca Manav İbrahim (İbrahim Gören) de bir ayrı yazı konusu olacak kadar önemli bir kişidir Çeşme için ve yakında onu da yazma planım bulunmaktadır. Yerli üreticilerin mevsimine göre ürettikleri çok çeşitli sebze ve meyvelerin açık arttırma ile satıldığı bu işletmede tanışmış idim Ahmet Sinan ile. Ben de babamın küçük üretici olması nedeni ile bana düşen kasa veya sepet toplama işleri için gidip geliyordum çünkü bu anlamda yapılan tarım faaliyetleri ailenin tüm bireylerinin katılımı ile yapılıyor idi. Babam ile olan samimi ilişkileri ve kendisine her büyüğümüze yaptığımız üzere gösterdiğimiz titiz ve özenli saygı nedeni ile bizi hayli sever ve adam muamelesi yapardı.

Sonraları kendisi ile yollarımız yeniden; Çarşı içindeki (Old Bazaar) tarihi ve bir hayli ünlü ve sahipleri de çocukluk arkadaşımız olan “İmren Lokantasının” tam karşısında ve benim de yaz aylarında çalıştığım halı-deri-hediyelik eşya dükkânı “Bazaar 33” ün hemen yanındaki girişi çok dar, iç tarafı bir hayli geniş olan kendisinin ortakları Kaparo Kemal ve Arap Mehmet birlikte çalıştırdıkları balıkçı dükkânında kesişmiştir. Nasıl unutabilirim o balıkçı dükkânındaki muhteşem anılarımızı, o zaman dükkânın önünde balık sergilemek için yuvarlak kırmızı bir tezgâh bulunur ama nedense tezgâhta dönem itibari ile fazla da müşterisi olmayan ama bilenler tarafından da özellikle aranan Adabeyi (iskorpit) balıkları sergilenirdi. Ortakların bir şekilde içerde ve meşgul bulundukları bir sırada, sanki tezgâha kedi dadanmışçasına “pist pist, Mehmet abi koş kediler, balıkları kapıyor” diye erkete seslenişi ile balıklar yürütülerek hemen arkadaki mutfakta “kakavya” hazırlığı tamamlanır, fırında kara sırla kaplanmış toprak kap içinde (çükali) pişmesi sonrası mis gibi olan yemeğe, mezkûr ortakların davet edilmesi “yahu yine mi bizim balıkları yürüttünüz” fırçası ile birlikte yenilen öğlen yemekleri ve şimdilerde ise de yemekten ziyade her gün aynı mizansenin tekrarlanması ve üstüne kahkahaların atılması ile burnumda tütmekte… Evet, siz ne iyi insanlardınız, Ahmet Sinan, Kaporo Kemal ve Arap Mehmet büyüklerimiz, sizleri ve büyük hoşgörünüzü de büyük bir özlemle yâd ediyorum… Ahhh “Çarşının” dili olsa da Ahmet Sinan büyüğümüzün “Mavraki kefal” bağırışlarını dile getirse ya da tekrarlasa…

Bizim yaş kuşağımız hatırlar, yerel 12 Eylülcüler her şeyi katlettiği gibi, durup dururken “Atatürk heykelinin şeklini ve yerini” de değiştirerek, bir dönemin hayalini yok etti, gerçi durup dururken dediğime bakmayın gerekçesini %99,99 isabetle tahmin ediyorum da… Atatürk heykeli (aslında heykel de değil bir büst idi) şimdiki Ertan Otelin giriş kapısının tam önünde yaklaşık 20 mt uzağında, arkası Sakız Adasına bakar şekilde idi… Bu heykel ile ilgili büyük bir keyifle hatırladığım ve bizim kuşak ve daha büyüklerinin bildiği ve pek te sevimli karşıladığı, “Ahmet Sinan” büyüğümüzün mutat her akşam gelip “Atam kalkta gör memleketi ne hallere getirdiler” şikâyetname törenleridir. Bu konu ile ilgili detayları ve nedenleri ve de evinin hazin istimlaki konusundaki iddiaları bir başka yazımın konusu yapmayı planlamaktayım. Hayalimdeki Çeşme meydanında “Atatürk heykeli” aynı boyut ve şekliyle aynı yerde olmaya da devam edecektir. Elinde kovada getirdiği su ile Atatürk büstünü uzunca bir süre siler, temizler, aklar-paklar ve martılara ya da kargalara kızar, hatta küfreder… En sonunda da uzunca bir süre yalvarma ve yakarmalarına cevap alamayınca Atatürk’e de kızar, söylenerek oradan uzaklaşırdı. Peki, Ahmet Sinan büyüğümüz şimdi yaşasa idi neler söylerdi acaba? Aman da aman…

Elinde sepeti ile dolaşması, ne satın aldığını kendinden ve satandan başkasının, “alan var, alamayan var” gerekçesi ile asla bilmesini istemediği, şiir okumaları ile insanları kendisine hayran bırakması, geç evlenmesi gibi konular, Ahmet Sinan büyüğümüz anılmaya başladığında yaşıtları ya da kendisini yakından tanıyanların söz konusu ettiği yönleridir de aynı zamanda… Ruhu şad olsun…

Hiç yorum yok: