Pazar, Temmuz 04, 2021

İSTİKLAL SÜVARİSİ ALİ RIZA AKINCI ve YAŞAR AKSOY

 

Araştırmacı yazar, Gazeteci Yaşar Aksoy büyüğümüz, “İstiklal Süvarisi – İzmir’in Kurtuluşu” isimli henüz yeni yayınlanmış kitabını 2021 yılı Nisan ayı ortalarında, sağ olsun imzalayarak takdim etti. Ben de hızlıca okudum, beni ziyadesi ile duygulandıran, düşündüren ve mutlaka not edilmeli dediğim noktaları stiker ile tespit ettim. Öncelikle belirtmek gerekir ki; “İstiklal Savaşı” üzerine her biri çok değerli hatırat kabilinden okunabilecek çok eser olup, bu eserler üst komuta kademesinde görev yapmış askerler başta olmak üzere, devlet adamları, ünlü gazeteciler, edebiyatçılar, yazarlar, şairler hatta yabancı ünlüler tarafından da kaleme alınmışlardır. Bu defa kademenin görece altında ve görece sıradan bir görevlinin gözünden ve aklından hülasa hatıratından, dönem itibari ile pek kolay rastlanmayacak şekilde tutulan yazılı hatırattan, Ortadoğu cephesinin güçler dengesi ve mevzilenmeleri, savaşın korkunçluğu ve dahası karşılaşılan olumsuzlukların bertaraf edilişi, bugün bile hala anlaşılamayan Ortadoğu kaygan zemininin Osmanlı’ya maliyeti, İstiklal Savaşının yokluklar ile var edilen zaferinin detaylarını aktarmış yazar değerli büyüğümüz Yaşar Aksoy. Değeri tartışmaz bir eser, önemli detaylar ve yaşanmışlıklar bugüne bile göz kırpıyor hala… Yaşar Aksoy’un yazarlığının 50. Yılına, İstiklal Mücadelesinin 100. yılına denk gelen bugünlere bile nadide çıkarımlar ve yol gösterimler arz eden Teğmen Ali Rıza Akıncı’yı da, bu vesile ile saygı ve minnetle analım… İstiklal Mücadelesini; “Kuvayı Milliye benim için destansı, rahmani ve ruhani bir istiklal alemiydi. Hala öyledir. Tam bağımsızlık ve devrim… Biz buna inanırız.” diye çok anlamlı ve derinlikli tarif yapan yazara “kalemin eskimesin” diyerek teşekkürlerimizi bir kez daha sunalım.

Babasının inancı nedeni ile kendisinin Askeri Rüştiye’de okuma arzusunun hilafına “İtilaf Fırkası taraftarlarının açtığı Medaris” denilen bir okula gönderilir, mezkûr okulda karşılaştığı devlet, asker ve de özellikle asri kıyafet aleyhtarlığı ve baskısı karşısında sıtkı sıyrılır ve kendince bir plan doğrultusunda hayatına son verme baskısı ile ailenin bariyerini aşar ve Medaris’ten ayrılır. Asker olma hayali ile evden kaçar Kuleli Askerî Lisesi hedeftir lakin kaçmak kolay mı, yakalanır eve döner. Ama arzu nihayetlenmeyince asker olmak adına, yol ve iz arama hiç bitmez. Asker olma adına her girişimi yapar ve nihayetinde bir gün yedek subay talimgahına kayıt yaptırma şansı doğmuştur. Ve artık askerdir.   

Ortadoğu cephesine yönelik bölümde hatırattan; “Akşam Şam’a harekât ettik. Şehirde Araplar yenilgimiz sebebiyle bayram yapıyorlar. Haber aldık, Sabo (veya Rado) köyünü düşman süvarileri işgal etmiş, çölü de İngilizlere yaltaklık yapan Araplar kesmişti. Müslüman Arap Aşiretleri, gavurlarla yani İngiliz Ordusu ile birleşmişti.”  ve “Bu bir ricatten ziyade panik idi, canını kurtaran kaptan halde idi. Emir Komuta dinlemiyor, kıtalar münferiden Şam istikametinde kaçmaya çalışıyor, rastlanan köylerde bulunan hayvan ve erzakla karnımız doyuruyorduk” … Falih Rıfkı Atay’ın “Zeytindağı” adlı eserini okuyanlar hemen anlayacaktır benzerlikleri… Bilindiği üzere “Zeytindağı” Kudüs yakınlarında bir dağ olup yazarın dahil olduğu Ordu Karargahının bulunduğu yerdir… Herkesçe gayet iyi bilinen ya da sadece bilmek isteyenlerce bilinen makus kader tecelli eder, Osmanlı bila kaydu şart teslim olur… Osmanlı itirazsız bir şekilde Ordusunu terhis etmiştir… Teğmen Ali Rıza Akıncı da terhis edilmiş olur, haliyle… Artık Konya’da bir tevkifhanenin müdürüdür o… Burada işgalcilerin düşük rütbeli komutanlarının bile, mülki idarenin başındakilere talimatlar yağdırdığını birkaç olaydan bahisle çarpıcı bir biçimde anlatır. Lakin, Ali Rıza Akıncı bir vatanseverdir, ülkeyi yönetenlerin işgalcilerin talimatı ile hareket etmeleri kanına dokunmaktadır. Gözü ve kulağı Kuvayı Milliyedir.

“Bir gün bir haber bomba gibi patladı. Beyşehir’de bulunan 7. Süvari Alayı, İstanbul Hükümetine isyan etmiş ve Mustafa Kemal’e iltihak etmişti. Akyokuş sırtlarını işgal etmişti. Hemen koşup Refik Bey’den vaziyeti öğrendik. Bana, doğru hapishaneye gidip orada mahpus olan Ilgın Kaymakamı’yla teşkilat kurmamı istedi. Koşup Demir Asaf Bey’in yanına geldim, lazım olan tertibatı almaya başladık.

O esnada vilayetten emir geldi. Geceleri hapishanede kalıyorum, jandarma takviye edildi. Sokaklarda ise aç insanlar milis yazılıyor, jandarma ve bazı askeri birliklerle ortaklaşa isyan eden alayın üzerine gönderiliyordu. Bizler şehirde büyük çapta propagandaya girişerek milli haysiyet ve istiklalimizi kurtaracak tek ümidin Mustafa Kemal Paşa olduğunu yayıyorduk.

Bir gece uykudan uyandırıldım. Nöbetçi gardiyan; “iki süvari geldi, sizinle görüşmek istiyorlar” dedi. İçeri aldırdım. Bir işaretle gardiyanı dışarı çıkarttım. Yalnız kalınca süvari erleri kıyafetli birisi kendisini tanıttı. 7. Süvari Alayı subayı Münir Yüzbaşı imiş. Heyecanımı zapt edemedim, adama sarıldım, onu öptüm. Derhal cebinden bir zarf çıkarıp bana verdi. Süvari Alay Kumandanı Yarbay Nazım Bey’in mektubu idi. Meğer içerde hapis Kaymakam Demir Asaf Bey kendine mektup yazmış, beni tanıtmış. Yarbay Nazım ise vatani göreve çağırıyor, Asaf Bey ile teşriki mesai yapmamı, hapishanede güvenilir milli hisleri yüksek olan mahkumlardan bir milis müfrezesi kurmamı, gerekirse kendilerine iltihak etmek üzere hazır bulunmamızı emir ediyordu.

15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkan Yunan ordusu artık ileri harekatlarla epey yayılıyordu. İstanbul Hükümeti, Kemal Paşa’nın milliyetperver hareketini memlekete ihanet olarak ilan etti. Onu idama mahkûm etti. Yunan ordusunun Padişahın emirleri ile hareket ettiğini, Mustafa Kemal Paşa’yı tenkil ettikten sonra geri döneceğini, Yunan Ordusunun Hilafet Ordusu olduğunu, ona kurşun atılmamasını ilanla milli hareketi baltalıyordu.”

Evet, Teğmen Ali Rıza Akıncı’nın rotası bellidir. O artık harici ve dahili bedhahların ittifakına karşı canı gibi sevdiği yurdunun bağımsızlığını müdafaaya yönelmiştir. Artık, Milletin düşürüldüğü bu fakruzaruret içindeki harap ve bitap durumu değiştirme vaktidir. 9 Eylül’de İzmir Vilayet Konağına, bağımsızlığın sembolü bayrağın çekilmesine kadar süren, İstiklal Ordusunun aç, susuz, uykusuz, beş parasız, çıplak atına semersiz binen, kuru peksimetten başka bir şey yemeyen, atı ve tüfeğinden başka hazinesi olmayanların destanıdır, mezkûr kitapta anlatılan… Yine ve yeniden teşekkürler Yaşar Aksoy…


Hiç yorum yok: