Giyim kuşam edinmenin yegâne yolunun sadece terzilere uğramaktan geçtiği dönemin sonuna yetişmiş bir neslin ahfadı olarak, Çeşme’de zamanın en önemli terzilerinden biri olan Terzi Çetin Barbaros büyüğümüzün dükkânı ve ustası-kalfası arkadaşımız Hasan Cengiz’i büyük bir saygı ve sevgi ile yad ediyorum. Esasen; ben yaşayarak, gözlemleyerek geçirdiğim, Çeşme’nin o ticaret dönemi üstüne, ayakkabıcılar, berberler ve terziler başlıklı birer yazı dizisi hazırlayarak, bir kayıt düşmek arzusundayım… Bu yazının da bir başlangıç olması dileğiyle… İşin de çok kolay olmadığı yeterince sarihtir. 3.500 nüfuslu Çeşme’nin, hem de Canım Yurdumun o ekonomik şartlarında, 8-10 berber, bir o kadar terzi ve bir o kadar da ayakkabıcı esnafının hem de ziyadesiyle hayat idame ettirme hikayesinin kaleme alınması gerçekten kolay değildir diye düşünüyorum. Ama denemek istiyorum.
Terzilik;
bir zamanların önemli ve bir o kadar da prestijli mesleğidir, “altın makas”
sözleri ile ifade edilecek kadar hem de. Sadece altın makas mı, altın bileziktir
aynı zamanda, sitayişle bahsedilen. Ticaretin, mesleğin önderi durumundaki
insanların yanında, usta-çırak ilişkisi çerçevesinde geliştirildiği dönemdir
söz konusu… Patronların bile “usta” diye anıldığı dönemdir, ustalığın
patronluğu bile bastırdığı yani. Böyle olunca da “çırak” seçim ve tayini de çok
kolay olmasa gerektir. Konumuz babında, usta terziler, çıraklık talebiyle
yanlarına gelen herkesi hemencecik bu post için kabul etmezler,
seçiciliklerini, çırakların ya da çırak adaylarının, el yatkınlığı, göz
keskinliği, titiz ve özenli çalışma itiyatı, sabır, sebat ve rıza gösterme
mahareti ile iğne, iplik, makas, mezura, kömürlü ütü kullanma konusundaki
hassasiyetleri muvacehesinde değerlendirir ve tayin gerçekleştirir idiler. Çeşme’mizin
dönem itibari ile itibarlı terzilerinden “Tüccar Terzi Çetin Barbaros”
Abimizin bu baptan tayin ettiği, arkadaşımız “Hasan Cengiz” biraz önce bahsettiğim
çetin sınavdan alnının akı ile geçerek mesleğe devam etmiştir. Balıkçı Eşref
Cengiz Abimizin mahdumu Hasan da “eti senin kemiği benim” düsturu ile teslim
edildiği terzihanede uzun yıllar hakkını vererek ve alarak çalıştı. Hasan;
sonradan Celal ve Bilal kardeşlerini de çırak olarak yanına almış ve Celal
kardeşimiz halen Çeşme’mizde bu mesleğini büyük bir şevk ve disiplinle devam
ettirmektedir.
Çıraklık,
öyle kolayca anlatılacak ve küçümsenecek bir statü değildir, dükkâna ustadan
önce gelmek esas olmakla birlikte, dükkânın temizliği, ütünün külünün atılması,
yeni kömürün yakılması ve ütü için hazırlanması, dahası usta gelmeden önce
çayın hazır edilmesi… Şüphesiz bunlar bedeli mukabili yapılan işin tarifinde
olmakla birlikte ustadan alınacak bir aferin, bir bravo, morali ve çalışma
şevkini ciddi miktarda artıran bir yaklaşım olmuştur her daim… Hem de
çıraklıktan, ustalığa, kalfalığa ve belki de patronluğa giden yolun bazen 10-15
senelere yayıldığını düşünürsek, sürecin ne denli zor ve meşakkatli olduğu
anlaşılır.
Terzilik; önemli bir zanaattır, kumaş sektörü ile tüketici arasında oluşan sürecin, iğne, iplik, makas, dikiş makinesi, düğme, ütü, kömür, dikiş yüzüğü, kumaş çizim tebeşiri, çizim cetvelleri, mezura, vs gibi ara sektörleri de canlı tutan ana faaliyettir. Şimdilerde artık birkaç eksiği ya da birkaç fazlası ile sektörel dağılım korunuyor olsa da tüketicinin giyim-kuşam tercih ve temininde köklü değişiklikler olmuştur. Sektörün artık endüstriyel seviyesi mucibince, makineleşme, seri üretim, ucuz fiyatlar, bol ve yaygın seçenek, kolay ulaşım ve ulaştırma, nakliyat, markalaşma ve marka zincir mağazaları, sınırsız ve benzersiz sayıda üretim ile kapitalizmin doruğuna ulaşmıştır. Lakin kapitalizmin ince fikrinin tilki zikri muvacehesinde artık alınan ürünlerin eskisi gibi uzun ömürlü olmayışı, renklerinin kalıcı olmayışı başta olmak üzere vs gibi ürün eksiklikleri herkesi birer amansız tüketim makinesi haline dönüştürmüştür. Hele hele internet üzerinden satışların öne çıkması ile tüketim patlamasına dönüşmüştür… Artık, evlerde dikiş dikmenin öneminin çok gerilerde kaldığı döneme girilmiştir. “Her genç kızın hayali Zetina dikiş makinesi” spotlu reklamlara ihtiyaç kalmamıştır. Bir tarafı ile subliminal mesaj tadında, evlerde biçki-dikiş işlerinin patronu “kadındır” motivasyonunun sonuna gelinmiş iken diğer yanı ile de kendi kendine yeten hayattan başkasına yar ve yaren olma evresine geçilmiştir. Kapitalizmin bu evresinde konfeksiyon devreye girer, üretim, kar ve sermaye temerküzü sıralı kuralı için artık müstakbel ve muhtemel terziler ve kalfaları konfeksiyon mağazalarında satış elemanı olurlar. Gerçi şimdilerde giyimde estetik tercihi yapıp karşılığının ödenmesinde sorun yaşamayanlar ve zaman sınırı olmayanlar hala terzilerde dikim yaptırırlar. Standart ve sıradan hatta herkesin giymiş olduğu tarzı tekrarlamak istemeyenler “modacı” adı verilen şimdiki terzilerin kapısının eşiğini fazlaca eskitirler. Hele şimdinin terzilerinin, büyük büyük konfeksiyon atölyelerinde arka arkaya dizilmiş dikiş makinelerinin başında ömür tüketmeleri, bir tarafı ile insanın yaratıcılığı, özgünlüğü ve bireyselliğini yok ederken diğer taraftan hız kazanıp kalite yitirmesine neden olmaktadır.
Tüccar Terzi Çetin Abinin dükkânda, omzunda mezura, gözünde yakın gözlüğü, o meşhur kara kaplı ölçü defterine bakıyor pozu halen aklımdadır. Bu vesile ile kendisini büyük bir saygı ve minnet ile anıyorum. Belki de terzi olmanın haklı bir yansıması ile kendisi hep bir jilet gibi giyinen görüntü verirdi, en azından ben öyle görürdüm.
Aynı zamanda iyi arkadaşımız olan Hasan ise, dikiş makinesi başında, ki o dönem makineler daha elektrikli değil ayak marifeti ile bir öne, bir arkaya istenilen hıza uygun vaziyette pedala basılarak çalıştırılır iken verdiği görüntü ile halen aklımdadır. Hasan’ın artık kalfalık aşamasında, kumaşı, çizmek ve kesmek üzere dükkânın o amaca matuf hazırlanmış masasına yatırır iken kumaş ile teması, eldeki çizim aletleri ve çizim sabunu-tebeşiri ile ölçü defterine bakarak işaretleyip çizmesi, terzi dükkanına has büyüklükte ve ağırlıkta tasarlanmış oldukça da keskin makas ile işaretlenen yerlerinden kesmesi, işine verdiği öneme binaen olsa gerek hayatının en ciddi görüntü verdiği anlar idi. Genel manada terzi makası pek bir namlıdır, ağırdır, keskindir, kesme kolu uzundur amma lakin esasen de “oduncu” ile aralarındaki uydu uymadı muhabbetine istinaden pek bir ünlüdür.
Ölçü alınması aşamasında, klasik ölçü noktalarının ölçülerek ölçü defterine kaydedilmesi yanında pantolon ölçülerinde, bacak aralarının ön tarafına gelen noktada gerekli boşluğun, sağa mı yoksa sola mı bırakılması sorusu hep bir şamata gerekçesi olmuştur.
Terzilerde berberler gibi “elleri işte, gözleri oynaşta” misali hem son sürat hem de otomatikmişçesine elleri kıvrak bir şekilde iğneyi kumaşın içinden bir operatör titizliği ile geçirirken bir yandan da yaptığı işten hiç kopmadan çok farklı bir konu üstüne otomatik tüfek misali kelam ederlerdi.
Bu
vesile ile bir kez daha artık hayatta olmayan büyüklerimizi ve arkadaşlarımızı
saygı ve özlemle yad ediyorum.
1 yorum:
Bir Osmaniyeli olarak Cesme Zanaatkarlari adina bu ahde vefa dolu yazin icin tesekkür ederken. Bizzat Cesmeli olupta marifet taltife degerdir diye düsünmeyen buraya bir tesekkür yorumu yazmayan öteki (malum sahis basta) Cesmelileri kiniyorum, Ayrica sonra bakacaaam eger Blok yazari bu özgür yorumu onaylamazsa onuda kinamaya hazir bekliyeceem.
Yorum Gönder