Cuma, Ağustos 04, 2023

CLAPTON CFC

Kızımın İngiltere’den benim için getirdiği hediye bir forma ile başladı yazacaklarımı öğrenme serüvenim. Forma “Clapton CFC 2018” arması ile mor, kırmızı ve sarı renklerden oluşmakta. Buraya kadar hepsi sıradan bir futbol takım forması tanıtımı gibi duruyor, haliyle… Lakin formayı ve Clapton CFC’yi benim gözümde anlamlı hale getiren formanın arkasında yazan “no pasaran” ifadesi oldu.

Gerçekte biraz araştırınca görülüyor ki, Clapton FC diye başka bir kulüp var ve İngiltere’nin en eski kulübü olup Uluslararası bir maçta ülkesini ilk kez temsil etmiş ve Belçika’nın Antverp takımını 1890 yılında yenmiş ve FA Cup şampiyonu olmuş hem de 7-0 gibi ziyadesiyle farklı bir skorla… Birbirinin içinden türemekle birlikte isim dışında bir benzerliği yok bugün için…

Biz dönelim benim için anlamlı olma hali olan “no pasaran”a… Deyim olarak İspanyolcada “geçit yok” manasına gelirse de önemini ve manasını esasen ve asıl olarak İspanya’daki iç savaşta faşist Franko güçlerine karşı savaşan devrimci ve cumhuriyetçi güçlerin faşizme geçit yok manasında slogan olarak kullanmaya başlamaları üzerine kazanmıştır. Bilindiği üzere 1936-39 arası İspanya iç savaşı faşizmin açıktan icrasına yönelik başlar ve buna mukabil de devrimci ve cumhuriyetçi güçler büyük çaplı direnişe geçer, son derece başarılı da olurlar lakin faşist Adolf Hitler Almanya’nın sınırsız desteği ile faşist Franko ayakta durabilir, Joseph Stalin liderliğindeki Sovyetler Birliğinin yeterince destek olmaması ve hatta zaman zaman Cumhuriyetçi Cephenin faklı bölümlerini manasız şekilde öne çıkarması üzerine de köstek sayılabilecek işler gerçekleşir ve direniş uzun süreli olamaz ve çöker… İşte bu tarihi sürecin yarattığı ve direnişin öne çıkardığı bir deyim olmuştur “no pasaran”.  

Faşist Almanya, savaşın tam ortasında ve tüm gücü ile Faşist Franko’yu destekleyip, faşizmin prestij yitirmemesi için büyük hava filoları ile İspanya’nın bir sürü kentini havadan günlerce bombalamıştır. Hani bizdeki bazı avanakların bile ABD’yi dünyada demokrasinin yegâne destekçisi varsayarak alkışladığı dönemde ABD yaşanan bu insanlık dramına alkış tutmuştur. Gerçi ABD için hala aynı taktik geçerli, kime “demokrasi getirmek” istiyorsa sınırsız ve kontrolsüz bombalamalar yapılıyor havadan, tıpkı Irak’ta, tıpkı Suriye’de, tıpkı Libya’da yaptığı gibi… Tabii ki bu olanları ve yaşanan gerçekleri görmek istemeyenler de var ne yazık ki… İspanya’daki bu havadan bombalamaların en korkuncu da ünlü Ressam Pablo Picasso’nun meşhur “Guernica” adlı tablosuna da konu olan “Guernica” şehrinin yerle bir edilişidir. Bilindiği üzere “Guernica” Tablosu, savaş vahşetinin ve savaşın insanlar üstünde ne kadar acı ve keder verici etkilerinin bulunduğunun adeta bir özetidir. Guernica Tablosu, bugün hala savaşın yarattığı trajedilerin akılda tutulması gereğinin, savaşa karşı oluşun ve duruşun, barış destekcisi olmanın sembolü haline gelmiştir. Hani meşhur hikâyesi de vardır bu meşhur tablonun, 1937 yılında Paris’te gerçekleşen bir sergi için İspanya Hükümeti tarafından verilen sipariş üzerine yapılmıştır. Picasso’nun “kübik üslubu” ile yaptığı bu eseri, değişken perspektifler, çoklu nokta-i nazar içerikleri yanında inanılmaz güçlü sembolizmi nedeniyle dönemin güçlü siyasi ve askeri otoriteleri Faşist Alman subayları tarafından kolay anlaşılabilecek durumda da değildir açıkçası. Bu değişik ve önemli görülen eserin ressamını tanımamaya özen göstererek tipik nobran ve cehalet kokan bir özgüven ile sorar ya Faşist Alman Subayı; “bu resmi siz mi yaptınız?” diye… Cevap da tarihe geçer bir sözdür, Picasso’da cevap gayet nettir; “hayır, siz yaptınız”…

Evet, bir “no pasaran” deyimi bizi nerelere götürdü… Biz şimdi tekrardan mezkûr kulübün enteresan yapısına dönelim. Kulüp ile ilgili yeterince ve tatmin edici bilgi vardır, sanal dünyada, merak edenlere… Clapton FC’nin bir grup taraftarı ki, ağırlıklı kesim kendilerini “Clapton Ultras” diye tanımlıyorlar ve antifaşist, antirasist, antimilitarist ve sol görüşlü olarak bilinmektedirler, yine öğrendiğim kadarı ile bu taraftar grubu maçlarda takımlarını oldukça coşkulu, gürültülü ve gürültücü bir biçimde desteklerler lakin neredeyse diğer tüm takım taraftarları gibi asla cinsellik içeren, homofobik ve ırkçı tezahüratlar kullanmazlar. Oldukça aykırı duruş sergileyen bu taraftar grubu aynı zamanda düşük ücretlerle maç seyredilebilmenin, sahanın bir kenarında da olsa sigara içebilmenin, bir iki şişe bira içebilmenin, meşaleli kutlamaların cezasız kalabileceği lakin asla ve kat’a şiddetin bulunmayacağı statlar istediklerini ve bu maksatla da genellikle amatör kümelerdeki maçları takip etmeyi tercih ettiklerini beyan etmektedirler. Şimdilerde ise de yine öğrenebildiğimiz kadarı ile İngiliz Otoriteleri “iti ite kırdırma” taktiği gereği Clapton Ultras gibi sol görüşlü grupların karşısına sağ ve ırkçı grupları organize ederek, destabilizasyon yaratmaya çalışmaktadır.

İşte tüm bu ahval ve şeraitte gerek harici gerekse de dahili bu zaptı rapta itiraz manasında 2018 yılında Clapton FC’nin taraftarlarından bir grup ayrılır ve “Clapton Community FC” diye bir takım kurarlar. Takım amatör ruhla özel maçlar yaparak hayatiyetini devam ettirir lakin taraftarlar hep olduğu gibi dinamiktir, ilgilidir, bilgilidir tüm dünya ve ülke meseleleri karşısında duyarlıdır. Yerel ve beynelmilel her olaya ilgi duyarlar, destek ya da protesto açıklarlar, yaparlar… Tıpkı bizim de “Çarşı” grubunun bir zamanlar olduğu şekli ile… TIR içinde havasızlıktan ölen 39 sığınmacının gündemde tutulması ve sorumluların bulunması talebi, Filistin davasına özgür Filistin diyerek destek, kürtaj yasağı mı geliyor hemen tepki, Bask Bölgesinden Real Sociedad taraftarının Atletico Madrid taraftarı bir neonazi tarafından öldürülmesinin lanetlenmesi ve anılması, İspanya İç savaşında haklının yanında yer alan uluslararası tugayların anılması ve gündemde tutulması, modern futbol diye bize yutturulan esasen de para tuzağı olmaktan öteye gidemeyen futbola karşı duruş ve direniş ve dahi karşı teşkilatlanma, nihayetinde birine yapılan haksızlık herkese yapılmış haksızlıktır düsturunu şiar edinerek devam ediyorlarmış ilgi göstermeye. 

Kızımın hediye ettiği bir formanın üzerine neler hatırladım, neler dinledim, neler öğrendim, yazayım dedim… Futbolu sadece digitürk yorumcularından dinleyip,  AHaber kanalından izleyip ilaveten de eğleşilen kahvehaneden devşirilen bilgi ve yorumlarla sınırlı zanneden ve bu yönünü göremeyenler var mı, maalesef numunelik de olsa var… Ne yapalım bizim kabiliyetimiz sınırlı öğreticilikte, öğrenmek istemeyenlere de öğretilemiyor ki, onların durumu benzetmek gibi olacak ama maalesef “ayının 40 türküsü var 40’ı da ahlat üstüne” misalidir… Onlara da Allah selamet versin…

Hiç yorum yok: