Cuma, Ocak 03, 2020

KIRGIZİSTAN ve DEVLET MEZARLIĞI


Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te dönem itibariyle önemli görülen ya da önemsenen insanların defnedilmesi maksadına matuf büyük bir “Devlet Mezarlığı” inşa edilmiştir. “Ata Beyit” adı verilen bu mezarlığa anladığım kadarıyla da zaman içerisinde bir de müze inşa edilecektir. Mezarlıkların da şeref tribünü sayılacak bu kabil mezarlıklar birçok ülkede bulunmaktadır, burada da olsun tabii ki. Son Kırgızistan gezimizde, ziyaret saatini de kaçırmamıza rağmen yanımızdaki hatırlı kişilerin tavassutuna binaen kapılar açıldı, girdik. Yeni organize edilmeye başladığı her halinden anlaşılan mezarlıkta, en önemli alan ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un babası ve kendisine ayrılmış, bu da çok kolay anlaşılır bir şeydir. Kırgızistan Sovyetinde baba Törekul Aytmatov önemli bir şahsiyet, anne de önemli bir tiyatro oyuncusudur. Bilahare, kendisini önemli makamlara getiren devletin merkezi politikası ile ters düşer, gözden düşer, gerçi dönemin ruhuna aykırı “Kırgız Milliyetçiliği” depreşmiştir ve sadece fikri düzeyde kalmaz, kalmadığı gibi Türk Birliği diye yola çıkan bir organizasyon içinde olur ve bilahare birlikte yola çıktığı arkadaşları ile ölüm cezasına çarptırılır. Daha önce bilinse bile öne çıkarılmayan bu hayat öyküsü artık öne çıkarılabilirdi ve de aynen tecelli eder. Babanın bu makus kaderine rağmen, önceleri gazeteci olarak “Maksim Gorki Edebiyat Enstitüsünde” yer alan, bilahare “Pravda” Gazetesine geçen, bu yükseliş ve başarılı yazarlık hayatı sayesinde “Sovyet Yazarlar Birliği”ne seçilme imkânı bulan oğul Cengiz Aytmatov, artık Sovyetler Birliğinde önemli biridir ve Sovyetler Birliği adına önemli uluslararası kongrelere katılır, ünü tüm dünyaya yayılır. Ben kendisinin “Elveda Gülsarı” adlı eserini 70’li yıllarda okumuştum ve kırsal hayat, insan-tabiat ilişkileri üstüne Bolşevik Devrimin katkılarını coşkulu bir dil ile anlatmıştır. Dönem itibari ile canım yurdumda komünist yazar olarak bilindiği için milliyetçi-mukaddesatçı çevreler tarafından pek sevilmez idi. Orta Asya Cumhuriyetlerinde dünün komünistleri artık değişmiştir, hak yol bulunmuştur, tam da bu yüzden günün trendine mütenasip bir vaziyette yine önde dururlar ve önemli şahsiyetler kabulü ile VİP muamelesine tabidirler. Sadece bu iki muhterem zatı kastedersek ciddi bir haksızlık olur bu gözler her ülkede bunlardan binlercesini gördü. Bu ülkelerin ve yönetimlerinin takdiridir, bizim kelam etmemiz yakışık almaz ve karışamayız da. Her şeye rağmen; Kırgızistan ve Kırgızlar benim gözümde son derece aktif yaşam içindedirler, olumluyu destekler iken olumsuza da alabildiğince karşı koyarlar, tam da bu yüzden hepsinden fazla da saygıyı hak ederler benim gözümde.

Neyse düşündüğüm konunun yazımına devam etmek için hemen bu tarafa geçiyorum. Kırgızistan’a ilk kez 1994 yılında bir iş gezisi münasebetiyle gitmiş idim, 2019 yılına kadar fasılalar ile defalarca daha seyahat ettim. İlk gittiğim de yol kenarlarındaki mezarlıklarda, mezar başlarındaki heykeller ya da mezarların bizzat kendilerinin alışkın olduğumuzdan çok farklı olduğunu gördüm. İlk fark etmemin nedeni mezar başlarındaki geyik boynuzları olmuş idi. Hemen izahını da 4 tarafı dağlarla çevrili olması hasebi ile geyik avcılığı ile irtibatlandırarak yapmış idik arkadaşlar ile. Sonraları da başka mezarlarda tek odalı hatta kemerli yapılar bile gördüm, bunun da izahı, zengin ve başarılı geçen hayatın enstrümanları ile vedalaşamayan mevtanın arkasından değer verdiği eşya ve aletlerinin de hemen yanı başında yer almasının istenmesi gibi yapılmakta idi. Bazen de bir tepenin başında bir türbe edası ile organize edilmiş bir mezar görebilirsiniz adeta tepenin ya da dağın ıssızlığının bağrına çekilmiş bir münzevi yerleşkesi gibi. Anlaşılan o ki; Kırgızlar, kaybettikleri yakınları için hayatlarına mütenasip bir büyüklük, mimari tarz ve biçimde kalıcı yapılar yapılmasını yaygın olarak tercih ediyorlar ve sanki bundan da içten içe gururlanıyorlar. 2019 Kasım ayında arkadaşlar ile yaptığımız son seyahatte kendilerine de bahsettiğim ve yaptığımız bir kabristan ziyaretinde onların da gördükleri üzere benzer davranışlar devam ediyor idi. Daha önceki bir seyahatimde öğrendiğime göre; belki de Şamanizm’in etkisinin devamı niteliğinde, insanlar ölünce ruhları dünyayı terk etmezler bu nedenle bu tür yapılara sığınma maksadı ile gerek bulunmaktadır. Bilindiği üzere Kırgızistan İslam dini ile 9. Yüzyıldan itibaren tanışmış olup İslam’a davet burada yoğun biçimde karşılık bulmuş ancak yine bilindiği üzere İslam’ın süslü ve abidevi mezara karşı olmasına rağmen burada mezar yapımı eskisi gibi devam etmiştir, bunda artık dediğim gibi Şamanizm’in mi yoksa göçebe kültürünün mü etkisi vardır bilemem… Ağırlıklı olarak bugün de devam eden, oba ya da yurt çadırı ya da kurgan höyük biçimi mezar yapımı tercih edilmiştir, son ziyaret ettiğimiz kabristanda sıkça gördüğümüz yapılara benzer şekilde. Gerçi şimdilerde çok yaygın olmamakla beraber mezar taşlarına mevtanın fotoğrafını da yerleştirme işine rastlanılıyor tahminim bunun da Ruslarla temas neticesinde gelişmiş olduğu yönündedir. Bu kabil organize edilmiş kabristanların adeta tepede kurulmuş bir köy edası ile ölüler şehrini çağrıştırmaktadır.  Bazı mezarlarda ölen kişilerin büstleri ya da küçük heykellerini de görmek mümkün iken bazen ziyaretçilerinde oturup dua ya da gerekli ibadetlerini gerçekleştirmeleri için banklar bulunmaktadır.

Mezarlıkların “şeref tribünü” diye nitelendirilecek 2 mezarlık daha biliyorum, birisi Moskova’daki Novodeviçi Mezarlığı ve Paris’teki Pere Lachaise mezarlığıdır, gerçi burada sağlığında şeref tribününde maç seyretmemiş olanlar da bulunmakta olup çok yaygın bir kitleye tahsis edilmiştir. Devlet mezarlıkları gibi sadece çok önemli (dönemine göre değişen) şahsiyetlere ayrılmaz. Mesela Moskova’da Nazım Hikmet yatarken Paris’te Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya yatmaktadır. Bir de Kahire mezarlığı vardır ki; burası çok farklı bir hayatiyettedir. Kimine göre 1 milyon kimine göre 2,5 milyon insanın yaşadığı, her yönüyle şehir içinde mezarlık ya da daha doğru ifade ile mezarlıklarda organize olmuş şehircikler. Bu 3 önemli mezarlığı da görmüş birisi olarak bu satırları yazdım ve Kırgızistan’dakileri de görünce hep aklıma bunlar gelmektedir.

Hiç yorum yok: