Cumartesi, Mayıs 19, 2018

ÖZÜR DİLEMEK ve AH ÇOŞKUN


Cem Küçük izlenir, gündüz saatlerinde bizim gazetede, “medya kritik” programında, gazetenin patronu “neden izliyorsun bunları, bunlar tetikçi” diye soranlara, sürekli “bunlar kimler tutuklanacak önceden hissederler”, ondan izliyorum diye cevap verir. Medya kritik programı askıya alınmış galiba, Patron artık AH Çoşkun’u da izleyebilir… Ne diyor AH Çoşkun “Sayın Muharrem İnce! Sayın Meral Akşener! Lütfen bu adama haddini bildiriniz!” Peki, neden böyle dedi ve kimi hedef aldı… Soma'da 301 madencinin hayatını kaybettiği katliam gibi kaza sonrası madenci Erdal Kocabıyık'ı tekmelerken çekilen fotoğrafı sebebiyle yıllar sonra kamuoyuna özür açıklaması yapan Başbakanlık eski Müşaviri Yusuf Yerkel, "Olaydan sonra bizzat Erdal Kocabıyık'ı arayıp kendisinden özür diledim ve helallik istedim. O da hakkını helal etti" iddiasında bulunmuştu. Hâlbuki bu konuda Erdal Kocabıyık, mezkûr zat ile görüşmediğini ve hakkını helal etmediği açıklaması yapmamıştı ya neyse. Oyuncu Barış Atay ise Twitter'dan Yerkel'e tepki göstererek "Hepiniz ağlayarak özür dileyeceksiniz. O gün geldiğinde; affedeni, acıyanı, yargılamaktan vazgeçeni de unutmayacağız! Yok, öyle “torunlarla emeklilik, hepimiz kardeşiz, kavga istemiyoruz” falan. Her şey yeni başlıyor. Bu ülkeye, insanına yaptıklarınızın hesabını vereceksiniz" demişti. AH Çoşkun; hemen seslenince, oyuncu Barış Atay tutuklanıyor, yeniden, tıpkı diğer benzerleri gibi… Sonra çıkmış pişkin bir vaziyette “Benim çağrım polise, savcıya değil, Muharrem İnce’ye, Meral Akşener’e” diyerek aradan sıvışmanın yolunu arıyor… Eee bir de Savcıya ve Polise yapsaydın bari derler adama… Geç bunları, geç… Bu mesajın neresi seni üzdü, seni gerdi, neden böylesine celallendin AH Çoşkun, adamcağız ne diyor, “yok öyle usulca kenara çekilme, yaptığınız hukuksuzlukların cezasını çekeceksiniz, yargılanacaksınız!”… Sanki adam, öyle kenara çekilemezsiniz, kanınızı içeceğiz, asacağız, keseceğiz mi demiş, yok, ne demiş, “yargılanacaksınız”… “Yargılanacaksınız” lafından neden bu kadar, alındın… Üstüne üstlük Muharrem İnce, mezkûr danışmanı hedef tutarak; “bu tekmeci zat yargılanacak” demesine rağmen, inceden ve damardan sözde çaktırmadan Muharrem İnce düşmanlığı… Yok öyle ben duymamıştım, ben bilmiyordum ucuzluğu, sahteliği, ben vatandaş iken bilirken, sen kıymeti kendinden menkul ünlü anchorman olarak bilmiyordum deme sakın, komik olursun, zaten yeterince komiksin. Bırakın, müsaade edin onlarda, yargıya başvurup, suç duyurusu yapsınlar, yargı karar versin, yargılama olup olmayacağına… Sen kimsin de, sokak kabadayısı gibi, “kimin kime had bildirileceğine” karar vermek istiyorsun, al işte gözaltına aldılar ve hemen bıraktılar, senin bu kadar celallendiğin konuda Yargı bir suç unsuru görmemiş besbelli… Yahu madenciye tekme atıldığında da benzer bir tepki gösterse idin, büyük bedellerle milletle dalga geçerek program yaptığın kanalda “penguen belgeselleri” gösterildiğinde de benzer tepkiyi gösterse idin, anlaşılabilirdi kabul edilmese bile bu hadsizliğin…

Ama emin ol AH Çoşkun, senin zerre-i miskal kadar kusurun yok, zekâ yaşı “hepimiz kardeşiz” tatlı su kurnazlığının derin felsefesinden mülhem davranış erbabını alır baş tacı yaparsan olacağı budur işte… Hele bu konu özelinde, Yusuf Yerkel ile kendini kardeş ilan etmişsin, sür sefasını, sana ne daha ileri ahkâm kesmek, bırak bu “hepimiz kardeşiz” mavalını… Ama şunu bilmeni hassaten isterim ki; biz senin tercihinin “yapılanlar yapanın yanına kâr kalmalı” felsefesinin yegâne temsilcisi olduğunu ve tam da bu yüzden TV’lerde ve gazetelerde sözde aranan adam durumundasın… Ne diyelim, al paracıklarını, bak “güzel güzel karşı mahalleden de sevgililerin var”, gününü gün et, sana ne daha derin sulara dalma girişiminden… Bir özür de benden sana, hani biraz önce senin için tetikçi gibi bir ifade kullanıldığını söylemiştim ya, vallahi billahi sen tetikçi değilsin, olsan olsan tetik olursun bu görev dağılımı içinde, çünkü tetikçi gövdesinin üstünde baş taşır, sen öyle misin ya…

AH Çoşkun, senin “Ver mehteri ver” deme üstadı abiden farkın ne biliyor musun? Sen şanslısın, o değil, sen zengin evindesin, o da zengin ama nekes evinde… Evet, en önemli vasfın vasıfsızlığındır, desem bana kızmazsın umarım… Çapsızlık, omurgasızlık, bilgisizlik, adaletsizlik, sıradanlık, düşkünlük, altta kalanın canı çıksıncı tavrın, saygın ve aydın görünme çabalarının üstünde sakil durması nedeniyle pek sırıtmakta be… Bunlardan sıyrılman için günde kaç kez gusül abdestine ihtiyaç olur, ben bilemem ama din âlimleri bilebilir, en iyi tanıdığına başvur lütfen…

Bak sana Neyzen Tevfik’ten bir hikâyecik, Cumhuriyetin ilk yılları,  dönemin İstanbul vali ve belediye başkanı, atanmasının üstünden çok geçmeden yeğeninin önemli bir makama müdür olarak atanmasını sağlar. Bir karşılaştıklarında, Neyzen, “Maşallah, kardeşinizin oğlu tıpkı fasulyeye benziyor.” deyince adam, “Bu genç yasta müdür oldu, neden fasulyeye benzesin ki?” diye sorar. Neyzen de verir cevabı: “İşte ben de onun için benzetiyorum ya, fasulye de sırığa sarılarak büyür.”. İşte senin hayat hikâyen…

Finali yine Neyzen Tevfik ile yapalım…

Hayliden hayli kalınlaştı yobazlık yeniden,
Softalık zorlu anırtı ile aldı yürüdü.
Kara bir kinle taassup pusudan çıktı yine,
Yurdu şahane cehalet yeni baştan bürüdü.

Hiç yorum yok: