Bir önceki yazımda abimiz Yazar Mehmet Culum tarafından kaleme alınmış bir hikâyeden bahsetmiş idim, hatırlanacaktır… Hani; Nazi Hitler Almanya’sının işgali, hemen karşımızdaki, hatta durgun havalarda horoz seslerinin bile duyulabildiği yakınlıktaki Yunanistan adası Sakız’ı da içine alır ve artık Canım yurdumun en kuvvetli savunma pozisyonu aldığı günlerdir… Uzatmadan, savunmanın en önemli aracı da “toplar” ya işte o önemli toplardan biri arızalanır ve Veli Usta’nın tamir işlerindeki başarısı burada da devreye girer sorun çözülür lakin başka sebeplerden ötürü sıkıntılı bir soruşturma yaşanır ve gerek dönemin Kaymakamı gerekse de savunmanın komutanının etkili savunması neticesi teknik sorundan sonra hukuki sorun da neticelenir. Dönemin Kaymakamı Hamdi Orhon tarafından yapılan savunma neticesinde bir vade sonra Ankara’dan Milli Savuma Bakanlığından bir yazı ulaşır Kaymakamlığa… Veli Ustanın Milli Savunma Bakanlığı nezdinde ilgili teknik dairelerde uzman kadrosunda değerlendirilmesinin münasip ve muvafık olunduğu yönünde teklif ve tasvip yazıdır, mezkûr yazı… Lakin nasıl görüşmeler yapıldı, neler konuşuldu ve neler teklif edildi şüphesiz bilemiyoruz, bildiğimiz Veli Ustanın Çeşme’yi ve mesleğini terk etmediğidir. Bu bilgiler belki de Mehmet Culum abimizin yazısının zenginleştirilmesi maksadına matuf bilahare bir ilave gerekçesi de oluşturabilir…
Bir
önceki yazımda, Çeşme Meydan Saati’nin, İstanbul Çemberlitaş’ta mukim işyeri
sahibi “Mustafa Şemi İpek” tarafından imal ve monte edildiğini belirtmiş,
bilahare de gerekecek ayar, bakım ve kalibrasyon hizmetlerinin temin ve
tedariki işini de Veli Ustaya devrettiğini yazmış idim. Hani; “İşletme sürecinde bir imalat hatası da
tespit eder Veli Usta zamanla ve imalatçıya bir mektup yazarak durumu ve çözüm
yollarını ve imalatçının mutabık olması halinde bu hatanın kısa sürede
giderilebileceğini anlatır. İmalatçının iznine mukabil hata da giderilir. Hata
ise “dört adet saat kadranı doğal olarak en üste ve saati çalıştıracak makine
ise en alta yerleştirilmiş ve makine volan görevi gören bir mil vasıtasıyla da
kadranlardaki akrep ve yelkovanı hareket ettirir vaziyettedir”, milin ağırlığı
nedeniyle zamanla dönüşe bağlı oluşan atalet sebebiyle mil çalışamaz hale
geliyor dolayısıyla da saat duruyor… Çözüm ise rulmanla oluşturulan bir
mekanizma ilavesi ile temin edilir. Rulman marifeti, dönüşün atalet
yaratmayacağı şekilde düzenlenince de artık hurdaya çıkana kadar bu kabil bir
arızaya rastlanılmaz.” diye
bir imalat hatası tespitinden bahsetmiştim… Bu kalibrasyon, bakım ve işletme
sürecinde çeşitli yazışmalar yapılır taraflar arasında, işte bunlardan bir
tanesini okuma şansı buldum ve bir kopyasını aldım. Mektubun dili ve dilin
nezaketi ve zarafeti, iletişimde ve haberleşmede özel ihtimam hususlarından
olup karşılıklı öneri, talep, eleştiri ve şikâyet aktarımında adeta bugünkülere
muhteşem bir numune teşkil etmektedir. Rulmanlı çözüme gelene kadar Mustafa
Şem’i Pek yaylı bazı uygulamalardan bahseder mektubunda, işte yaylar nasıl
yerleştirilmeli, yerleştirir iken nelere dikkat edilmeli, neler yapılmalı vs
vs… Teknik destek manasında karşılıklı yazışmalardan bir kalıcı çözüme
ulaşılıyor anlaşılan… Tekrar dilin nezaket ve zarafet tarafına gelince, 1950’li
yıllar bir manada halef-selef sayılabilecek, bir diğer manada da, belki de
işveren-işgören gibi kabul edilmesi gerekecek, tüm bunlara rağmen karşılıklı
hitabette kibarlık ve naziklik dikkate şayan… İşte o yılların işverenleri böyle
iken insan bu yıllardaki işverenleri ister istemez hatırlıyor, hani kendisinin
siyasete bağlı para sahibi olmanın ötesinde hiçbir meziyeti olmayan lakin
mimari projeleri sanki anlarmış gibi “bu da hayır” “bu da olmadı” diye sağa
sola yırtınarak savuran işverenleri… Nereden nereye…
Veli Usta; daha önce de yazdığım üzere, şimdilerde çocuklarının ticari faaliyet gösterdiği işyerinin bir kısmını, yine daha önce kendisinden bahsettiğim halamın oğlu “Berber Sabit’e kiraya vermiş, halaoğlu da orada, bir taraftan berberlik, bir taraftan sünnetçilik ve bir taraftan da sıhhiyecilik görevlerini yerine getirmişti. Deriden yapılmış, bavul tarzı sıhhiye çantası ile muhteşem ahşap berber koltuğu hala dün gibi aklımdadır.
Ayrıca; Çeşmelilerde sahilde bir tur atma alışkanlığı o günlerden bugünlere halen kuşaktan kuşağa mirasen devam etmektedir. Mesela, gençliğimizde kahvehaneden gece geç çıktığımızda dahi mutlaka evlerimizin ters istikametinde olmasına rağmen bir sahil turu yaparak devam ederdik. Şimdilerde görmekte olduğum ise bazı esnafların sabahları işyerlerini açmadan önce mutlaka bir sahil turu yaptıklarıdır.
Ticarette
“ahlak ve etik” sahibi olmanın ilk ve en önemli şart kabul edildiği dönemlerin artık
aramızda olmayan bu çok değerli esnaflarını bu vesile ile bir kez daha özlem ve
saygı ile anıyor, ahlak ve etik ölçülerinin bugünlere ışık tutmasını da
hassaten bekliyor ve diliyorum…
1 yorum:
Hazin ve mutluluk da ûreten yaşanmışlıklar...
Kutluyoruz, Hocam...
Yorum Gönder