Cumartesi, Haziran 04, 2022

TÜRKMENİSTAN’A BENZEMEK – 14 KADININ HAKKI YOK

 

Canım Yurdumun kaderinin ve bahtının tayinine “16 kez gidip, 17 kez gelmiş” biri olarak damga vurmuş pek muhterem ve muhteşem Süleyman’ın bir sloganı vardır, bilenler bilir, “Nurlu Ufuklar”, zamanında milleti kündeye getirmek adına çok sık kullanılan… Gerçi millet kündeye getirilmekten ne bıkmış, ne usanmış ne de vaz geçmiştir. O da ayrı bir tespit. Bu sloganın muadili Türkmenistan’da, “Altyn Asyr”dır. Her muktedir grubu takipçilerini oyalayacak, gaza getirecek bir slogan üretmekte mahir vesselam. Esasen Türkmenistan bir sloganlar ülkesi olup hayatın her veçhesi slogan bombardımanı ile vatandaşı adeta “slogan manyağı” haline getirmiş görünmektedir. Bu manada Türkmenistan; artık bir yanı göçmüş dünyada, tek yanı ile yol bulmaya çalışan mazlumları zapt-ı raptı altında, hizaya ve sigaya çekme uzmanı dünya liderlerine muhteşem bir örnek teşkil etmektedir. Orada her türlü abukluk âsâr-ı kudsiye artık… Ben bu sıradanlıkları yaza yaza, söyleye söyleye bitiremedim de, ona yanarım…

Türkmenistan’ı sözde bağımsızlık sürecinde itirazsız yöneten muhteremler ki şimdi galiba 3.sü tahta çıkmış, üstelikte 2.nin oğlu olarak ve iddia o ki seçilerek. Demek ki bu komediye seçim de denilebiliyormuş. Hepsinin ortak davranışı olarak öne çıkan, gösteriş ve caka adına memleketi bir inşaat şantiyesi gibi yönetmeleridir, adeta kötü kopya bir film setidir ülke, debdebe, şaşaa ve şatafattan geçilmez hükümranlık yürütülmektedir. Parklar, bahçeler, heykeller, konutlar, saraylar, oteller, az da olsa alt-üst geçitler, yollar, köprüler vs vs… Peki bunlara gerçek manada ihtiyaç var mı? Şüphesiz bir kısmı, ihtiyaca binaen, sınırlı biçimde yapılabilir. Gerçi turisti genel manada kabul etmeyen bir ülkenin, bu öykünmesinin, bu şatafatının, bu gösterisinin kime yapıldığına dair kırk sosyolog bir araya gelse bu taşı çıkaramaz, bence… İtibardan tasarruf olmaz umdesi galiba sadece kendi vatandaşına yönelik. Şüphesiz ki, kendi vatandaşını psikolojik ezmeye yönelik bu edimin karşılığı var, tüm dünyada benzerlerinde olduğu üzere, vatandaşın ekonomik durumu ortada iken, yapılan bu manasız yatırımlarla övünmesinin yolu açılmalı idi ve açıldı da… Memlekette, gece saat 10 dan sonra sokağa çıkmak yasak, Devlet Başkanının geçtiği yol üstünde bulunan otobüs duraklarında beklemek yasak, sigara içmek yasak dahası alım satımı da yasak, 35 yaşından genç kadınların yurtdışına çıkışı yasak, dolar alım satımı yasak, internet yavaş ya da yasak, özel gazete yasak, özel TV yasak, yasak ta yasak, say say bitmez… Ama bu hali unutup, övünmek ve öykünmek serbest hatta destek konusu, iğne ilaç kâr etmez durumu…

Şimdilerde, basına da yansımış olan, kadınların otomobil kullanılmasının yasak olduğunu öğreniyorum. Önce siyah renkli otomobil sahipliği yasaklandı, sonra sahip olunan otomobillerin sadece beyaz olacağı kararı alındı, şimdi kadınların otomobil kullanması yasaklandı. İslamiyet’in çağ dışı uygulamasının merkezi coğrafyası Suudi Arabistan’da bile kadınların otomobil kullanmasının serbest olması tartışılırken bu abukluğu görmezden gelenlerin sayısı ne yazık ki tahmin edilenden fazladır. Yasağın kendisinden daha trajikomiği yasağın gerekçesidir… Neymiş, “trafik kazalarının çoğunluğu kadınların karışmış oldukları” gerçeği imiş… Doğruluğu bir kenara, tam bir rezalet durum. Kadınların bir süredir manikür yapmaları yasaklı iken diğer taraftan da “bluejean” giymeleri yasaklanmıştır. Esasen bir süredir de, kadınların “takma kirpik ve tırnak” kullanmaları da yasaklanmıştır. Haliyle ülkede artık güzellik salonu açmak ve çalıştırmak ta yasak… Kadınlar artık dar kesim elbiseler de giyemeyecek, sadece Türkmen kadınlarının giydiği geniş ve nerdeyse yerleri süpüren uzunluktaki geleneksel elbiseyi giyilebilecek. Düğünlerde beyaz gelinlik giymekte yasak. Bir süredir, botoks, dudak büyütme, meme implantı yaptırdığı iddiası ile kamu kuruluşlarında ciddi sayıda kadının işine son verildiği de bir vakadır. Artık yola tam gaz çıkan despotizm fren tutmaz vaziyettedir, beyaz gelinlik bile giyemeyecek, hay Allah. Saç boyamak yasak, makyaj yasak, estetik operasyon yasak. Uzun süredir kadınların taksilerde ön koltuklarda, şoföre yakın oturmaları yasak iken artık kadınlar tek başına taksilere de binemeyecekler, ancak yanlarında akraba bir erkek olması halinde kadın bu hakkını kullanabilecek. Artık kürtajda yasak. Yani ve özetle “sen doğur devlet bakar” fikri uygulamada… Nasıl baktıklarını da orada yeterince yaşamış birisi olarak iyi bilmekteyim üstelik de onlar iyi günlerdi.

Sonuç olarak; bildiğimiz kadarı ile Türkmenistan’da yerleşik eski Türk kavimlerinde kadın önemsenir bilgisinden, yaklaşık 70 yıl Sovyetler birliği döneminde kadın özgürlüğü, kadın hakları ve onların kullanımı konusunda artık geri dönülmez denilen her şey şimdilerde tukaka…

Sovyetler Birliği birlikteliği ile geçen 70 yıllık süreden sonra orada bulunduğum süre zarfında oralılara yaşananların kendilerini çok olumsuz bir noktaya getirme riski olduğu söylediğimde; aklı başında yerli dostlarım bana gülerek, “o kadar da değil”, “o kadara da cesaret edemezler” gibi kelamlar etmişlerdi. Olmaz denilen her şey oldu orada… Maalesef, dünyadaki her ülke için risk teşkil eden yavaş yavaş kaynatılan sudaki kurbağa olma deneyi misaline uygun yürümüş her şey, anlayacağınız.

Meşhur hikâyedir, kaynayan kurbağa sendromu. Soğuk su dolu tencereye konulmuş bir kurbağa yavaş yavaş ısıtılıyor. Bağlı olarak kurbağa da kendi vücut sıcaklığını yavaş yavaş ısınan suya göre ayarlamaya çalışarak duruma alışacaktır. Lakin su iyice ısıtılıp kurbağanın hayat fonksiyonlarının zarar göreceği bir noktaya geldiğinde, kurbağa çevresindeki değişikliklere tepki veremez hale geliyor ve devamında da haşlanarak ölüyor. Lakin kurbağa kaynar su dolu olan bir tencereye konulmaya çalışıldığında, suyun sıcaklığından canı yanan kurbağa can havliyle kendisini tencereden dışarı atmaya çalışıyor. Bu metafor burada da devrededir. Tüm bu yasaklar toptan ve birden ilan edilse despotizmin başarısı azalıyor, oysa tek tek, adım adım bir plan dâhilinde itirazsız hayata geçirilebiliyor. Burada en büyük soru kurbağa neden ölüyor. Suyun kaynaması mı yoksa ne zaman çıkması gerektiğine karar veremeden alışma etkisi ile mi… Gerçi bunu anlatan bizde de harika bir darbımesel vardır, hani “dubakali nolcak” diye her adımda kendisini hayrete düşüren, zora sokan uygulamadan ya da aşamadan sonra bir sonraki etapta ne olacağı beklentisi ya da merakı…

Olmaz olmaz deme, olmaz olmaz, fikri sahipliği ile uyanık durmanın tam zamanı, tüm dünyada… Kadınla başlayıp, kadının hakkı yoktur desturundan, erkekte de bazı abuk uygulamaların yol almasına, dikkat… Altyn Asır, nurlu ufuklar derken hopppp cehennem…

Hiç yorum yok: