Adam
meşum hastalık nedeni ile tedavi görüyor bu nedenle de her “Perşembe” idrar ve
kan tahlili ve tahlil neticelerine göre de her pazartesi “kemoterapi”
uygulaması yapılıyor. Küçük Devlet hastanesinde bile katlar arası dolaşıyorsun
ki, sonuçlar hızlı alınabilsin. Doktor “dahili iletişim ve takip sistemi”
üzerinden gerekli sevkleri yapıyor, iniyorsunuz aşağıya sevk görünmüyor, tekrar
yukarı çıkıyorsunuz, vardı yoktu tartışması içinde sevk yineleniyor… Peki
böylesi bir karmaşa 1 kez olursa tesadüf, 2 kez olursa tesadüf, yaaa daha
fazlası olursa… Artık ünlü mafya lideri Al Capone ne demişe gelir konu; “Bir
adamı sabah gördüğümde tesadüf olarak kabul ederim, öğlen aynı adamı bir daha
görürsem kuşkulanırım. Akşam karşılaştığımızda tereddütsüz silahımı çekip
vururum. Tesadüflere inanmam.” Umarım bundan sonra benzeri karmaşa
yaşanmaz. Peki idrar numunesi alınır, sonuç verilmesi gereken gün gelen hastaya
“kit yokmuş, test yapılamadı” denir mi? Maalesef denir, netekim denmiştir de…
Peki “kit” olmadığı baştan belli değil mi? belli… Peki neden söylenmez de
beklenir? Peki, kemoterapi uygulamasının inkitası sıkıntı yaratmaz mı? yaratır
ama kime, hastaya peki hastanın önemi var mı? zinhar yok… Yaşanan örnek ilk
olsa emin olun kimsenin söyleyeceği bir şey yok…Daha çok şey yazılıp, konu köpürtülebilir,
insanlar ilzam edilebilir, böylesi bir yaklaşımla sonuç alınırsa alkış, ama
alınabilir mi, zinhar…
Tüm
bu yaşananlarda insani hata ve kusur olduğu çok sarihtir, peki insan insana bu
kadar çok hata ve kusur işler mi, ne yazık ki işliyor… Peki bu kusuru “doktor”
işlerse kusur ve hatanın şiddeti ağırlaşmıyor mu? Maalesef evet, mezkûr
örneğimize göre, tedavi aksıyor, gecikiyor, sonuç almak daha da zorlaşıyor vs
vs… Bizler dirsek çürütmüş, kendini mesleğine adamış insanları çok seviyor ve
sayıyoruz, bakmayın siz muktedirlerin cahillerin ferasetine güvenerek meslek
erbabı insanları tahkir ettiğine, bu yoz davranış nicelik olarak sınırlıdır
lakin muktedir olmaları hasebi ile de nitelikli bir durum oluşturuyor. Bu
nitelikli durumun rüzgarına kapılıp sinsile yolu ile toplumun tamamına sirayet
etmesinin önüne geçilmelidir, bu fikre herkesin katılacağını adım gibi bilirim,
ama soru “nasıl” olunca tıkanıyoruz. Burada devreye ahlak, etik ve denetim
girmeli. Her meslek erbabı mesleğinin yeminine sahip çıkmalı gereğini yerine
getirmeli ama aslolan ise yerine gelip gelmemesi hususunun denetimi
şeffaflaşmalı, cin ve şeytani fikirli davranışlara gereken karşılığı vermeli.
Hiçbir koşulda şeytanlık alkışlanmamalı, değerli kılınmamalıdır, hele ki insan
hayatının kutsiyeti söz konusu ise…
Geçenlerde
bir doktor arkadaşımla sohbet eder iken konu geldi, “hasta yakınlarının
doktorlara şiddet uygulamasına” dayandı, hani insanımızda bir saldırgan ruh
hali var ama hastanedeki muamele de durumu tetikliyor gibi kelamlar etti. Hani
hiçbir şart altında şiddet uygulanması kabul edilemez lakin aynı zamanda hiçbir
şart altında insana bu muamele de kabul görmemeli… İnsan hastanede sıkıntılı,
çözüm bekliyor, gelişme bekliyor, açıklama bekliyor, insani muamele bekliyor,
peki hakkı mı, tartışmasız hakkı… Madem ki oradasın ve görev yapıyorsun, görev
fazla, iş fazla, eleman sınırlı, hasta fazla, malzeme yok, gibi bahanelerin
ardına fazlaca sığınmayacaksın, doktor efendi. Tamam, bu işler fazlaca zor mu,
seni haddinden fazla mı yoruyor, senin çalışma hayatını panik haline mi
getiriyor, bırak o zaman yapma, öyle ekmek parası, iş kaygısı gibi yaklaşımlarla
konuyu sıvılaştırma, derler adama… Konu hekimlik olduğu için bu meslek grubuna
büyüteç tuttuk, peki, mühendislik, mimarlık, avukatlık, hakimlik, polislik,
çiftçilik, şoförlük farklı mı, peki farklı olabilir mi, nerdeeee. Hep bir hallı
Turhallıyız, yüzbin kere tövbe eder yine şarap içeriz misali, parmağım kör
gözüne düzeni tam gaz…
Sonuçta
görüyoruz ki; iyi insan, ahlakı yüksek insan yetiştirmede ciddi sıkıntılarımız
var, ama öğretim, ama eğitim, ama niyet ve anlayış, ama önemsememe gibi
nedenlerle olsun, sonuç bu… Diplomalı insanlar; diplomalarının kibir, cehalet,
egoizm, sevgisizlik, saygısızlık, duyarsızlık, adamsendecilik, merhametsizlik,
nezaketsizlik, düşüncesizlik, ahlaksızlık, seviyesizlik üretiyor olmasının
önüne nasıl geçilmesi gerektiğinin yolunu behemehâl bulmalıdırlar. Mutlaka bir
eksik durum tespitine dayalı suçu başkalarına atma, bir şey neden iyi yapılamayacağının
izahı yapılması huyunun yasaklanması gerekmektedir, aksi taktirde dışarıdan
görülen durumumuz “Türk Cehennemi” fıkrasındaki durumu bir karış aşamaz.
Hani meşhur fıkradır, adam ölünce sorarlar, cehenneme gidilecek o kesin de,
Türk Cehennemi mi, Alman cehennemi mi diye, bari bu seçme şansı verilir. Adam
aralarındaki fark nedir diye sorunca, Alman cehenneminde hergün 1 kilo necaset
yediriyorlar, Türk cehenneminde de hergün 3 kilo necaset yediriyorlar diye,
hemen az olması hasebi ile Alman Cehennemi diye tercih beyan ediyor adam, ama
hemen uyarıyorlar, bu Almanlar çok disiplinlidir, hergün aksamasız 1 kilo temin
eder ve yedirirler, ama Türk cehennemi öylemi, bir gün kepçe olmaz, bir gün
necaset olmaz, bir gün dağıtıcı olmaz, bir gün kazan olmaz, olmaz da olmaz… Aksaklıkların
önü alınamaz…
Yazımı
muhteşem bir emsal oluşturan meşhur darb-ı mesel ile bitiriyorum. Almanya’da bir Lise Müdürü, her eğitim
öğretim yılı başında öğretmenlerine şu mektubu gönderirmiş.
“Bir
toplama kampından sağ kurtulanlardan biriyim.
Gözlerim hiçbir insanın görmemesi gereken
şeyleri gördü.
İyi
eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi
yetiştirilmiş doktorların zehirlediği çocuklar, işini iyi bilen hemşirelerin
vurduğu iğnelerle ölen bebekler, lise ve üniversite mezunlarının vurup yaktığı
insanlar.
Eğitimden
bu nedenle kuşku duyuyorum.
Sizlerden
isteğim şudur.
Öğrencilerinizin
insan olması için çaba harcayın.
Çabalarınız bilgili canavarlar ve becerikli
psikopatlar üretmesin.
Okuma
yazma, matematik, çocuklarınızın daha fazla insan olmasına yardımcı olursa
ancak o zaman önem taşır.”
1 yorum:
Eline sağlık abi.
Yorum Gönder