Cuma, Ağustos 11, 2023

YAŞAR AKSOY ve HALİKARNAS KADIRGASI

Yaşar Aksoy Abimizin “Halikarnas Kadırgası” adlı Kültür, sanat ve arkeoloji ve dahi tarih denemeleri yaptığı kitabını okuyorum… Okumak öyle bazılarının zannettiği gibi “boş zamanlarında” yürütülecek bir faaliyet değildir fikrinin has savunucularımdan olduğumu herkes bilir... Kitap, geçenlerde “Urla Kitap Günleri” organizasyonunda Yaşar Abi’nin imza gününde edinilmiş olup 1997 basımı bir kitap, şimdilerde temini de yeni basımları yapılmadığı için bir hayli zor… Mezkûr kitabın takdiminde; “Halikarnas Kadırgası" isimli hayalet gemisiyle antik kentleri, Küçük Asya efsanelerini, güncel kültür gelişimlerini sorguluyor. Kaleme aldığı bu metinler, Anadolu uygarlıkları gerçeğine kendini yakın hisseden yazarın ideolojik ağırlıklı öncü denemeleridir. Mavi Hümanizma’ya ulusal ve sınırsal bir içerik, dahası anti-emperyalist bilinç katmak isteyen yazarın, çok sevdiği Halikarnas Balıkçısı-Azra Erhat çizgisinde “turistik” bir durakta donmayıp, kültürel duyarlıkları güncel tartışma ve savaşım alanlarına taşıma çabası içinde olduğu izleniyor. Yazıların içinde geçen düşünsel sentezlerin ve çarpıcı önerilerin günümüzde tartışılmaya başlanması, yapıtı dikkat çekici yapmıştır.” denilerek içerik tayini yapılınca, hemen Halikarnas Balıkçısının “Mavi Anadolu” adlı kitabını Yaşar Aksoy’un bu kitabına yönelik alt yapı olması hasebiyle hızlı okuyup bilahare de Homeros’un “Odysseia” ve “İlyada” adlı eserlerini de adeta sözlük gibi kullanmak maksadı ile okuduğum yere başucu kitapları olarak aldım. Homeros’un mezkûr kitaplarını “Halikarnas Kadırgası” okurken aktarılan konunun önünü ve arkasını biraz geniş ve biraz da kendimce görebilmek adına… Bu nedenle biraz uzun sürdü kitabın okunması lakin ziyadesiyle bilgilendim ve gönendim, tekrar göz atma babından da olsa Homeros’un kitaplarını yeniden karıştırma, Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın (Halikarnas Balıkçısı) “Merhaba Anadolu” kitabını yeniden ve hızlı okuma bahanesi yarattığı için teşekkür ediyorum bu kitabı sebebi ile yaşar Abi’ye…

Kitapta özetle bugün Ege Bölgesi diye adlandırılan bölgenin M.Ö. 5000’lere dayanan geçmişine gidiyor tıpkı Halikarnas Balıkçısı gibi lakin güncel yansımaları, güncel sorunsalı ve güncel çözümlemeleri de sürekli göz önünde tutulmakta, şüphesiz yazarın kendince analiz ve yorumları muvacehesinde… Lakin görünen de yazar Halikarnas Balıkçısının anlama ve yorumlama izinde ilerlemektedir. Genel manada Halikarnas Balıkçısının vefatının ardından yazılmış bir kitap olmakla birlikte izinde olunanın görüşlerinin kendince ve günceli yakalayan boyutu ile yorumlanmasıdır adeta… 

“Uygarlığın beşiği niçin Anadolu’dur? Tarihin babası Heredotos Bodrum’lu, coğrafyanın kurucusu Hekataios Milet’lidir. İlk geometrici Pisagoras Sisam’lıdır. İlk doktor Hipokrat, İstanköy’lü, ilk ressam Apelles, Kolophon’ludur. Ege’nin en büyük ozanı Homeros, İzmir’lidir. Felsefenin kuramcısı ünlü Heraklites, Efes’lidir. Tek tanrı fikrinin ilk savunucusu Ksenophanes, İyonya’lıdır (Değirmendere). İlk eşsiz Filozoflardan Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes, Milet’lidir. Filozof Anaksagoras, klozomanai’lidir”. diyerek uygarlığının kavmi bir durum olmasından ziyade coğrafya ile direk ilgisine dikkat çekilmiştir, Yaşar Aksoy Abimiz tarafından… Kişisel görüşüm ise buradan göçen kavimler de, burada kalanlar kadar yaratılmış bu müthiş medeniyetten miras talep edebilirler dahası hak sahibi de olabilirler. Bugün “batı denen” medeniyet tespit ve tayin yetkisini elinde bulunduran esasen de sermayeden beyin göçüne kadar her türlü devşirmeciliği ziyadesiyle yerine getiren yapı ise “medeniyetin beşiği Helenistan’dır” buyurmaktadır. Burada Helenistan diye kast edilen bugünkü Yunanistan ise eğer, olsa olsa bu büyük medeniyetin mütemmim cüzü sayılabilir ancak. Benim de farklı disiplinlerden bol miktarda verebileceğim örnekler ile batının devşirmeciliğini öne sürmem mümkün… Yaşar Aksoy Abimiz, kitabın çok farklı konulardaki bölümlerinde de layığı ile bahsettiği üzere batıda ziyadesiyle buralardan kaçırılmış eserler muhteremlerin müzelerinde arz-ı endam etmektedirler... Hele, Bergama’dan kaçırılan Zeus Sunağı var ki, akıllara zarar… Haaa bu arada, bu eserleri buradan batıya götüren muhteremler mi tek başına kusurlu, değil tabii ki, yerli ve milli ortakları, erketeleri onlardan daha da kusurludur… Bütün bu kaçırılan eserlerin nerdeyse tamamı dönemin “padişahlarından” izinli yapılan kazılar ve çalışmalar sonrası ya izinli aktarma ya da iltimasen aktarmalardır…

Kitabı okurken enteresan bilgiler de öğreniyoruz, örneğin “Hisar Camiinin” adı bugünkü “Kızlarağası Hanı” önüne gelen ve karşılıklı olarak surlarla çevrili bulunan ve girişi bir “iç kale” ile kontrol edilen “iç limanın” hisarlarından ilham alınarak ortaya çıkmıştır.

Kavimler göçünün beşiği Anadolu denilmektedir ya; kitabın bir yerinde de, Herodot’tan aktarılan “M.Ö. Yüzyılda Anadolu’daki olağanüstü sıcak kavim eylemlerinden ürkerek (kıtlık ve depremleri de ilave edebiliriz), denizlere açılma gereksinimi duydular. Efsanelere ve halen incelenmekte olan tarihsel belgelere göre Turşa kavmi İtalya’ya, Sart kavmi ise Sardunya’ya göç ettiler. Tarih bilimi, İtalya’ya giden Anadolulu Turşa kavmine “Etrüks” ismini takmıştır. Sardunya’nın ilk hecesini Sart kelimesinden türemiş olması da bu görüşü kuvvetlendirmektedir.” bölüm ise diğer bir dolu eserde de izi görülen bilgilerden olup bir hayli enteresandır.

Bir başka enteresan olay ise; “İzmir Arkeoloji Müzesi tarihindeki en ilginç olay, 1968 yılında meydana gelen büyük soygundu. Bu tarihte, yaşlı bekçiyi öldürerek Müze’ye giren enternasyonal bir örgüt, 1935 yılında Foça’nın Kozbeyli Köyünde bir demir sandık içinde bulunan 90 parçalık İyon, Roma ve Bizans eserlerinden oluşan bir hazineyi kaçırmıştı. Kaçırılan eserlerin arasında 3 bin yıllık som altından elmaslı, incili alınlıklar, küpeler, bilezikler, kadın süsleri, kolyeler, eski çağların ünlü seramik örnekleri ve 13 bin yıllık bir Hitit Kitabesi vardı.” şeklinde aktarılmakta olup, mezkûr faaliyet mümbit alan olduğundan hiç tükenmeden bugünlere kadar devam etmektedir ve korkarım ki insanlık var oldukça da devam edecektir.

Halikarnas Balıkçısını anarken yazdığı yazının bir bölümünde şöyle demektedir, büyük bir sitayişle, Yaşar Abimiz. “Halikarnas Balıkçısını anarken, Homeros’un ‘İlyada’ ve “Odysseia’sı içinde gezindim durdum. Çift Atlı Savaş Arabası içinde Balıkçı, sanki Hektor gibi bulutlar arasından süzülüp gidiyordu. Sonra onu Ege’nin güzelim bağlarında şarkı söyleyerek üzüm toplayan İyonya’lı kızların arasında gördüm. Birden, bir Türkmen ozanı olarak karşıma çıktı. Sazı ile destanlar dokuyordu. Osmanlı köylüsü oldu, özgürce toprağını çapalayan. Yazar oldu Cumhuriyet döneminde, halkına bilinç akıtan. En son üzerinde mum yanan şamdanla, kavga eden gençlerimizin arasında gördüm onu. Tıpkı Diogenes gibi”. Evet, Halikarnas Balıkçısı önemlidir, hem de çok, arkeolojik araştırmalara, etnografya ve folklor üzerine eserleri ve mevcut eserler üzerine katkıları yadsınamayacak bir otoritedir. Lakin böylesine bilgili, görgülü, eğitimli ve öğretimli insanların başına gelenlerin bir benzeri de gelir Halikarnas Balıkçısının başına, maalesef o da istisna sayılamaz, vareste tutulamaz… Yaşar Abi; o dönemin Yeni Asır gazetesinden Özdemir Hazar’ın duygu yüklü satırlarını şöyle aktarır. “O, burada yaşamadı mı? Burada yazıp çizmedi mi? Birçok gerçeği yansıtmadı mı? O büyük adama son yıllarına kadar turist gezdiriciliği yaptırmadık mı, nafakasını kazansın diye. Bir yerde avuç açtırdık ona. Kim bunun suçlusu? Hepimiz suçluyuz…”  Bugünlere uzanan süreçte farklı bir şey oldu mu? Sürpriz yaşandı mı? Zinhar… Düşün ama açıklama, hani açıklamana karışılmaz lakin açıkladıktan sonra da başa geleceklerden sorumlu olmayan siyaset erbabının takipçisi olmaktan geri duruyor muyuz? Zinhar… Evet, “Benim oğlum binâ okur döner döner yine okur” şuuru devam eder biz de seyreder dururuz…

Halikarnas Kadırgasında da, Halikarnas Balıkçısının “Mavi Anadolu”, “Anadolu Tanrıları” gibi kitaplarında aktardığı; Lelej, Luwi, Hitit, Hatti, Frig, İyon, Pers, Helen, Roma, Makedonya, Selçuklu, Osmanlı izlerinin üstünden ilerliyor ve öğreniyoruz. Okunası bu kitap için emeğine sağlık Yaşar Abi…

Hiç yorum yok: