Cumartesi, Temmuz 29, 2023

İLK ŞİKE ve İLK ŞİKECİLER, GALİBA…

Hakem soyunma odasında maça çıkmaya hazırlanıyor ve bu kapsamda 2 takımın yöneticileri kendisine “müsabaka esame listesini” altını imzalayarak teslim ediyorlar… Hakem listeyi alıyor inceliyor 2 futbolcunun lisansının olmadığını tespit ediyor. Lisanssız 2 oyuncunun listesini veren takım yöneticisine durumu söylüyor yönetmelik ve kurallar gereği düzeltme hakkının kullanılabileceğini anlatıyor… Yönetici omuz silkerek cevap veriyor… Müsabaka Yönetmeliği gereği rakip takımın yöneticisine de soruluyor itiraz şerhi koyup koymayacağı, el cevap, müsabakayı oynatın şeklinde oluyor… Lakin Hakem usulsüzlüklere ısrarla dikkat çektiği müsabakayı iki tarafın yöneticilerinin ısrarı üzerine oynatmak için sahaya çıkar, bu oyuncu kadrosuyla maç oynanırsa, lisanssız oyuncu listesini ibraz eden takımın hükmen yenik sayılacağını bir kez daha santra öncesi yapılan seremonide takım kaptanlarına da aktarır… Sonuç alınamaz haliyle, yönetmelikler gereği maç oynanır lakin federasyon “hükmen mağlubiyete” hükmeder. Maç 3-0 rakip takımın mağlubiyeti ile sonuçlanır… Yani Beşiktaş 3 – Fenerbahçe 0… Netice; onlar erer muradına diğerleri çıkar kerevete

Şimdi bunda ne var denilebilir, biliyorlardı hükmen mağlup olacaklarını nitekim de olmuşlar… Kurallar işletilmiş, gerekli cezalandırmalar yapılmış… Evet, bile isteye kural çiğneyenler cezalandırılır…

Peki, tüm bunlar hangi takımlar arası müsabakada yaşanıyor… Şüphesiz ki, Beşiktaş ve Fenerbahçe arasındaki müsabakada… Ne zaman ve neden böyle bir abukluk adeta “parmağım kör gözüne” misali yaşanıyor… Hiç şüpheniz olmasın ki, kamuoyunda ittifakla oluşan bu genel kanaati ben de paylaşıyorum “şike”, hem de Türkiye Futbol tarihinin ilk ve en önemli kara lekelerinden biri olarak tescillenerek… Siz bakmayın mezkûr iki kulübün her daim ve her dönem yöneticilerinin bir başka büyük takımı şikeci olarak suçlamalarına… Tamamen, kendi yaptıkları tescilli muamelenin unutulmasına yönelik feveranlardır tüm bunlar… Gerçi bu inkâr ve iftira kampanyası toplumda çok şükür ki küçük bir azınlık taraftar dışında karşılık bulmuyor, yoksa Allah Muhafaza… Bu kabil konuşmaları, projeksiyonları, aksettirmeleri, yansıtmaları, yönlendirmeleri, isnatları, suçu başkasına sallama girişimlerini, inkâr ve iftira atmaları tıbbi açıdan uzun uzun değerlendirmek benim harcım değil şüphesiz, bu değerlendirmeyi ilgili disiplin mensuplarına bırakıp geçiyorum…

Biz gelelim konunun detaylarına yani sadede… Tarih 8 Nisan 1951… Kıran kırana bir şampiyonluk mücadelesi yaşanıyor. Beşiktaş ve Galatasaray takımları şampiyonluğa yakın lakin birbirlerinin maçları çok önemlidir. Beşiktaş ve Fenerbahçe karşılaşıyor, mezkûr maç Fenerbahçe’nin galibiyeti ya da beraberliği ile bitse Galatasaray şampiyon olacak, Beşiktaş’ın galibiyeti halinde de Beşiktaş şampiyon olacak… Aritmetik olarak maçın skorlarının Galatasaray’a yarama ihtimali %66, Beşiktaş’a ise %33 ihtimal oluşturduğu açık şüphesiz… Peki, ihtimallere bırakılabilecek bir maç mıdır? Şüphesiz hayır… Eeee daha “vur kır parçala bu maçı kazan” taraftar itelemesi slogan da icat edilmemiş… Hakem de tanzim ve tertip edilememiş… Futbolcular da tertibe katılamamış, hani büyük futbolcu Lefter’in penaltıyı martılara vurması dışında… Bakiye ihtimal behemehâl yerine getirilecektir. Lisanssız futbolcular ile sahaya çıkılacaktır… Peki, bu kadar tertip, tanzim, fend ne murad ve maksat ile kurgulanıyor… Galatasaray şampiyon olmasın diye… Esasen dönem itibari ile Beşiktaş, hem 14 maçlık periyotta aldığı sonuçlar hem de kadro itibari ile bakılınca, normalde de şampiyon olsa kimsenin itirazı olmaz, olamaz… Gerçi Galatasaray’ı ilk maçta yenmiş ikinci maçta yenilmiş olsa da galibiyet sayıları aynı, beraberlik sayısı Beşiktaş’ın bir fazla olsa da hile, hurda ve desiseyi örtmeye yetmiyor… Demek ki öyle uygun görülmüş… Peki, bu maçı ve skorunu içine sindirenler ve sindiremeyenler kimler diye bakılınca, sindiremeyenler ya da itiraz edenler kim diye bakılınca evvelemirde Fenerbahçe kongre üyesi hukukçu ve unutulmaz maç spikeri duayen Halit Kıvanç öne çıkıyor… Ne diyor Halit Kıvanç; “Lig şampiyonunu tayin edecek olan dünkü maç, maalesef pek nahoş bir şekilde kapandı ve spor hayatımızın acı vakalarından biri olarak tarihe geçti. Normal olarak şekli Fenerbahçe takımının en kuvvetli tertibiyle sahaya çıkması ve rakibini yenmesi idi. Bu arada dolaşan dedikodulara asla inanmıyor ve sarı-lacivertin bu kudretli kadrosunu bekliyorduk. Fakat maç saati geldiği anda, İnönü Stadyumunu dolduran 25 binden fazla seyirciyi hayali sukuta uğratan bir manzara ile karşılaştık. Fenerbahçe sahaya lisansı olmayan iki oyuncu ile çıkıyordu. Evet, Fener takımı, daha birinci dakikada mağlubiyeti hem de kendisine tek puan bile kazandırmayacak olan hükmen mağlubiyeti kabul etmişti. Bu demektir ki, Sarı-lacivertliler puan ve fikstür icabını suiistimal ederek şampiyonluğu Beşiktaş’a vermeyi uygun görmüşlerdi. Fenerbahçe gibi şerefli ve şöhretli bir kulüp, bu gibi kaprislere alet olacak tiyniyette bir teşekkül müdür Sarı-lacivert şeref dolu tarihinde böyle peşin bir mağlubiyet bulunduğunu biz zannetmiyoruz. Fenerbahçe taraftarları dün büyük bir yeis içindeydiler.” Peki, başka kimler var, Fenerbahçe ve Türkiye Futbol tarihinin önemli sporcularından Zeki Rıza Sporel ve Hasan Kamil Sporel kardeşler, sahadan ve soyunma odalarından fışkıran buram buram Galatasaray’ı “hal’etme” operasyonunu protesto ederek tribünden derhal ayrılmışlardır… Peki, aynı dönemde Beşiktaş kadrosunda kimler var diye baktığımızda, başrollerde sonradan sportmenliğin, centilmenliğin ve başarının zirvesi diye bize anlatılan Süleyman Seba bulunmaktadır. Ben duymadım lakin duyan varsa da özür dilemeye hazırım, efsane Başkan’ın o döneme ve de özellikle o meşhur ayarlı maça yönelik bir kelamı var mıdır? Şimdi tüm bunlara itiraz edenler olabilir… İtiraz adresi ben değilim zinhar, itiraz adresini vereyim hemen onlara, Fenerbahçe ve Beşiktaş Spor Kulüpleri başta olmak üzere Türkiye Futbol Federasyonu, Türkiye Ahlak ve Etik kurulu ile Kamuoyunu Aydınlatma Platformu hepsinden önemlisi herkesin kendi vicdanları…

Tabii ki her Fenerbahçeli her Beşiktaşlı aynı ve bir değildir ve onlar için söylenecek çok farklı şeyler vardır, yalnız sadece bu nedenle bile olsa sahada maç öncesi diyalogların ne olduğunu öğrenen yıllarını Fenerbahçe’ye vermiş Türkiye futbolunun çınar isimleri Zeki Rıza Sporel ve Hasan Kamil Sporel, öğrenir öğrenmez “bu rezil maç seyredilmez” ve “bu rezalet görmezden gelinmez” diyerek sahayı maçın 15. dakikasında terk ediyorlar ya, hani Fenerbahçe kongre üyesi olduğunu bir kenara koyarak milletin doğru ve yansız haber alması için mezkûr yazıyı kaleme alan Halit Kıvanç, işte Türkiye Futbolu hala bu yüzden ve bu kabil ilgililerin yüzü suyu hürmetine ziyadesiyle irtifa kaybetmesine rağmen batmadan ilerliyor…

Galatasaray ikinci oluyor lakin hiçbir Galatasaray yöneticisi ortaya çıkıp sonradan tarihe bir abukluk ibare ve ifadesi olarak geçecek “şerefli ikincilik” gibi bir uyduruk sıfat ihdas etmiyorlar… Bir de sık tekrarlanan bir deyim var “şike kardeşliği”… Hayırlara vesile olsun…

Sonuçta ve tüm bunların neticesinde Beşiktaş’ın ve Fenerbahçe’nin bu “masal masal matitas” hikâyelerine inanan taraftarlarını “Türkiye’de şikenin babası Galatasaray” diye haykırmaya davet ediyorum… Yazdıklarıma inanmayan olursa onlara da daha önceleri, 23 Mayıs 1943 tarihinde yine aynı takımların “şike kardeşliği” örneklerini anlatacağım, söz…

Hiç yorum yok: