Cem
Küçük izlenir, gündüz saatlerinde bizim gazetede, “medya kritik” programında,
gazetenin patronu “neden izliyorsun bunları, bunlar tetikçi” diye soranlara,
sürekli “bunlar kimler tutuklanacak önceden hissederler”, ondan izliyorum diye
cevap verir. Medya kritik programı askıya alınmış galiba, Patron artık AH
Çoşkun’u da izleyebilir… Ne diyor AH Çoşkun “Sayın Muharrem İnce! Sayın Meral Akşener! Lütfen bu adama haddini
bildiriniz!” Peki, neden böyle dedi ve kimi hedef aldı… Soma'da 301
madencinin hayatını kaybettiği katliam gibi kaza sonrası madenci Erdal
Kocabıyık'ı tekmelerken çekilen fotoğrafı sebebiyle yıllar sonra kamuoyuna özür
açıklaması yapan Başbakanlık eski Müşaviri Yusuf Yerkel, "Olaydan sonra
bizzat Erdal Kocabıyık'ı arayıp kendisinden özür diledim ve helallik istedim. O
da hakkını helal etti" iddiasında bulunmuştu. Hâlbuki bu konuda Erdal
Kocabıyık, mezkûr zat ile görüşmediğini ve hakkını helal etmediği açıklaması
yapmamıştı ya neyse. Oyuncu Barış Atay ise Twitter'dan Yerkel'e tepki
göstererek "Hepiniz ağlayarak özür dileyeceksiniz. O gün geldiğinde;
affedeni, acıyanı, yargılamaktan vazgeçeni de unutmayacağız! Yok, öyle “torunlarla
emeklilik, hepimiz kardeşiz, kavga istemiyoruz” falan. Her şey yeni başlıyor.
Bu ülkeye, insanına yaptıklarınızın hesabını vereceksiniz" demişti. AH
Çoşkun; hemen seslenince, oyuncu Barış Atay tutuklanıyor, yeniden, tıpkı diğer
benzerleri gibi… Sonra çıkmış pişkin bir vaziyette “Benim çağrım polise,
savcıya değil, Muharrem İnce’ye, Meral Akşener’e” diyerek aradan sıvışmanın
yolunu arıyor… Eee bir de Savcıya ve Polise yapsaydın bari derler adama… Geç
bunları, geç… Bu mesajın neresi seni üzdü, seni gerdi, neden böylesine
celallendin AH Çoşkun, adamcağız ne diyor, “yok öyle usulca kenara çekilme,
yaptığınız hukuksuzlukların cezasını çekeceksiniz, yargılanacaksınız!”… Sanki
adam, öyle kenara çekilemezsiniz, kanınızı içeceğiz, asacağız, keseceğiz mi
demiş, yok, ne demiş, “yargılanacaksınız”… “Yargılanacaksınız” lafından neden
bu kadar, alındın… Üstüne üstlük Muharrem İnce, mezkûr danışmanı hedef tutarak;
“bu tekmeci zat yargılanacak” demesine rağmen, inceden ve damardan sözde
çaktırmadan Muharrem İnce düşmanlığı… Yok öyle ben duymamıştım, ben bilmiyordum
ucuzluğu, sahteliği, ben vatandaş iken bilirken, sen kıymeti kendinden menkul ünlü
anchorman olarak bilmiyordum deme sakın, komik olursun, zaten yeterince
komiksin. Bırakın, müsaade edin onlarda, yargıya başvurup, suç duyurusu
yapsınlar, yargı karar versin, yargılama olup olmayacağına… Sen kimsin de,
sokak kabadayısı gibi, “kimin kime had bildirileceğine” karar vermek
istiyorsun, al işte gözaltına aldılar ve hemen bıraktılar, senin bu kadar
celallendiğin konuda Yargı bir suç unsuru görmemiş besbelli… Yahu madenciye
tekme atıldığında da benzer bir tepki gösterse idin, büyük bedellerle milletle
dalga geçerek program yaptığın kanalda “penguen belgeselleri” gösterildiğinde
de benzer tepkiyi gösterse idin, anlaşılabilirdi kabul edilmese bile bu hadsizliğin…
Ama
emin ol AH Çoşkun, senin zerre-i miskal kadar kusurun yok, zekâ yaşı “hepimiz
kardeşiz” tatlı su kurnazlığının derin felsefesinden mülhem davranış erbabını
alır baş tacı yaparsan olacağı budur işte… Hele bu konu özelinde, Yusuf Yerkel
ile kendini kardeş ilan etmişsin, sür sefasını, sana ne daha ileri ahkâm kesmek,
bırak bu “hepimiz kardeşiz” mavalını… Ama şunu bilmeni hassaten isterim ki; biz
senin tercihinin “yapılanlar yapanın
yanına kâr kalmalı” felsefesinin
yegâne temsilcisi olduğunu ve tam da bu yüzden TV’lerde ve gazetelerde sözde
aranan adam durumundasın… Ne diyelim, al paracıklarını, bak “güzel güzel karşı
mahalleden de sevgililerin var”, gününü gün et, sana ne daha derin sulara dalma
girişiminden… Bir özür de benden sana, hani biraz önce senin için tetikçi gibi
bir ifade kullanıldığını söylemiştim ya, vallahi billahi sen tetikçi değilsin, olsan
olsan tetik olursun bu görev dağılımı içinde, çünkü tetikçi gövdesinin üstünde
baş taşır, sen öyle misin ya…
AH
Çoşkun, senin “Ver mehteri ver” deme üstadı abiden farkın ne biliyor musun? Sen
şanslısın, o değil, sen zengin evindesin, o da zengin ama nekes evinde… Evet, en önemli vasfın vasıfsızlığındır, desem
bana kızmazsın umarım… Çapsızlık, omurgasızlık, bilgisizlik, adaletsizlik,
sıradanlık, düşkünlük, altta kalanın canı çıksıncı tavrın, saygın ve aydın
görünme çabalarının üstünde sakil durması nedeniyle pek sırıtmakta be… Bunlardan
sıyrılman için günde kaç kez gusül abdestine ihtiyaç olur, ben bilemem ama din âlimleri
bilebilir, en iyi tanıdığına başvur lütfen…
Bak
sana Neyzen Tevfik’ten bir hikâyecik, Cumhuriyetin ilk yılları, dönemin İstanbul vali ve belediye başkanı,
atanmasının üstünden çok geçmeden yeğeninin önemli bir makama müdür olarak
atanmasını sağlar. Bir karşılaştıklarında, Neyzen, “Maşallah, kardeşinizin oğlu tıpkı fasulyeye benziyor.” deyince
adam, “Bu genç yasta müdür oldu, neden fasulyeye benzesin ki?” diye sorar.
Neyzen de verir cevabı: “İşte ben de onun için benzetiyorum ya, fasulye de
sırığa sarılarak büyür.”. İşte senin hayat hikâyen…
Finali
yine Neyzen Tevfik ile yapalım…
Hayliden
hayli kalınlaştı yobazlık yeniden,
Softalık
zorlu anırtı ile aldı yürüdü.Kara bir kinle taassup pusudan çıktı yine,
Yurdu şahane cehalet yeni baştan bürüdü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder