Cumartesi, Mayıs 07, 2022

AKP NEDEN KAZANIR CHP NEDEN KAYBEDER

BİRGÜN Gazetesi yazarı; Ateş İlyas Başsoy tarafından 2009 yerel seçimleri deneyimi ve 2011 genel seçimleri üstüne öngörüsü şeklinde özetlenebilecek, “AKP neden kazanır? CHP neden kaybeder?” adlı kitabını okuyorum. Ne yazık ki çok geç fark edip okuduğumu itiraf etmem gerekir lakin bunun da bir hayrı oldu çünkü üstünden bunca yıl geçince değerlendirmelerin isabet ve ıskalama oranlarını daha serinkanlı ve sindirilmiş olarak görmekteyiz.

Seçmen tercihleri üzerinde son yıllarda hayli sık duyduğumuz “algı yönetimlerinin” etkisi üzerine, anlayabildiğim kadarı ile ciddi birikimleri vardır yazarın ve yazar aynı zamanda hayli başarılı bir reklam firması yöneticisi olup piyasayı ve sahayı yakından izlemekte ve bilmektedir. Yani, işin hem mektepli olup fenni hem de alaylı olup ehli tarafında ve durumundadır, yapılan analizler, öngörüler ve uygulamalar kendisini haklı göstermektedir, anlatılanlara bakılırsa.

Öncelikle; katıldığı tüm seçimleri kazandığını tespit ettiği AKP’yi, CHP’nin hiç iddiası olmadığını belirttiği Antalya yerel seçiminde doğru strateji ve taktiklerle mağlup ettiklerini söylüyor. Bu mağlubiyetin en önemli basamaklarını ise, kavgacı bir tutum izlemeyen CHP adayının hâlihazırda Belediye Başkanı olan AKP adayını bile ziyaret eden, rakip parti hükümetinin başına “Başbakanım” diye hitap eden ama özellikle de sadece ve sadece kendi projelerini öne çıkaran genellikle karşı tarafın icraatlarını söz konusu yapmayan bir tutum izler. Çünkü tespiti yapıldığı üzere “Selim Türkhanlar” sadece icraat ve projelerle ilgili olan apolitik bir kümedir ve hedeftir. Yazar bir röportajında, Selim Türkhanları şöyle tanımlıyor. “Gündelik hayatıyla meşgul vatandaş. Pragmatik ve Makyavelci. Kolaycı ve sonuç almayı arzu eden birisi. Son 10 yıldır hızlı çözümler üretip günlük hayatını kolaylaştıranlara oy verdiğini düşünüyor. Tereddüt etmeden AKP’yi destekliyorlar çünkü duble yolları, yeni gökdelenleri seven, hastahanelerde iyi muamele görmek isteyen Selim Türkhanlar sistemin 10 sene sonra çökebileceğini umursamıyorlar. Şimdiyi yaşıyorlar”. Yazar; Recep Tayyip Erdoğan’ın Selim Türkhen’ı nasıl ikna ettiği sorusuna ise şu şekilde cevaplamaktadır. “Bunlar kararsız değil, siyasetsiz. Onlar bu röportajla, bu kitapla falan hiç ilgilenmiyor; televizyonda dizi izliyor, maçları takip ediyorlar. Siyasi olmayan kararlarla oy veriyorlar. Erdoğan, Selim Türkhan Partisi (STP) ile koalisyon yapmak için onun yanına hizmet, yatırım, büyük Türkiye gibi bir takım şeyler koyuyor ve o insanları cezbediyor.” Yine bir başka yerde; “Selim Türkhan, bir esnaf (veya memur veya işçi veya patron veya işsiz). Karısı öğretmen emeklisi. Büyük kızı üniversitede okuyor, oğlu da üniversite sınavlarına hazırlanıyor. (her biri için ayrı ayrı veya’lar üretilebilir). Selim Türkhan’ın her cümlesi son derece emin çıkıyorsa da, yine her cümle siyaseten akıl almaz çelişkiler içeriyor. Bunların Selim Türkhan için hiç önemi yok. O aynı anda hem milliyetçi, hem dindar, hem modern, hem laik ve en önemlisi hem de bunların hiçbiri olabilir. Selim Türkhan Türkiye’nin orta sınıfı, zengini veya yoksulu olabilir. O, eşimiz, dostumuz, kardeşimiz, ebeveynimiz olabilir. Selim Türkhan, AKP’nin büyük oranda ikna ettiği ve diğer partilerin hemen hiç ikna edemediği, siyasetten ayrışmış “kendi halinde” erkek ve kadınların sembolü. Siyasi söylemler, siyasi kavgalar, siyasi doğrular veya yanlışlar Selim Türkhan için belirleyici değil. O bu konuları fazlaca dinlemiyor ve taraf olmuyor.”

Kitap ve seçim ve özelde de Antalya seçimleri üzerine; Gazeteci Ruşen Çakır, enteresan bir değerlendirme yapıyor; “Kuşkusuz birçok kişi, “çatışma” yerine “istikrar”ı temel alan, ideolojik konulara hiç ama hiç girmeyip sadece projelere yaslanan böylesi bir kampanyayı “solcu” değil “sağcı” bulabilir. Ama Antalya örneği, CHP’nin kemikleşmiş tabanının dışına açılmasının, kerametleri kendilerinden menkul bazı sağcı, ulusalcı vb. isimleri transfer etmekle değil söylemini yeniden düzenlemesiyle mümkün olabildiğini bizlere gösteriyor”

Seçmenleri partilere göre dağıtır iken; öncelikle, “çekirdek taban” ve “eklemlenen taban”  ve “kararsızlar” diye tasnif etmektedir, yazar. Esasen kararsızlar kümesini de bu çalışmalar ile birlikte Selim Türkhan kimliğinde “apolitik” kişilerden oluşan ve yine kendi deyimi ile STP (Selim Türkhan Partisi) adı ile tariflemektedir. AKP başarısını ise çekirdek tabanı %8 ve eklemlenen taban %12 toplamı ve nihayetinde %28’lik tabanı temsil eden STP (Selim Türkhan Partisi) koalisyonu ile izah etmektedir. Kitapta bunu anlatmak ve kanıtlamak uğruna uzun uzun detaylar, bilgiler, analizler ve öngörüler verilmektedir. Kendi sınırları içerisinde ziyadesi ile detaylı açıklamalar bulunmaktadır.

Yazar kendisi bir reklamcı olarak, seçimleri kazanabilmenin yegâne yolunun iyi reklam yapmak olduğunu zinhar savunmuyor, savunmadığı gibi altını kalın kalın çizerek konunun tüm detayları ile zaman, mekân ve teknik terakki muvacehesinde bir algı yönetimi olduğunu belirtmektedir. Yapılan tespit mucibince toplumun yaklaşık %28’lik kesimini oluşturan ideolojisiz, siyasetsiz bir kümenin sadece ve sadece hizmete odaklı bir yaklaşım içinde olduğunu, onlar için evvelemirde akılda olanın dürüstlük, adalet olmadığını, en azından tüm politikacıları da benzer biçimde ilzam etmesi nedeni ile de her tarafta benzer vakaların yaşandığına inandığını ifade etmektedir.  

Kitabın çok etkileyici ve kalıcı etkiler yaptığını evvelemirde söylemeliyim, konu detaylarında ilgi alanıma ziyadesiyle girse bile bilgili olma alanıma fazlaca girmediği için daha da fazla kelam etmek istemiyorum. Ama hayatın yazarı doğrulayan pratiği karşısında da ilave edilecek bir şeylerin olmadığı da sarihtir. Lakin Selim Türkhan’lara sadece proje, yatırım ve hayal satıyor olmakla bu kervan yürütülebilir gelmiyor bana, tespit etmeden geçemeyeceğim ki, yerel iktidarların uluslararası tercihlerin ve rölasyonların göz ardı edilerek tayininin yapıldığını düşünmek fazlaca hayalci bulduğum bir konudur. Unutmayalım ki, toplumsal örgünün ve duygunun görece daha saf ve halis olduğu bir dönemde bile ABD başkanı ile çekilmiş bir fotoğrafın seçim sonucuna etkisi hala akıllardadır, canım yurdumda. İlaveten sadece proje, yatırım önerisi hatta garantisi bile bazen seçimleri garanti altına almaya yetmez, öyle olsaydı İzmir seçimlerini CHP asla kazanamazdı… AKP’nin öylesine akıl çelecek proje ve yatırım önerileri vardı ki, lakin yetmedi… Demek ki, seçimler çok parametreli değerlendirme ve ölçümlere dayanarak değerlendirilmelidir.

Ateş İlyas Başsoy; yazdığı bu kitap ve içerdiği kısmen tespit kısmen de eleştiriler yüzünden kendisine CHP kapısının artık kapanmış olduğu kanaatini de paylaşmaktadır. Türkiye’de hiçbir kapı sonsuza kadar kapalı olmadığı gibi sonsuza kadar açık da olmaz, bana göre, hele partilerin ilkeli olmamaları bir yana partilerin kitle nabzı tutuyoruz numaraları ile dün böyle bugün şöyle olan Makyavelizm takipçisi tutumları ortada iken. Ünlü Türk büyüğü Muhteşem bir beyefendinin buyurduğu üzere; “dün dündür, bugün bugündür” sözü uyarınca yani… Zinhar zannedilmesin bu söz sadece ve sadece mezkûr beyefendiye at bir felsefe ürünüdür… Bu söz herkesi bir şekilde girdabına çekip almıştır. Motivasyon ve güdüleme bir bilimsel ve pozitif dal olmakla birlikte geçerlilikleri sürekli değil değişkendir ve olacaktır da, zaman, mekân ve teknik terakki bağlamında…

Son olarak da; küçük bir eleştiri, kitabın sayfa düzenlemesi açısından uygun olmadığı ortada olduğu aşikâr, sen bu kadar detayı düşün, inanılmaz tespitler yap ama kitabın sayfa düzeninde sağa yanaştır butonu çalışsın ve görme, enteresan… 

 

Hiç yorum yok: