Cumartesi, Şubat 26, 2022

OKUYUCUNUN KATKISI ve OKUYUCUYA KATKI

Yazılarımı okuyanlar bilir; “Yeni Çeşme Projesi”ne karşıyım ve de ne olursa olsun karşı durmaya da devam edeceğim. Hani bazıları gibi önce karşı çıkıp sonra bazı gelişmeler (!!!) karşısında çark edenlerden olmadım. Kişisel görüşüm o ki, Çeşme’nin artık büyümeye değil mevcudun kalitesini iyileştirmeye ve arttırmaya ihtiyacı vardır. Artık, daha kaliteli yeşil alan, daha kaliteli ve halka açık plajlar, daha kaliteli yollar, daha kaliteli içme suyu, daha kaliteli atık su defi, daha kaliteli arıtma, daha kaliteli turizm, daha kaliteli ulaşım, daha az propaganda, daha az nobranlık, daha az tepeden bakma, daha az mal muamelesi yapılması, vs vs istiyoruz. Mesela hala denize derin deşarj adı altında “fosseptik” muamelesi yapılıyor olması şahsen beni çok rahatsız ediyor… Senin, daha kocaman alanların atık suyunu toplayamadığın bir sahada, yeni yerleşimler açmanı ya da yaratmanı biz istemiyoruz, kimin istediğini ise iyi biliyoruz. Ne diyor Mustafa Kemal Atatürk; “Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.” Bilmem anlaşılabiliyor mu? Aslında Milletin sessiz olduğuna bakıp bunların hepsini de yediğini yuttuğunu düşünenler elbet bir gün yanıldıklarını anlayacaklardır. Gazetemize bizzat gelerek duruma muhalefetlerini açıklayan ya da yolda karşılaştığımızda tepkilerini belirtenlerin ya da telefonla arayıp artık yeter diye sızlananların sayısını biz biliyoruz. Yarın sizlerde öğreneceksiniz emin olun… Yok öyle ben yaptım oldu, nobranlığı, hoyratlığı… Mesela çok yeni öğrendim farklı farklı bir sürü grup kendini çevreye adamış gönüllü farklı farklı avukatlara vekaletler vererek her türlü hukuki yolu kullanma iradesi buyurmuşlar. Aaaa bizi yönetenler bunu küçümser, azımsar, yok sayar, o da kendilerinin takdiri… Daha önce bu kabil eleştirilerimi sıraladığım yazıma, çok değerli emekli öğretmen bir okuyucumun katkılarını da ilaveten aşağıda aktarıyorum…

“Çeşme projesine ilişkin olarak konuya yüksek bir hâkimiyetle yaklaşıp ortaya koymuş olduğun son derece kapsamlı somut veri ve gerçekçi irdelemelerle yaptığın değerlendirmeler, benim için çok aydınlatıcı ve uyarıcı olmuştur, bunun için hassaten içten teşekkürler ediyorum; umarım ve dilerim ki, tüm Çeşme’de yaşamakta olanların bu gerçekler akıllarında yer eder, kulaklarına küpe olur.

“Konuya ilişkin aydınlatıcı bilgilerden yararlanarak zevkle okudum sevgili Ruhi Beyciğim. Aklına, bilgine, birikim ve zengin donanımın için kıvanç duydum. Elin, emeğin, kalemin dert görmesin. Sevgi, saygılar, selamlar. Sağlıkla kal.”

“İzmir’i Seyretmek” başlıklı yazımı okuyanlar Angelico Maria Müller adlı bir gezgin din adamının İstanbul’dan gelen bir gemi ile İzmir Körfezine girişteki bakışı ve İzmir’de kaldığı sürece tanıklıklarından yazdığı anılarında bakın neler anlatmış idi. Smyrna yıkık amfiteatr, kale ve birçok başka kalıntı temelinden anlaşılacağı gibi muazzam büyük ve şahane bir şehir olmalıydı. Bugün ise öyle görünüyor ki, Eski Smyrna’nın değil yarısını, ancak onun bir gölgesini görüyor olmalıyız. Buna karşın, hem Avrupalı hem de Doğulu tüccarların ticaret ve dolaşımları nedeniyle tüm Levant’taki en ünlü liman ve ticaret şehridir. Dış limanda demirliyken, irili ufaklı birçok teknenin yanı sıra 70 kadar Fransız, Galli, Hollandalı, İngiliz ve daha birçok başka ülkeden gemi saymıştım. Karayolu ile yılda üç kez, Şubat, Haziran ve Ekim’de doğudan-İran-Moğolistan ve Çin’den gelen kervanlar bazı dönemlerde İzmir pazarında 4-5 bin devenin aynı zamanda buluşmasına neden olmaktadır”

Gerçi mezkûr anıları kaleme alanın fahiş bir hatası da var; “Smyrma dışında bir başka Smyrna daha varmış ve diğerinden 20 saat uzaklıktaymış” diyerek işliyor bu hatayıŞüphesiz saat tarifinde ya da tercümede bir hata varsa söylenebilecek bir şey yoktur. Gerçi bir başka kaynakta mezkûr seyyahın bu görüşünün değerlendirilmesinde, 20 saat yerine “20 stadion” gibi bir mesafeden bahsediliyor ki o da eski Yunan’da bir uzunluk ölçüsü olup yaklaşık 185 mt ye ve de toplamda da 3,5 km. lik bir mesafeye tekabül ediyor ve körfezin tam doğusunda yani şimdiki Bayraklı civarında olan eski kent kastediliyor olabilir. Değerlendirmeler muhtelif, gerçek tek…

Mezkûr din adamı seyyah bir başka yerde ise; “Şehir ulus zenginidir. Yani bugün 80.000 Türk, 2.000 Yunan ve Ermeni, bir o kadar da Musevi bulunuyor. Büyük ticaretle uğraşan, her ulustan ve inançtan dinlerini özgürce yaşayabilen Frenk veya Avrupalı Hıristiyanların sayısı az değildir. Türkler’in 20 camisi, Museviler’in 7 sinagogu ve okulu. Yunanlılar’ın 2, Ermeniler’in 1 ve biz Latinler’in 3 kilisesi vardır… Türkler, Yunanlılar, Ermeniler ve Museviler; hepsi şehrin yüksek kesimlerinde otururlar. Biz Avrupalılar ise, aşağı kısımlarda, deniz kenarında uzun bir sokakta oturmaktayız. Tüm uluslarımızın burada konsoloslukları ve temsilcileri vardır.” diyerek nüfus dağılımı ve dini harita ile diplomatik ve ticari ilişkiler üstüne de gözlemlerde bulunuyor.

Bu yazım üzerine; yine herkesi ve her konuyu yakından, dikkatli ve derinlemesine takip eden emekli öğretmen okuyucum bakın nasıl bir değerlendirme yapıyor.

İzmir üstüne Batılı seyyah din adamının dedikleriyle bezeyerek çektiğin fotoğraf tam bir İzmir güzellemesi. Ama yerinde haklı bir güzelleme Allah için. Pazar yerinde aynı anda 5000-6000 devenin bulunduğu, en batıdan en doğuya Çini’ne Maçin’ine bin bir türlü envai çeşit emtianın giriş-çıkış yaptığı bir ticaret ve liman kentinin toplumsal hayatında oluşmuş etniksel, inançsal haritanın rengarenk harita, kimilerinin gözünde “Gavur İzmir” ise; bu öylelerinin aslında göz kamaştırıcı bu ‘İnci’ye karşı hasetliklerinin eseri olduğunu; aynı zamanda bunun, insana ve hayata dair şaşı bakıştan kaynaklanan çağdışı bir İLKELLİĞİN ve bir yerde de ÇARESİZLİĞİN sonucu olduğunu göstermez mi?”

Emekli öğretmen okuyucumuz, son dönemde artan bir şekilde okumaya ve yazmaya daha fazla zaman ayırdığını beyan ettiği yazısında inanılmaz bir nezaket ve üslup dahilinde, okuduğu yazılarda yazım hataları, imla kural ihlalleri üzerine fazlaca hassas olduğunun altını çizmektedir. Eleştirilerinde üslubunun kalitesini işaret eden şu cümlesi ile bitiriyorum.

Ruhi Çilek üstadın, vaktiyle Doğu Ekspresi’nin Anadolu’yu boydan boya kat ettiği yollar misali süzülerek uzayan giden yollar misali cümleleri nasıl ucunu kaçırmadan kurup beşer edebildiğine bir kez daha şaşırdım, açıkçası…”

Sonuçta; İzmir’e hakaretamiz “Gavur İzmir” diyenlere de, Yeni Çeşme Projesi ile Çeşme’ye Çılgınlık yapılmasına da karşıyız ve istemiyoruz. Nokta…


Hiç yorum yok: