Cumartesi, Ekim 09, 2021

NURİ ERTAN’I OKUYORUZ

 

Çeşme’nin kaderini tayin ettiği konusunda yerelde ittifak edilen baba Kelami Ertan’dan sonra belediye başkanlığı yapan Nuri Ertan yaşadıklarını, öğrendiklerini, bildiklerini, yaptıklarını, yapamadıklarını, pişmanlıklarını yazmış ama doğal olarak kendi cephesinden… Ben; doğduğum, yaşadığım, anılarımın olduğu kenti 2 farklı dönemde yönetmiş ve “abi” diye bildiğimiz ve saydığımız bir büyüğümüz olduğu için imzalayarak lütfedip takdim ettiği kitabını büyük bir dikkatle okudum… Yüzlerce not aldım, yazdıkları, yazmadıkları, yazamadıkları, dikkat çektikleri, görmezden geldikleri, sevdikleri ve kızdıkları üstüne… Yeri ve zamanı geldikçe üstünde durmak üzere de arşivliyorum. Kitabının yayınlanması öncesi kendisi ile gazetem adına bir söyleşi gerçekleştirme kararı almamıza rağmen bir ve önemli tarafı ile pandemi şartları diğer yanı ile farklı meşguliyetlerimiz nedeni ile bu kararın gereğini gerçekleştiremedik. Belki de böylesi daha iyi oldu, çünkü sorularımın bir kısmının cevabı burada bulunmakta bir kısmının ise biçimi değişecek… Bakalım…


Gelelim kitaba; şekil açısından konunun uzmanı olmamama rağmen gereksiz, anlamsız ve bir hayli fazla tekrar söz konusu… Uzman değilim dedim ya; belki de bunda da bilemediğimiz anlayamadığımız bir muradı ve hikmeti söz konusu olabilir. Mesela; “bir şey ne kadar çok ve sık tekrarlanır ise akılda o kadar fazla kalır” gibi klasik politikacı yaklaşımı olabilir, bilemedim… Sanki biraz da plan harici, “aklıma geldikçe” ya da her güneş doğduğunda hatırladıklarım tarzı olmuş gibi… Lakin her şeye rağmen Çeşme’nin Kent Tarihine büyük katkıları olacağına inandığımdan ötürü çok kıymetli buluyorum bu çalışmayı, kalemine ve aklına sağlık diyorum… 

Nuri Ertan; bir politikacı olarak benim gözümde bir Demirel benzeridir, Süleyman Demirel, hem meslektaşım hem de uzun yıllar canım yurdumu dibine kadar katıksız yönetmiş birisi olarak, kendisini çok dikkatli ve özenli izlemiş idim. Kendisine yönelik bir hayli fazla ve derinlemesine eleştirim ve kararım oldu. Demirel’i her daim son derece akıllı, zeki, nüktedan, hazırcevap ve başarılı lakin son derece angaje ve taraflı buldum. O, ne olursa olsun sadece bir tarafa aitti. Mesela; Süleyman Demirel için denir ki; o, kendisini karşılayanlar ile tokalaşır iken, elini sıktığının yüzüne bakmaz, bir sonraki elini sıkacağının yüzüne bakar, elini sıktığı herkesin adını soyadını ve seceresini bilir… Bizim Nuri Abimiz de öyle, herkesi tanır, başta hemşerileri olmak üzere kendi ilgi ve bilgi alanına giren herkesin seceresini bir hayli detaylı bilir…       Mesela, Nuri Abi ile çok önemli bir konuyu konuşuyorsunuz, o görüşünü anlatır, mutabakatınız var ise muvafık iseniz sorun yok, muhalif iseniz kesinlikle dinlemez hemen yanında bir başkası ile alakasız bir konuyu konuşmaya başlar, artık siz yok hükmündesinizdir. Çünkü her insanda olduğu üzere kendisinde de ziyadesi ile eleştiriye kapalı bir durum söz konusudur.

Nuri Ertan; dönem itibari ile Turgut Özal döneminin tipik politikacısıdır, hani Turgut Bey misyonu gereği “devletin tüm vidalarının yerinden oynatıldığı” dönemi var ya, hani tüm kurumların, tüm kuralların, tüm kurulların, tüm kararların, tüm prensiplerin, tüm planların, tüm dengelerin kendi hikmeti mucibince “ben yaptım oldu” tarzı ile yepyeni bir boyut kazandığı dönem. Hatırlayalım o dönem, “istim arkadan gelir” tarzı ile birçok uygulama önce yaşandı sonra yasalaştı… Ne diyelim, bu bir tarz ve seçicilerinde hoşuna gidiyor galiba… Plansızlık planı… Bakın o dönem başarılı görünen ya da kabul edilen lakin bana sorarsanız da son derece başarısız olan benzer kişilikler ve uygulamalar söz konusudur. Bedrettin Dalan, Mehmet Altınsoy ve Burhan Özfatura gibi örnekleri incelersek ne demek istediğim daha net anlaşılabilir. Bu kabil uygulamalar çabuk lakin isabetsiz sonuçlar doğurmaktadır zaten doğurdu da. Nuri Abimiz de mesela önce yollar açtı sonra bu yollar imar planına uyduruldu, hatta hala uydurulamayanlar da bulunmaktadır.

Nuri Abimizin, en büyük yanılgısı da, etrafında sadece kendi gibi düşünenleri bulundurmasıdır. Düşünsenize yanınızda yüzlerce insan var ve hepsi de sizin gibi tıpa tıp aynı şeyleri düşünüyor, buradan yeni ve detayları iyi düşünülmüş ve hazırlanmış sonuçta da isabetli gerçekleştirilmiş işler çıkabilir mi, şüphesiz çıkar lakin çıkanlar da tesadüfü olur. Diğer taraftan iyi yönetici olmanın yegâne prensibi “yangına iyi müdahale eden” değil “yangın çıkmasını engelleyen” profil tercihidir, bilmem yeterince sarih oldu mu?

Şimdi mezkûr kitabın; Nuri Abimiz hakkında, tanıklıklarından, ilişkilerinden, birlikteliklerinden, yaşadıklarından yola çıkılarak hatırat yazanların aktardıklarından bakınca ve o günleri hatırlayınca gerçek manada çok şey yapılmış gibi görünmektedir. Lakin benim görüşlerimi okuyan herkese önerim, bir A4 kâğıdı alıp ortasından bir çizgi ile çizmeleri ve deyim yerinde ise tam da günah ve sevap kaydı yapan melekler benzeri bir adalet ile sağ tarafa sevapları sol tarafa da günahlar yazılsın. Sevaplar hanesine yazılacak şeylerin sayısal çokluğu hayret verici derecede olacaktır hiç tartışmasız… Okullar, hastaneler, yurtlar, kurslar, camiler, burslar vb gibi kişisel hamiyetler, lütuflar, iyilikler ve bağışlar teşekkürle yad edilmeli ve bu kabil uygulamaların nadide örneklerinden biri sayılabilecek Nuri Ertan Abimiz de esasen hepimiz tarafından ziyadesiyle şükran ve takdir ile anılmaktadır. Lakin konu; memleket ve kent yönetimi olunca, kamu adına, kâğıda yazdığımız sayısal iyiliklerin çokluğundan ziyade kazandırdığı ya da kaybettirdiği ya da kaybedilenlerin telafisinin olup olmadığı gibi ağırlıklarından bakarak puanlandırılmalıdır. Şimdi sevap tarafına yazacağınız, uluslararası müzik yarışmalarından, Çeşme Tarih Seminerlerine kadar birçok uygulamanın sevaplarını; Osmanlı Rus Savaşı batıklarının bir inat uğruna, asla telafi edilemeyecek bir şekilde dolgu altında kalmasının günahı silecektir. Bu konu ile ilgili benim değil Çeşme’nin ekabirlerinin yazdıkları yazılar, müracaat dilekçelerinin birer kopyası Yeni Çeşme Gazetesi arşivindedir.

Bitirirken; ben şahsen Nuri Ertan’ı çok sever ve takdir ederim. Şahsi olarak ciddi manada yardım ve iyiliklerini de gördüm ki bunları birer sosyal deney babında ileriki günlerde yazmayı planlamaktayım. Ama benim doğduğum, benim yaşadığım kenti yöneten birisi olması hasebiyle de çağdaş kent yönetim anlayışı hilafına uygulamalarını da kıyasıya eleştiriyorum. Bu baptan da kimse böyle oluyor olması hasebiyle alınmasın, gocunmasın, “yahu iyi şeylerini de neden söylemiyorsun” demesin, kent yönetimi adına yapılan iyi şeyler, hukuk, kurul, kurum, kanun, kural, ahlak ve vazife adına zaten yapılması gerekenlerdir, bizim derdimiz yapılmaması gerekenler üstüne kalem oynatmaktır. Mesela yere göğe sığdırılamayan ilk dönem başkanlığı sırasında zabıtaların plajlarda üstsüzlere (topless) müdahalesini şimdilerde kimse hatırlamamaktadır. Evet, kişisel hayatın tanzimi ile ülke ve kent yönetimin karıştırılmadan değerlendirilmesinin de öneminin anlaşılacağı günler temennisi ile…  

 


Hiç yorum yok: