
Neyse düşündüğüm konunun yazımına devam etmek için hemen bu
tarafa geçiyorum. Kırgızistan’a ilk kez 1994 yılında bir iş gezisi münasebetiyle
gitmiş idim, 2019 yılına kadar fasılalar ile defalarca daha seyahat ettim. İlk
gittiğim de yol kenarlarındaki mezarlıklarda, mezar başlarındaki heykeller ya
da mezarların bizzat kendilerinin alışkın olduğumuzdan çok farklı olduğunu
gördüm. İlk fark etmemin nedeni mezar başlarındaki geyik boynuzları olmuş idi. Hemen
izahını da 4 tarafı dağlarla çevrili olması hasebi ile geyik avcılığı ile
irtibatlandırarak yapmış idik arkadaşlar ile. Sonraları da başka mezarlarda tek
odalı hatta kemerli yapılar bile gördüm, bunun da izahı, zengin ve başarılı
geçen hayatın enstrümanları ile vedalaşamayan mevtanın arkasından değer verdiği
eşya ve aletlerinin de hemen yanı başında yer almasının istenmesi gibi
yapılmakta idi. Bazen de bir tepenin başında bir türbe edası ile organize
edilmiş bir mezar görebilirsiniz adeta tepenin ya da dağın ıssızlığının bağrına
çekilmiş bir münzevi yerleşkesi gibi. Anlaşılan o ki; Kırgızlar, kaybettikleri
yakınları için hayatlarına mütenasip bir büyüklük, mimari tarz ve biçimde
kalıcı yapılar yapılmasını yaygın olarak tercih ediyorlar ve sanki bundan da
içten içe gururlanıyorlar. 2019 Kasım ayında arkadaşlar ile yaptığımız son
seyahatte kendilerine de bahsettiğim ve yaptığımız bir kabristan ziyaretinde
onların da gördükleri üzere benzer davranışlar devam ediyor idi. Daha önceki
bir seyahatimde öğrendiğime göre; belki de Şamanizm’in etkisinin devamı
niteliğinde, insanlar ölünce ruhları dünyayı terk etmezler bu nedenle bu tür
yapılara sığınma maksadı ile gerek bulunmaktadır. Bilindiği üzere Kırgızistan
İslam dini ile 9. Yüzyıldan itibaren tanışmış olup İslam’a davet burada yoğun
biçimde karşılık bulmuş ancak yine bilindiği üzere İslam’ın süslü ve abidevi
mezara karşı olmasına rağmen burada mezar yapımı eskisi gibi devam etmiştir,
bunda artık dediğim gibi Şamanizm’in mi yoksa göçebe kültürünün mü etkisi
vardır bilemem… Ağırlıklı olarak bugün de devam eden, oba ya da yurt çadırı ya
da kurgan höyük biçimi mezar yapımı tercih edilmiştir, son ziyaret ettiğimiz
kabristanda sıkça gördüğümüz yapılara benzer şekilde. Gerçi şimdilerde çok
yaygın olmamakla beraber mezar taşlarına mevtanın fotoğrafını da yerleştirme
işine rastlanılıyor tahminim bunun da Ruslarla temas neticesinde gelişmiş
olduğu yönündedir. Bu kabil organize edilmiş kabristanların adeta tepede
kurulmuş bir köy edası ile ölüler şehrini çağrıştırmaktadır. Bazı mezarlarda ölen kişilerin büstleri ya da
küçük heykellerini de görmek mümkün iken bazen ziyaretçilerinde oturup dua ya
da gerekli ibadetlerini gerçekleştirmeleri için banklar bulunmaktadır.
Mezarlıkların “şeref tribünü” diye nitelendirilecek 2
mezarlık daha biliyorum, birisi Moskova’daki Novodeviçi Mezarlığı ve Paris’teki
Pere Lachaise mezarlığıdır, gerçi burada sağlığında şeref tribününde maç
seyretmemiş olanlar da bulunmakta olup çok yaygın bir kitleye tahsis
edilmiştir. Devlet mezarlıkları gibi sadece çok önemli (dönemine göre değişen)
şahsiyetlere ayrılmaz. Mesela Moskova’da Nazım Hikmet yatarken Paris’te Yılmaz
Güney ve Ahmet Kaya yatmaktadır. Bir de Kahire mezarlığı vardır ki; burası çok
farklı bir hayatiyettedir. Kimine göre 1 milyon kimine göre 2,5 milyon insanın
yaşadığı, her yönüyle şehir içinde mezarlık ya da daha doğru ifade ile
mezarlıklarda organize olmuş şehircikler. Bu 3 önemli mezarlığı da görmüş
birisi olarak bu satırları yazdım ve Kırgızistan’dakileri de görünce hep aklıma
bunlar gelmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder