Duyduğumuzda aklımıza gelenin ya da bize
çağrıştırdığının aksine bu kelimenin su basması-basmaması meseleleriyle hiçbir alakası
yoktur. Fransızca “soubassement” kelimesi “temel, altyapı” manasında kullanılmak üzere “bassement=kaide, taban” sözcüğünün
“sou=alt” önekini almasıyla oluşturulmuş bir bileşik sözcüktür. Konu ile ilgili
güzel Türkçemizde, bu Fransızca kökenli kelimeye muadil üretilen hiçbir kelime
tam manası ile kabul görmemiştir, ne yazık ki. Türkçemizin muhteşem etimoloji
sözlüğü “Nişanyan”a göre, dilimizde en eski kullanımı ise “binanın zemine yakın
bölümü” manasında 1936 yılında Cumhuriyet Gazetesinde yer alarak olmuştur. Yine
aynı kaynaktan öğrendiğimize göre de Fransızcaya da İtalyanca “basemento”
kelimesinden alınmış olup, İtalyanca “basare = temellendirmek, tabana oturtmak”
fiilinden “ment” son eki ile nihayetlenmiştir. Olay tamamen ses benzerliğinden
ibarettir, yine de tuhaf bir şekilde, elverişsiz arazilerde inşa edilmiş
binalarda subasman kotunu daima su basar.
Ne hazin ve ne tuhaftır ki; “subasman” diye söylenip, suyun
basmaması hedeflenerek inşa edilmesi gereğine inanan necip müteahhitlerimizin
tüm eserlerini su basmaktadır orada, burada, şurada, ya maazallah bu manada
kullanılmasa idi bu imalatın adı, akıllara ziyan, neler olurdu neler… Su basman
konusunun uygulamada taçlandırılması hususu çok önemli olup, “su basman kotu” adı ile maruf olan bu
tespit, yapının giriş katı seviyesinin üst noktasının tespitidir esasen. Su
basman kotu verilmesinin maksadının da Çevre ve Şehircilik Bakanlığının; “planlı
alanlar imar yönetmeliği” içerisindeki madde 4 ve madde 44 bulunan tanımlardan,
sel, taşkın ve su basmasına karşı önlem alınması gibi anlaşılmaktadır. Şimdi
bu genelleme muvacehesinde öncelikle arazi 0.00 kotunun yani piyasadaki adı ile
kara kotunun tespit edilip buna göre su basman kotu verilmesi hususunu değerlendirelim.
Canım Yurdum her türlü teknik olanaklara haiz olmasına rağmen hala arazinin
mevcut durumunun elektronik haritaları birçok yerde yapıl(a)mamış olup
inşaatçıların müracaatına binaen çalışma yürütülmektedir. Peki bu nasıl bir
sakınca ile yüz yüze kalınmasına neden olmaktadır derseniz, imar yolu olarak
öngörülen yolların kotları belirlenemez, buna göre kanalizasyon ve yüzey suyu
kanallarının durumu belirlenemez vs vs. Bunların olmaması halinde canım
yurdumun teknik elemanları çaresiz midir? zinhar ne yaparlar hemen arazi
ortalama kotu diye bir deyim yaratırlar ve konu artık bu çerçeve de yürür
gider, ya da yürüyemez gidemez… Sonra zaten plansız, ölçüsüz ve hesapsız imara
açılan alanlarda inşaatlar başlar, tam da canım yurdumun insanının meşrebine
mütenasip durum; “istim arkadan gelir” ya da “kervan yolda dizilir” şiarı
uyarınca en önce binalar yapılır, sonra yollar teşekkül eder, sonra
kanalizasyon ve diğer şebekeler… Binalar yolların alt seviyelerinde mi kalmış,
kimin umruna, sonra binalarının zemin katlarını bazen de 1. katlarını su basar,
kimin umruna, vs vs…Zaten tüm bu teknik çalışmaların siyasi sorumluluğunun
üstlenilmesi ise “bizdenler ve bizden olmayanların” koruması ve kollanması amir
hükümlerince yapılıyor olmasından ibarettir. Yandı gitti gülüm keten helva…
Yahu Allah aşkına eldeki teknik imkanlar buna cevaz verir deyip birisi de imara
açılan yerlerde imar yollarının ve alt yapılarının elektronik ortamda
çalışmasını bitirsin, binalar da bu planlanan yol kotlarına göre su basman kotu
alsalar ve öyle işe girişseler, olmaz mı? zinhar olmaz… Çalışma tarzımıza
uymaz, geleneklerimize uymaz, duruşumuza uymaz, boyumuza uymaz, posumuza uymaz,
uymaz da uymaz…
Zaten imar
planlarının çalışmalarında da tek kriterimiz; ben, yandaş, yoldaş, arkadaş,
partimizden sıralaması ya da o, şu, öteki partiden yapılmakta, ohhh ballı börek…
Yahu bu kadar ihtiyaç mıdır? değil midir? salt inşaat sektörü direk 400 e yakın
iş kolu, endirek ise 1000 den fazla iş kolu ile rabıtalı diye mi, emek-yoğun
sektör diye mi bu kadar öne çıkartılır, artık siz karar verin buna… Yahu emin
olun tam bir kaynak israfı ve tüketimi, önce kötü yapılmasına ses çıkarma ya da
görme ya da görmezden gel, sonra kentsel dönüşüm de, benzer malzeme israfını
bir daha yap, kentsel dönüştüremiyorsan imar barışı de, kalite yeterli mi
sorgusu yapma, maksat stoklar artsın, depo dolu görünsün… Zengin duruyor/görünüyor
ama… Hay Allah…
Yaşanan
olaylardan ders çıkararak önümüze bakalım demek kadar kolay bir şey yok, herkes
böyle söylüyor, nasıl olsa bir bedeli de yok, söyle dur, nasıl olsa hepimiz
duyduğumuz sözlerle yetiniriz asla ve kata söylenenler yapılıyor mu diye
bakmayız… Şimdi nasıl unutacağız, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı malum
zatı, nasıl unutacağız minibüsçüleri nasıl unutacağız otobüsçüleri, nasıl
unutacağız ortak çalışmalarını, bu çalışmalar sırasında otobüs ve minibüslerin
arkalarına asılan kocaman “mühendisler siz işinize bakın, yol yapmak bizim
işimiz” sloganlarını… Ahada derler adama her yağmurda baraj gölüne dönen
altgeçitler, göçen yollar vs vs… Evet ve ne yazık ki bireysel olarak
mühendisler kendilerine başka yollar çiziyor olabilir ama kurumsal olarak
mühendis ve mimar odaları öyle mi? Tamam seçilerek gelen yönetimlerin de hayatı
yorumlarken kendi konumlandıkları noktalardan olaylara bakmaları söz konusudur,
ama bu seçilerek gelen Belediye Başkanları ya da yasa koyucuları ya da siyasi
otoriteyi düşündüğümüzde, göz ardı edilebilecek bir etkidedir, kaldı ki Mühendis
Odaları yaklaşımlarının neredeyse tamamına katılmaktayım. Her şeyi, hayatın
doğal akışına aykırı yapacağız, doğayı sorumsuz ve hesapsız kitapsız tahrip edeceğiz,
imar uğruna dereleri kapatacağız, her gördüğümüz yere beton dolduracağız, derelerin
üzerine kentler oluşturacağız, sel, sellap ve heyelanı düşünmeyeceğiz,
ormanları yok edeceğiz, sonra da “neden böyle oluyor Allahım” diyeceğiz. Biraz
ciddiyet ve biraz sorumluluk hissetmeliyiz. Neyse subasman ve kotundan çıkarak
vardığımız genel bir değerlendirme oldu ama… Hülasa, kafamıza esen yere yol
yapmayacağız, kafamıza esen yere kent kurmayacağız, doğa ile barış içinde
yaşayacağız ki dengeler korunula… Ama insanı ile bu kadar didişen, kavga eden,
aday iken her şeyi vaat eden otorite iken tam tersini yapar bir tutumu değiştirmez
isek daha neler neler gelir bu başa, gelmişten ziyade bilemem ama öngörebiliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder