Benzer yaşlarda olduğumuz
Çeşmelilerin kolayca hatırlayacağı üzere, şimdilerde tam kalenin karşısında,
deniz kenarında Kale Kafe adı ile faaliyet yürütülen alanda 4 adet tek katlı
bina vardı. Mezkûr binalar ile kale arasında şimdi yerinde yeller esen kara Selviler
uzanırdı gökyüzüne adeta delercesine. Bu binalardan önce aklımda kaldığı kadarı
ile, Sağlık Ocağı görevi (adı böyle değildi) gören bir sağlık birimi vardı,
işte o bina yıkıldı, sonra da diğer 3ü birden, kime nasıl ve neden bir
rahatsızlık verdi bilinmez, biri PTT, diğeri Gümrük Muhafaza, bir diğeri de
Sahil Sıhhiye idi… Hele kara Selvilerin Kale tarafındaki güzelim mermer kaplı
Çeşme… Evet önce şehrin fizik bölümü yok edilecek ki, bağlaşık ve ardışık
içindekiler, sonra bu günler… Ben Çeşme’nin bu halinin korunmasının taraftarı
idim ama güç kimde o düdük çalıyor malum olduğu üzere… Artık ne o ağaçlar, ne o
binalar ve de ne o insanlar var… Bu binalar özelinde ve genelde de kentlerin bu
kadar değişikliğinin sosyolojiyi nasıl oluşturduğunu, önce kentin sonra da
insanların nasıl dumura uğratıldığını yazmak istiyorum… Çamların bulunduğu
bölüm yaz aylarında bir takım tiyatro, illüzyon gösterilerin yapıldığı bir yer
olarak anılarımızı süslemeye devam edecektir şüphesiz ama bizden sonraki
nesillere aktarılamamış olarak… 12 Eylül’ün Çeşme özelinde tarihe, topluma ve
arkeolojiye attığı kazıklardan birisidir ne yazık ki, ama cambaza bak misali
dikkatlerin başka yerlere çekilmesi neticesinde konu 66’ya bağlanmıştır gayri,
ne gam ne keder…
Dönem itibari ile Canım
Yurdumun en önemli ve yaygın haber alma ve eğlence aleti “Radyo”dur ancak aynı zamanda bir almaç değil bir göndermeçtir de
ve daha da önemlisi frekans ayarları ile oynanırsa kolluk kuvvetlerinin haberleşmelerine
bile muttali olunabilir daha da önemlisi “kerim
devlet” tarafından zararlı ve siyasi ahlaka mugayir yayınlardan da
korunmalı idi ahali… Tam da bu nedenlerle yıllık “radyo vizeleri” ihdas olunmalıdır, netekim olunmuştur, telsiz
telgraf kanunun bilmem kaçıncı maddelerine göre, yani her radyonun bir kimlik
kartı bulunmakta ve kartın muhteviyatında da bugünkü otomobil ruhsatlarında
bulunan vize bölümlerine benzer bölümleri olan ve A6 büyüklüğünde bir
defterdir. Radyo sahipleri her yıl radyolarını PTT’ye götürür, radyolar itina
ile tutanak karşılığı teslim alınır, sahibinin yanında Amerikan bezinden
yapılmış küçük bir çuval içine konulur, çuvalın ağzı güzelce kurşun ile
mühürlenir, kontrol edilmesi için ilgili birimlere sevk edilir, birkaç gün içinde
eğer bir sorun yoksa bulgular ve tespitler radyonun künyesi sayılan kimliğe
işlenerek iade edilir idi. Aaaaa bir sorun ya da kerim devletimizin hoşuna
gitmeyecek bir şeyler olursa ne yapılırdı, vallahi bilmiyorum ama biz böyle bir
durum ile karşılaşmadık. Hay Allah, ne günler değil mi, bunları görmeyenler
hatta daha önce hiç duymayanlar nasıl gülüyorlardır… İşte toplumsal zapt-ı rapt
adına ihtiyaçlar ne ise, kanun o, yani kanun bu ne yapalım yok, güç elinde ise
kanunu yaparsın sonra da bu kanuna göre denetliyorum dersin olur biter… Soran
olursa da kanun nizam der geçersin…
Radyoların, şimdiki gibi FM
kanalından yayını yok, “Uzun dalga” (LW) ya da “Orta dalga” (MW) gibi frekans
aralıkları var, oralardan ilgili düğmeleri çevirerek istenilen kanallar
bulunur, dinlenirdi… Sabahları “Gününüz
aydın Ürününüz bol olsun çiftçi kardeşlerim” spotu ile tarımsal yenilikler,
ürün ve yetiştirme metotları üstüne, bilim adamları destekli, türkü katkısı ile
de eğlenceli, saat başlarında ajanslar, sabah ve akşamları radyo tiyatroları,
arkası yarın adı ile maruf bugünkü TV dizilerinin audio versiyonları, ama
bugünkü kadar toplumdan uzak ve kalitesiz olmayan programlar öne çıkmakta idi…
Hele bir de, daha sonraları da olsa, “Orhan Boran ve Yuki” vardı ki, içeriği
tartışılsa bile kalite ve seviyesi tartışılmayan eğlence programları idi… Hafta
sonları Futbol maç yayınlarını, tutulan takım futbolcularının gazetelerden
görülen fotoğrafları, renkli formaları hayal edilerek sanki sahada maç
izliyormuşçasına dinlemek ayrı bir güzellikti, rüya gibi hatıralardır. Hani
şimdi kalitesi çok yükseltilmiş dijital ekranlarda, örümcek kameralarla
zenginleştirilmiş yayınlar ile yeni bir yol tutturmuşlar var ya, o güzellikleri
hayal bile edemezler…
Radyonun her ne kadar, devlet
ricalinin bugünkü ardıllarının TVler için sarf ettikleri misali “temel işlevi eğitim ve bilgilendirmedir”
gibi tılsımlı kelamlar etse de temelde tarih boyunca propaganda aracı olarak
kullanılmıştır. Propagandanın zirve yaptığı döneminde “soğuk savaş” dönemi olduğunu söylemeye de gerek yoktur zannederim,
adeta “radyo savaşları” denilebilecek
biçimi ile hatta artan bir fonksiyon ile bugün de devam etmektedir. Ben şahsen
dinlemesem de kim unutabilir, Türkiye Radyolarında DP tarafından organize
edilen “Vatan Cephesine” katılanların listelerinin isim isim saatlerce
yayınlanmış olduğunu. İsteyen özellikle, İzmir’i doğuya doğru çıkıp diyelim ki
Kayseri, diyelim ki Adana yolcuğu yapsın, yolda aracında radyosunu açsın,
denesin, küçücük ilçelerden bile geçerken dini yayınlar yapan en az 3 radyo
istasyonu bulacaklardır. Evet soğuk savaş döneminin, burası “Amerika’nın sesi”,
ya da burası “Sofya radyosu”, ya da burası “bizim radyo” ya da burası “BBC”
anonsları ile başlayan, kendince kendinin cilalı durumlarını anlatan, yoğun
propaganda dönemleri unutulmayacaktır. Kurumu ve yayını çok zor olmayan radyo,
her ne kadar ülkelerini yönetenlerin ellerindeki beyin yıkama araçları gibi
bulunsa da, ülkelerinin bağımsızlığı için mücadele edenlerin, yönetimlere karşı
muhalif olanların ve dikta rejimlerine karşı direnen ve savaşanların da
sıklıkla kullandığı bir araç olmuştur.
Kim unutabilir Üniversite
sınavlarından sonra ön kayıtlar için üniversitelerin her gün açıkladıkları,
ihtiyaç duyulan öğrenci sayısına ulaşılana kadar puan düşürerek yaptıkları
anonsları… Ben üniversite genel sınavından sonra bir yıl radyo başında ön kayıt
puanlarını düşüren üniversiteleri takip etmiştir. Gerçi o yıl bir işime
yaramamıştı ama…
Eğer bir daha radyo yazısı
yazarsam, Dünyada ve Türkiye’de ilk yayınlar ile propaganda amaçlı ve liderler
tarafından kullanılış biçimi üstüne yazmak istiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder