Cuma, Aralık 24, 2021

UMUTLAR YARIM KALDI ARİSTONİKOS

Tarihte ayaktakımlarının otoriteye karşı ilk isyanın ateşli önderi olarak bugüne kadar Roma’lı köle “Spartaküs”ü biliyordum. Lakin; Yazar Ahmet Vasfi Pekin’in “Tarih boyunca Batı Anadolu’da isyanlar ve Direnişler” adlı kitabını okuyunca gördüm ki, tarihteki ilk köle ayaklanmasına önderlik eden kişi “Aristonikos” imiş, öğrendim…Evet; zaman zaman sosyal medyada paylaştığım bir söz var “dikkat kitap okumak cahilliğinize zarar verebilir”, okumanın burada da durumu izah edici rol aldığını gördük…

Bilindiği üzere; Spartaküs, M.Ö. 109 tarihinde Trakya bölgesinde doğar, Roma Ordusunda asker olarak görev yapar iken “üstlerinin bir savaş sırasında savaş dışı insanlara saldırması” emri karşısında verilen emre karşı çıkar, bu nedenle hemen “köle” statüsüne geçirilir. Evet, kayıtlara geçmiş ilk ahlaksız ve acımasız emre itiraz olarak tespit edilen bu durum ne yazık ki hala emir ile çalışan taifeye misal teşkil etmez. Uzatmayalım, Spartaküs, köle ve yoksullardan oluşturduğu ve giderek büyüyen bir ordu ile Roma İmparatorluğuna “eşit ve hür insanlık” talebi ile isyan eder, Roma Cumhuriyeti’nin yönetimini kökten sarsan bir direniş gösterirler, lakin kalıcı olmak mümkün olamaz, bu ayaktakımı gücünün üstüne dönem itibariyle inanılmaz güç ve boyutta bir ordu gönderilir, 10.000 kişiye yakın ordusunun tüm mensupları teker teker öldürülür ve çarmıha gerilir. İsyan bastırılmıştır gayri, muktedirlerin gözü aydındır gayri…

Evet, tarihin kaydettiği bu direnişin öncesinde “Ege Coğrafyası” yine kölelerin, yoksulların hülasa ayaktakımının dizginlenmiş, bastırılmış öfkesinin önüne düşerek isyan ateşinin yakılmasına da şahitlik etmiştir. Kölelerin bu ayaklanmasını, kendilerinden sonra gerçekleşen diğer ayaklanmalardan farklı kılan yegâne taraf ise kölelerin önüne düşen, bu sefer kraliyet mensubu bir kişi olması sebebi iledir. Bu kalkışmanın Spartaküs ile benzeşen tarafı ezilen kesimleri, köleleri, yoksulları, topraksız köylüleri örgütleyen olmakla birlikte en önemli farkı ise örgütleyenin bu kez örgütlenenlerden farkı Krallık iddiası olan birisidir esasen de güçlü kral II. Eumenis’in oğlu olmasıdır. Yani bu kez artık ayaktakımlarının önüne düşen bir Kral oğludur.

Dönemin bölgede en güçlü şehir devleti Pergamon Krallığı etrafı, Bitinya, Kapadokya, Galatlar ve Makedonya Krallıkları tarafından çevrili alanda Roma İmparatorluğu ile iyi ilişkileri çerçevesinde refah ve huzur içinde yaşıyor ve bu iyi ilişkilerin verdiği ya da sağladığı özgüven ile de komşuları üstünde etkinlik ve üstünlük temin ediyor. Her daim olduğu üzere “dünyada yaslandığın güçlü devletlerin yüzü suyu hürmetine ülkende saltanat yürütürsen, ülken üstüne sonuçlar doğacağını da bilmen gerekir” prensibi burada da çalışır. Pergamon Kralı, birtakım iddialara göre Roma İmparatorluğu tarafından cebren ya da hileler ile kandırılır, diğer taraftaki iddialara göre de bölgede emsali görülmemiş galibiyetlerin mümessili mezkûr imparatorluğun dahili iktidar sahipleri ile gaflet ve dalalet arası hıyanet karışımı bir vasiyet sonrası yok olma noktasına getirilmiştir.

Yakınlarda; eski Kültür Bakanlardan Suat Çağlayan’ın kaleme aldığı ve İZELMAN A.Ş kültür hizmeti kapsamında yayınlanmış ve Genel Müdür meslektaşım Burak Alp Ersen tarafından tarafıma gönderilmiş “Aristonikos” adlı tarihi gerçekler eksenli romanını okudum. Çok akıcı, yalın ve esasen de öğretici en azından öğrenme çabasındakilere kapı açan bir kitap… Aristonikos, Roma İmparatorluğu tarafından dayatılan vasiyet kurallarını tanımaz ve hakkı olduğu kraliyet tahtının kendisine verilmesi talebi ve ülkesinde herkesin özgür ve eşit olacağı vaadi ile kölelerin ve yoksulların önüne düşerek “Güneş Ülkesi” kuracağız diye isyan başlatır. İsyanın üssü İzmir’in Çiğli ilçesi yakınlarındaki Leukai kenti olup dönemin yegâne tuz işletmelerinin bulunduğu merkezdir. Tuz işletmelerinin çokluğu köle çokluğu ile neticelenmektedir. “Pergamon bir Güneş Ülkesi yani Heliopolis olacaktır! Nasıl ki güneş herkese ışığını eşit gönderir, kuracağım yönetimde güneş kadar adaletli davranacaktır tüm Pergamon yurttaşlarına” sözü ile başlayan ayağa kalkış ne yazık ki, yenilgi ile sonuçlanır ve umutlar yarım ve yarına kalır…

Evet, dün de, bugün olduğu üzere, Ege temsiliyeti açısından “özgürlüklerin Toprağı”dır. Ege halâ “Güneş Ülkesi” ülküsünün capcanlı yaşadığı yer olup bu uğurda verilen savaşlar, yiten hayatlar konusunda daha çok bilgi ve belge incelemek isteyen olursa yazar Ahmet Vasfi Pekin’in “Tarih boyunca Batı Anadolu’da isyanlar ve Direnişler” adlı kitabına müracaat edebilirler. Evet, yola “Öyle bir ülke kuracağım ki orada kölelik olmayacak; herkes eşit, özgür ve kardeşçe yaşayacak” der isen, dün de, bugün de, yarın da dünyayı yöneten, yönlendiren bir avuç muktedir ve saldırganın hedefi olursun, nitekim de öyle oluyor… Ama şurası muhakkak ki, fizik bilimi burada da katıksız ve ödünsüz devrededir…

Ancak, tarih, ne yazık ki, “öğretilmiş çaresizliği” Aristonikos’un da karşına çıkarır ve korkarım ki insanlık var oldukça da etkili olacak bir tirat kulakları çınlatır. Evet, Aristonikos’u hedef alan köleler arası konuşmadan… “Köleliğimize son vererek bizi özgürlüğe kavuşturdun ama şimdi de iş bulmakta zorluk çekiyoruz. Köle iken dayak yiyorduk ama yemek de yiyorduk. Şimdi ikisi de yok.” diyerek çaresizliğin çıkmazını tespit ediyor, “Köleler, her şeyin bir anda olacağını düşünmüş, ama gerçekleşmeyince yeni bir savaşa katılmamak için yan çizmeye başlamışlardı. Onlar için özgürlük kavramı ancak karınlarının tok olduğu durumda anlam kazanıyordu.” diye de devam ediyor, yazar… Yazar burada, kimilerine göre çaresizliğin çaresizliğine yaslanıyor kimilerine göre de durum tespiti yapıyor… Anlayanın nasıl anladığına göre bir durum, yani ve hülasa…

Hele yenilginin ardından; Aristonikos’un yareni ve yoldaşı dönemin önemli feylesofu Blossius ağzından; “Benim de en büyük kahramanımdı, Güneş Ülkesi Ütopyasını gerçeğe dönüştürebilecek bir kahraman! Bundan sonra benim için de Güneş Ülkesi olmayacak. Dünya eşitliğin, adaletin ve özgürlüğün olmadığı bir yer olmaya devam edecek.” seslenişi ve serzenişi var ki, taaa tarihin derinliğinden bugünlere seda mealinde… Nihayetinde, tarih boyunca olduğu gibi bugün de, tüm ezilenlerin umudunun sembolü olmaya devam eden başta Spartaküs olmak üzere Aristonikos ve onların tüm takipçilerine bir selam çakarak, yazımı sonlandırıyorum. 

 

Hiç yorum yok: