Pazar, Eylül 02, 2018

SU BASMAN KOTU ve SU BASKINI


Duyduğumuzda aklımıza gelenin ya da bize çağrıştırdığının aksine bu kelimenin su basması-basmaması meseleleriyle hiçbir alakası yoktur. Fransızca “soubassement” kelimesi “temel, altyapı” manasında kullanılmak üzere “bassement=kaide, taban” sözcüğünün “sou=alt” önekini almasıyla oluşturulmuş bir bileşik sözcüktür. Konu ile ilgili güzel Türkçemizde, bu Fransızca kökenli kelimeye muadil üretilen hiçbir kelime tam manası ile kabul görmemiştir, ne yazık ki. Türkçemizin muhteşem etimoloji sözlüğü “Nişanyan”a göre, dilimizde en eski kullanımı ise “binanın zemine yakın bölümü” manasında 1936 yılında Cumhuriyet Gazetesinde yer alarak olmuştur. Yine aynı kaynaktan öğrendiğimize göre de Fransızcaya da İtalyanca “basemento” kelimesinden alınmış olup, İtalyanca “basare = temellendirmek, tabana oturtmak” fiilinden “ment” son eki ile nihayetlenmiştir.  Olay tamamen ses benzerliğinden ibarettir, yine de tuhaf bir şekilde, elverişsiz arazilerde inşa edilmiş binalarda subasman kotunu daima su basar.

Ne hazin ve ne tuhaftır ki; “subasman” diye söylenip, suyun basmaması hedeflenerek inşa edilmesi gereğine inanan necip müteahhitlerimizin tüm eserlerini su basmaktadır orada, burada, şurada, ya maazallah bu manada kullanılmasa idi bu imalatın adı, akıllara ziyan, neler olurdu neler… Su basman konusunun uygulamada taçlandırılması hususu çok önemli olup, “su basman kotu” adı ile maruf olan bu tespit, yapının giriş katı seviyesinin üst noktasının tespitidir esasen. Su basman kotu verilmesinin maksadının da Çevre ve Şehircilik Bakanlığının; “planlı alanlar imar yönetmeliği” içerisindeki madde 4 ve madde 44 bulunan tanımlardan, sel, taşkın ve su basmasına karşı önlem alınması gibi anlaşılmaktadır. Şimdi bu genelleme muvacehesinde öncelikle arazi 0.00 kotunun yani piyasadaki adı ile kara kotunun tespit edilip buna göre su basman kotu verilmesi hususunu değerlendirelim. Canım Yurdum her türlü teknik olanaklara haiz olmasına rağmen hala arazinin mevcut durumunun elektronik haritaları birçok yerde yapıl(a)mamış olup inşaatçıların müracaatına binaen çalışma yürütülmektedir. Peki bu nasıl bir sakınca ile yüz yüze kalınmasına neden olmaktadır derseniz, imar yolu olarak öngörülen yolların kotları belirlenemez, buna göre kanalizasyon ve yüzey suyu kanallarının durumu belirlenemez vs vs. Bunların olmaması halinde canım yurdumun teknik elemanları çaresiz midir? zinhar ne yaparlar hemen arazi ortalama kotu diye bir deyim yaratırlar ve konu artık bu çerçeve de yürür gider, ya da yürüyemez gidemez… Sonra zaten plansız, ölçüsüz ve hesapsız imara açılan alanlarda inşaatlar başlar, tam da canım yurdumun insanının meşrebine mütenasip durum; “istim arkadan gelir” ya da “kervan yolda dizilir” şiarı uyarınca en önce binalar yapılır, sonra yollar teşekkül eder, sonra kanalizasyon ve diğer şebekeler… Binalar yolların alt seviyelerinde mi kalmış, kimin umruna, sonra binalarının zemin katlarını bazen de 1. katlarını su basar, kimin umruna, vs vs…Zaten tüm bu teknik çalışmaların siyasi sorumluluğunun üstlenilmesi ise “bizdenler ve bizden olmayanların” koruması ve kollanması amir hükümlerince yapılıyor olmasından ibarettir. Yandı gitti gülüm keten helva… Yahu Allah aşkına eldeki teknik imkanlar buna cevaz verir deyip birisi de imara açılan yerlerde imar yollarının ve alt yapılarının elektronik ortamda çalışmasını bitirsin, binalar da bu planlanan yol kotlarına göre su basman kotu alsalar ve öyle işe girişseler, olmaz mı? zinhar olmaz… Çalışma tarzımıza uymaz, geleneklerimize uymaz, duruşumuza uymaz, boyumuza uymaz, posumuza uymaz, uymaz da uymaz…

Zaten imar planlarının çalışmalarında da tek kriterimiz; ben, yandaş, yoldaş, arkadaş, partimizden sıralaması ya da o, şu, öteki partiden yapılmakta, ohhh ballı börek… Yahu bu kadar ihtiyaç mıdır? değil midir? salt inşaat sektörü direk 400 e yakın iş kolu, endirek ise 1000 den fazla iş kolu ile rabıtalı diye mi, emek-yoğun sektör diye mi bu kadar öne çıkartılır, artık siz karar verin buna… Yahu emin olun tam bir kaynak israfı ve tüketimi, önce kötü yapılmasına ses çıkarma ya da görme ya da görmezden gel, sonra kentsel dönüşüm de, benzer malzeme israfını bir daha yap, kentsel dönüştüremiyorsan imar barışı de, kalite yeterli mi sorgusu yapma, maksat stoklar artsın, depo dolu görünsün… Zengin duruyor/görünüyor ama… Hay Allah…

Yaşanan olaylardan ders çıkararak önümüze bakalım demek kadar kolay bir şey yok, herkes böyle söylüyor, nasıl olsa bir bedeli de yok, söyle dur, nasıl olsa hepimiz duyduğumuz sözlerle yetiniriz asla ve kata söylenenler yapılıyor mu diye bakmayız… Şimdi nasıl unutacağız, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı malum zatı, nasıl unutacağız minibüsçüleri nasıl unutacağız otobüsçüleri, nasıl unutacağız ortak çalışmalarını, bu çalışmalar sırasında otobüs ve minibüslerin arkalarına asılan kocaman “mühendisler siz işinize bakın, yol yapmak bizim işimiz” sloganlarını… Ahada derler adama her yağmurda baraj gölüne dönen altgeçitler, göçen yollar vs vs… Evet ve ne yazık ki bireysel olarak mühendisler kendilerine başka yollar çiziyor olabilir ama kurumsal olarak mühendis ve mimar odaları öyle mi? Tamam seçilerek gelen yönetimlerin de hayatı yorumlarken kendi konumlandıkları noktalardan olaylara bakmaları söz konusudur, ama bu seçilerek gelen Belediye Başkanları ya da yasa koyucuları ya da siyasi otoriteyi düşündüğümüzde, göz ardı edilebilecek bir etkidedir, kaldı ki Mühendis Odaları yaklaşımlarının neredeyse tamamına katılmaktayım. Her şeyi, hayatın doğal akışına aykırı yapacağız, doğayı sorumsuz ve hesapsız kitapsız tahrip edeceğiz, imar uğruna dereleri kapatacağız, her gördüğümüz yere beton dolduracağız, derelerin üzerine kentler oluşturacağız, sel, sellap ve heyelanı düşünmeyeceğiz, ormanları yok edeceğiz, sonra da “neden böyle oluyor Allahım” diyeceğiz. Biraz ciddiyet ve biraz sorumluluk hissetmeliyiz. Neyse subasman ve kotundan çıkarak vardığımız genel bir değerlendirme oldu ama… Hülasa, kafamıza esen yere yol yapmayacağız, kafamıza esen yere kent kurmayacağız, doğa ile barış içinde yaşayacağız ki dengeler korunula… Ama insanı ile bu kadar didişen, kavga eden, aday iken her şeyi vaat eden otorite iken tam tersini yapar bir tutumu değiştirmez isek daha neler neler gelir bu başa, gelmişten ziyade bilemem ama öngörebiliyorum.

Hiç yorum yok: