Cumartesi, Haziran 02, 2018

ÇEŞME LİMAN DOLGUSU – 1


Çeşme Liman’ının hoyratça doldurulduğu malumudur tüm herkesin, hem de muhalif ve muarızlarına nispet yaparcasına hatta tam da onların canını yakıyormuşçasına yapılan bir muameledir kanaatime göre… Peki, bu sadece benim kanaatim midir? Tabii ki hayır. Gazetemiz arşivinde, 23. Haziran 1988 tarihli Başbakanlık makamına yazılmış ve dağıtımı Cumhurbaşkanlığı, Devlet Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma ve Yükseltme Kurulu Başkanlığı’na yapılmış ve Y. Mimar Mesut Kaynak, Y. Mimar Erol Güçiz, Armatör Vehbi Ertürk, Y. Mimar Cemil Çınar, Tüccar Çoşkun Vural, Kaptan Yaşar Çoşkun tarafından kaleme alınmış ve Çeşme Liman’ının tarihi, arkeolojik ve kültürel önemine vurgu yapılmış bir dilekçe ve ekleri haritalar ve fotoğraflar bulunmaktadır. Mezkûr dilekçede konunun bu anlamdaki önemine vurgu yapılan şu cümle çok çarpıcıdır; “Bilindiği gibi 1770 tarihli Osmanlı – Rus savaşı Çeşme’de cereyan etmiş ve Osmanlı savaş gemi batıklarının bir kısmı bu körfezde yatmaktadır. Bizlerin tespit edebildiği, iskele dolgu sahasının altında kalan, ilişikteki harita ve fotoğraflarda batıkların yeri ile resmi görülen, T.C. Deniz Kuvvetlerinin malı olan Osmanlı Savaş Gemileri enkazı yok olacaktır. Haritada (A) ile işaretleneni 10 metre genişlik ile 24 metre uzunluğunda, (B) ile işaretlenen 7 metre genişlik ve 18 metre uzunluğunda ahşap kadırgalar gülleri ile birlikte o tarihi canlandırmaktadır. Turizm ve arkeoloji açısından da ne derece önemli oldukları açık bir gerçektir.” Mezkûr dilekçede, limanın nasıl sirkülasyonu azalarak köreleceği, yaklaşık 58.000 m2 dolgu alanı için yeniden taş ocaklarının açılacağı, turizm iskelesi diye sunulup RO-RO taşımacılığı iskelesi olmanın öne çıkacağı gibi sayısız sakıncalar sıralanarak bitirildiği müşahede edilmiştir. Bugün öngörüleri gerçekleşmiş, ortaya çıkan olumsuz görüntünün kapatılabilmesi adına Marina hamlesi yapılmış Çeşme limanı için kaygı duyan ve bu kaygılarını çekinmeden ilgili makamlara sonuç alınamayacağını bile bile ama çıkmamış candan umut kesilmez sözü uyarınca ileten adı geçen büyüklerimize sonsuz teşekkür ediyoruz. Diğer taraftan tüm Çeşme’de dağıtımı yapılmış, 01.06. 1988 tarihli bir de “Çeşme’de Yapılması planlanana RO-RO İskelesi ve getireceği sorunlar” başlıklı bildiri bulunmaktadır. Mezkûr bildiride “Feribot, Şilep ve benzeri Uluslararası gemilerin yağ, mazot gibi bıraktıkları atıklar, TIR trafiğinin artması sonucu oluşacak trafik ve hava kirliliği” başta olmak üzere diğer sorun ve sonuçlar ele alınmış, ancak tüm bu tespitlere rağmen sonuç değişmemiştir. Kerim devlet, menkuliyeti kendinden kerametini yeniden göstermiştir, vatandaş ne diyor, ne talep ediyor, ne bekliyor yok hükmündedir, keen nem yekûndür hülasa. Ne hazindir ki; tarihimize sahip çıkıyoruz diye diye, tarihi, doğayı yok etmek bir marifet sayılıp, bir de iltifata tabi olunmak isteniyor, vay ki vay, canım yurdumun halleri… İşte ilgili ve yetkililerin bilgisiz, bilgililerin de ilgisiz, etkisiz ve yetkisiz olduğu yerin harmanı da böyle oluyor. Ne yazık ki siyasi hayatımız bu kabil mart ayı politikasını bir türlü aşamıyor ve korkarım ki, aşamayacak ta…

Peki; Çeşme limanı sadece Osmanlı – Rus Deniz Savaşı kalıntıları açısından mı önemlidir, şüphesiz hayır, bakın ünlü seyyah ve yazar Evliya Çelebi meşhur eseri “Seyahatname”sinde ne diyor; “Bir defa kaleye saldırmak isteyen küffarın kapudane gemisi kaleden atılan bir topla suyun dibine batmıştır. Bundan sonra küffar gemileri bir daha çeşmeden sulanmaya tövbe etti. Mağlup ve perişan dönüp gitti. Sonra sömbeki dalgıçları batan düşman gemisinden birçok para, cephane, iki yatırtma tunç top ve daha başka toplar çıkardırlar. Bütün toplarla çeşme kalesini zenginleştirdiler. Allah evvelce düşmanın kaleden aldıklarının on mislini ihsan etmiş oldu. Çeşme Kalesinin çok güzel limanı vardır. Bütün büyük Barca ve Karavala kalyonlar burada yatarlar. Zira bu liman gayet iyi demir tutar. Çok güzel yatak limandır. Fakat batı ve karayel ve yıldız rüzgârlarından sakınmak gerektir. Böyle havalarda demir atarken dikkat etmek lazımdır. Zira limanın ağzı bu üç rüzgâra karşı açıktır. Bu rüzgârlar burasını çok şiddetli tutar ama hamis rüzgârından çok emindir. Bir Mürsel paresi (gemi) ip ile bir kalyon yatsa korkulmaz.”  Bu anlatımdan kolayca anlaşılacağı üzere, arkeoloji açısından son derece mümbit bir alan olan Çeşme Limanı yeterince değerlendirilememiştir ya da değerlendirilmek istenmemiştir. En azından anlıyoruz ki; Seyahatname 17. Yüzyılı konu aldığına göre, Çeşme Limanı Osmanlı – Rus deniz savaşı öncesi de çeşitli savaşlara sahne olmuştur.

Sonuçta, gelip dayandığımız nokta hep aynı, “dostluklar ya da düşmanlıklar üstünden politika yapmak”, ne yazık ki böyle bir gelenek oluştu ve gidiyor. Herhangi bir şeyi “diye diye” tam tersini yapmak, vukuat-ı adiyedendir gayri, benzer siyasi kavrayış ve donanımlara sahip muktedirler açısından. Osmanlı’dan bu yana nizamnameler, kanunlar çıkarıp sadece lehlerine kullanma söz konusu ise meri, yoksa gel beri tarzından yaklaşımlar göstermekten ileri gitmemişlerdir. Örneğin; ilki 1869, ikincisi 1874 ve üçüncüsü 1884 yılında, görüleceği üzere birbirine çok yakın tarihlerde “asar-ı atika nizamnamesi” neşredilir, ama Bergama Zeus Tapınağının 1878 Almanlar tarafından kaçırılıp Berlin’e kurulmasına engel teşkil etmez, gerçi kaçırılma deyip te gerçek bir hırsızlık vakası dillendiriyor olmayalım, tevatür o ki, hani bazılarının deyimi ile “sultanlar sultanı” Sultan II. Abdülhamid’in talimatı ile “biz de bunlardan çok var” saikı ile Almanlara hediye edilmiştir. Peki, bu hediye ile sınırlı kalınmış mıdır? Zinhar, Milet Güney Agora Kuzey Kapısı, Bergama Athena Tapınağı Propylonu, Ksanthos Nereidler Anıtı başta olmak üzere daha neler, neler… Neyse konuyu çok dallandırıp budaklandırmadan asıl konumuza dönelim ama o günden bu güne miras ve tereke siyasi akrabalığa dikkat çekmeden olamazdı… Padişahlar tabii ki yeryüzünün önemli muktedirleri olarak bunların yok olmasına fetva eylerken, bu kabil büyük yok oluş kararlarına sahip olamayacak bugünkü mizahi ve küçük mirasçıları ne yapacaklardı, tabii ki “dostlukları-düşmanlıkları” üstünden politika yürütmeye devam edecekler ve dolaylı da olsa tarihin tahrip ve yok olmasına sebep, senarist olmaya devam edeceklerdi, netekim öyle olmaya da devam ettiler…

Hiç yorum yok: