Cuma, Mart 14, 2025

SPORDA PROTESTO

 


Bazılarımızın yere göğe sığdıramadığı “batılı aklı” “batılı zekâsı” “batılı ahlakı” NATO konsepti mucibince 1980 Olimpiyatlarını protesto etmişlerdi, hatırlanacaktır… Benim şüphesiz farklı düşünmeme rağmen onların böyle bir protesto hakkı varlığına inanıyorum lakin benzer her olay karşısında benzer tavır ve tutum alınıyor mu ona bakınca da, akıl, zekâ ve ahlak teyidi ya da tekzibi yapılabilir bir şey haline geliyor… Olimpiyat oyunlarının tarih boyunca “protesto” edilmelerine bakınca görülüyor ki çeşitli sebep ve bahaneler olmakla birlikte her biri zaman, mekân ve teknik terakki mülahazaları neticesinde ülkeleri farklı tutumlar izlemeye sevk etmiştir. Ne zaman sporun bir “propaganda” aracı olması hükümetlerce mütalaa edilmeye başlar hemen beraberinde de “protesto” enstrümanı kullanılmaya başlar. Benim okumalarımdan anladığım kadarı ile ilk politik “Olimpiyat Protestosu” 1936 yılında Berlin’de düzenlenen olimpiyatlar için ABD OK’si (Olimpiyat Komitesi) tarafından, “Nazi propagandası” ve “Hitler ve Aryani ırk üstünlüğü fikriyatını legalize etme kaygısı” ile düşünülmüş ve gündeme alınmıştır. Lakin “Derin ABD’nin” siyasi himmeti ve hikmeti ve araya giren kapitalist ve emperyal ilişkiler ve irade manzumesi protesto fikrini bir anda dağıtır. Biz ABD OK’sinin bu kaynattığı fikirleri aklımızda tutalım ki bir sonraki protesto gerçekleşmesinde nasıl tavizsiz bir tutum alındığı görüp kıyaslayabilelim.  

Şimdi kısaca, oyunlardan atılmalar, katılmaların men edilmesi ve protestolar ile ilgili kısa bir kronolojik hatırlama yapalım. 1920 Olimpiyatlarına, “karar vericiler” 1. Dünya savaşının sorumlusu ve cezalısı olarak gördükleri Almanya, Macaristan, Bulgaristan ve Türkiye’nin katılmasını adeta “galiplerin intikamı” faslından uygun görmemişler. 1924 Paris Olimpiyatlarına bir önce çağrılmayanlar bu defa çağrılsalar da Almanya Fransa ile olan problemlerini bahane ederek katılmaz. 1932 Olimpiyatlarına Canım Yurdum ise “çok masraflı ve yol uzaklığı” bahanesiyle katılmamış. 1940 ve 1944 Olimpiyatları ise devletlerin birbirlerini boğazlaması sebebiyle yapılamamış. 1956 Olimpiyatlarına ise Hollanda ve İspanya, Rusya’yı Macaristan müdahalesinden ötürü, Mısır, Lübnan ve Irak ise Süveyş Probleminin çözümsüzlüğünü protesto etmek maksadıyla katılmazlar. 1972 Olimpiyatlarına ise Afrika Ülkelerinin bazılarının “Irkçı Rodezya’nın” olimpiyatlardan men edilmesini aksi takdirde oyunlara katılmayacaklarını açıklayınca Irkçı Rodezya men edilir. 1980 Olimpiyatları ise en korkunç ve kapsamlı protestoya sahne olur. Sovyetler Birliğinin Afganistan meselesine askeri dahli protesto edilmek maksadıyla, ABD ve NATO ve etkisindeki ülkeler tarafından protesto edilir… Protesto çalışmalarının Afrika ayağında ise bizim çeşitli vasilelerle yere göğe sığdıramadığımız Muhammed Ali Clay ciddi vazifeler üstlenir. Clay konusunu yakında diğer boyutları ile kendimce yazmak istiyorum. 1984 Olimpiyatlarına da Sovyetler Birliği ve etkisindeki ülkeler “siz misiniz bizi protesto eden” misillemesi ile oyunlara katılmazlar.  1988 Olimpiyatları ise, Kuzey Kore, Küba ve Etiyopya tarafından protesto edilir. 2020 Olimpiyatları Covit19 salgını sebebiyle 2021 de yapılır lakin son derece sönük geçer…

“Siyaseti spora karıştırmayın” talkını mucibince her türlü melaneti çeviren batı, değişmez ve sarsılmaz iradesini halen gözümüze sokarak göstermektedir. Ukrayna savaşını bahane edip, tüm Rus Sporcularının ve takımlarının uluslararası turnuvalara katılmalarını engelleyen batı, aynı şey İsrail’e gelince, sus pus, hatta o kadar sus pus ki mide bulandıracak düzeyde… Neden mi mide bulandıracak diyorum, bakın geçen yılki Beşiktaş – Makkabi futbol takımları maçının oynanacağı yerin tespitine, “Efendim, konu öyle değil, Türkiye Emniyet güçlerinin tercihidir” gibi bir takım karşı görüşler söylenebilir. Biz biliyoruz başında meşhur ve malum Ceferin’in ve ekibinin bulunduğu UEFA, deplasman takımının bir gün önceden mazereti ne olursa olsun maçın oynanacağı kente varmaması halinde ne cezalar uyguladığını… Burada hiç itiraz edilmeden kabul edilmesinin başka sebepleri olduğu bal gibi açıktır.

Ayrıca; bu İsrail’in UEFA turnuvalarına katılması da bir başka rezalet… Kardeşim İsrail hangi kıtada, Avrupa’da mı? Hayır, nerede? Asya’da, peki hem ulusal düzeyde, hem de takımlar düzeyinde hangi sebeple Avrupa takımları ile eşleşir… UEFA’nın deve dişi yöneticileri ile onların erketeleri ve dahi aveneleri ne diyorlar; “Asya Oyunlarının katılımcısı ülkelerin %90’ı İsrail’i protesto ediyorlar, ne yapsın bu ülkenin sporcuları, yarışmasınlar mı?”… Bravo hazretler, ne kadar da güzel izah ediyorsunuz… Yahu kardeşim, aynı sebepler kendi siyasal hampalarınızın bu oyunlara katılmıyoruz kararı aldığında farklı mı oluyor? 3-5 siyasi figür bir araya geliyor, bu oyunlara katılıyoruz, şunlara katılmıyoruz dediğinde aklınız ve vicdanınız nerede idi? İşine gelince sporcunun “yarışma hakkı engellenemez” de, işine gelmeyince de “bu yarışmalara katılmıyoruz, katılma kararı alacakların da gelir kaynaklarını kısmak, kesmek olmadı bu işlerde yeni vergiler ihdas etmek gibi tehditlerle kararına mesnet oluştur. Sevsinler sizin ahlakınızı, aklınızı ve zekânızı…

Haydi; İsrail’i çok sevdiğiniz kapalı devre sisteminize dâhil ettiniz, ne anlıyorum ne de kabul ediyorum lakin bir an için diyelim ki, doğrudur. Gürcistan, Azerbaycan, Ermenistan ve Kazakistan hangi kıtada? Bu ülkelerde mi diğer yarışmacı ülkeler tarafından protesto ediliyor? Ne oluyor… Bu kabil sorular karşısında bir takım gafillerin “ne o öyle coğrafi sınır diye kesin hatlar mı vardır” dediği de vaki… Yahu kardeşim sus da derviş bellesinler bari… İttifakla kabul edilmiş “itibari sınırlar” var tabii ki, sen bilmesen de… Siz itiraf etmeseniz de biz biliyoruz, siz görünmez kılsanız da, tüm bu olanlar emperyal politikaların günlük ve konjonktürel akisleridir… Görüneni de, bitmez ve bitmeyecek Rusya korkunuz ve düşmanlığınız… Rusya’yı sevmiyor olmanızı vallahi anlıyorum lakin ahlak, akıl ve zeka kelamlarının arkasından kol atmayın, biraz mert hatta hakan olun lakin yandaş olmayın…

Hülasa tüm bunlar karar ve yetki sahiplerinin uçkurları doğrultusunda karar almalarından başka bir şey değildir bana göre… Gücü, gücü yetene… Hani, güçlüler, güç deniyorlar da bu erketecilere ne oluyor, işte bunu hiç anlamıyorum… Bir kez daha soralım “hani, ahlak, akıl ve zekâ”…

Görüleceği üzere spor olimpik düzeyde bile ülkelerin adeta “Dış İşleri Bakanlığının” arka bahçesidir… Ülkelerin “Olimpiyat Komiteleri” adeta Dış İşleri Bakanlıklarının birer “daire başkanlığıdır”. Kim haklı, kim haksız tartışmasına girmenin manasızlığı bir kenara binlerce sporcu kendi kabahat ve kusurları olmaksızın verilen abuk subuk kararlar neticesinde belki de olimpik düzeyde yarışabilme şans ve haklarını sonsuza dek kaybetmektedirler. Kimin umurunda ki. Ne gam, ne keder, ver mehteri ver gazı, yaşasın millet, yaşasın devlet teraneleri arasında sporcular kocaman bir 4 yıl kaybetmiş olurlar yarışamadan, ama olsun sulh salah politikada… Neticede bir bakıyorsunuz, kesif ve şiddetli propaganda müthiş bir iç politik konsolidasyon yaratmış, yerel liderlerin kamuoyu desteği artmış, “fıstıkçı Carter” dışında her biri politik ömürlerini uzatmış… Vs. vs. Sonra da “yaşasın sporun uluslararası yarışma ve dayanışma ruhu” teraneleri…

 

1 yorum:

Adsız dedi ki...

👏👏👏👏