Skandal yargılamalar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Skandal yargılamalar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Cumartesi, Aralık 22, 2012

SKANDAL YARGILAMALAR – 4

NECDET ADALI
Eski mücadele arkadaşlarından Yazar Turgut Türksoy Necdet Adalı tarifini şöyle yapmaktadır; “kişi olarak çok müthiş çalışkan, enerjik, arkadaş canlısı, halkını seven bir insandı. Çevresindeki insanların ve uğrunda öldüğüne inandığı halkın inanç değerlerine çok dikkat ederdi. Çok iyi futbol ve voleybol oynardı, hiç yorulmazdı. Kitap okumayı çok severdi. 1.85 boylarında sarışın, mavi gözlü aslan gibi çocuktu.” O herkesin ortak kanısı olarak ta; “Altındağ'ın Altın Saçlı Çocuğu Necdet Adalı” dır.
 
Necdet Adalı 1977 yılında Ankara'da Yıldırım Beyazıt Lisesi'nde öğrenciyken Ankara İsmetpaşa'da bir kahvehanenin taranması olayıyla ilgili olarak tutuklanır ve yargılanır, yargılama safahatinde ise “suçsuz olduğunu”, bilinçli ve planlı bir biçimde üzerine bir suç atıldığını yılmadan tekrarlar ve bu süreçte Ulucanlar Cezaevi'nde gerçekleştirilen bir firar eylemine de “nasıl olsa suçsuzluğunun anlaşılacaktır” diyerek katılmaz,
 
Mahkeme başkanı Albay Hamdi Sevinç’in tüm karşı çıkmalarına ve yazılı şerh düşmesine rağmen, mahkeme safahatı esnasında ortaya çıkan, anlaşılan ve görünen o ki MİT içindeki bir hesaplaşmanın faturasının bu devrimci gence kesilmesi neticesinde, ayaküstü sayılacak kadar uyduruk ve 12 Eylül zulüm imparatorluğunun yönetici çetesi tarafından verilen talimatlar neticesinde yapılan yargılamalar sonucu 8 Ekim 1980 tarihinde Ankara Ulucanlar cezaevinde sabaha karşı idam edilmiştir. Mahkeme başkanı Albay Hamdi Sevinç'in Necdet Adalı'nın suçsuz olduğunu ileri sürmesine ve şerh düşmesine karşın, mahkeme heyeti tarafından oy çokluğuyla suçlu bulunmuş ve koyduğu şerh nedeniylede Mahkeme başkanı Albay Hamdi Sevinç, 12 Eylül askeri faşist yönetiminin ceza vermesine kızarak ordudan istifa etmiştir.
 
Necdet Adalı’nın idamından uzun yıllar sonra İsmetpaşa’daki kahvehanenin taranması ile ilgili yeni bulgular, tanıklar ve delillerin ortaya çıkması neticesinde yeni sanıklarla yeniden yargılamalar yapıldı, Necdet Adalı’nın idamına gerekçe gösterilen eyleme katılmadığı ortaya çıkmış ve maalesef bir “adli hata” olmuştur denildi ve dosya kapatıldı.
 
ABD’nin, ikinci dünya (paylaşım) savaşı sonunda emperyalist-kapitalist sistemin lokomotifi durumuna gelmesi neticesinde, diğer ülkeler üzerinde ekonomik-siyasi-askeri bağımlılık yaratmak için “gizli işgale” dayanan bir sömürge tipi geliştirmiştir. ABD’nin yeni uygulamaya başladığı,  Truman Doktrini, Marshall Planı ve yeşil kuşak projeleri çerçevesindeki yeni sömürgecilik yöntemleri ile hedef ülkeler Emperyalist blok karşısında diz çökertilmeye zorlanmış, bu yeni yöntemin doruk noktası ise NATO yapılanması içine 1951 yılında giren Türkiye artık, başta CIA olmak üzere emperyal gizli ve açık kuruluşların cirit attığı ülke haline gelmiştir. Emperyalist blok’un önüne siyasal anlamda koyduğu planlar çerçevesinde, bağlaşık ülkeler içindeki, devrimci hareketleri bastırmak, bağımsızlıkçı hareketleri boğmak üzere “Stay-behind” genel adıyla ama her ülkede farklı adlarla anılan gizli ordular eliyle, ülkeyi istikrarsızlığa sürüklemek için her türlü provokasyona ve şiddet eylemine başvurmuştur. Bu eylemlerin en önemlilerinden biri olan 12 Eylül faşist darbesinin halkın ve devrimcilerin dirençlerinin kırılması için uyguladıkları, sadece şeytanın aklına gelebilecek cinsten akıl ve insanlık dışı uygulamaları, tarihe 12 Eylül hukuku olarak geçecek ve sözüm ona anayasa profesörü Orhan Aldıkaçtı ve ekibi eliyle ve Kenan Evren’in abuk subuk fikirlerine dayalı hazırlanan anayasa ve yasalar ile garabet bir ortam içinde legalize etmişlerdir. İşte bütün idamlar, işkenceler ve zulum bu hukuksal ortamda gerçekleştirilmiştir.
 
Necdet Adalı; kendisi ve diğer devrimcilere yaşatılan ahlakdışı, insanlık dışı, işkence ve zulüm dolu süreci anlatmak adına bir kısmı aşağıda bulunan, duygulu ama bir o kadar da gerçekçi olan bu mektubu yazar;
 
“sevgili anneciğim ve babacığım, Sizleri ve ezilen halklar adına mücadeleyi, erken bırakmak zorunda kaldığım için üzgünüm, ancak bundan ve içinde bulunduğum durumdan dolayı hiçbir zaman pişmanlık duymadan ve şu kısa yaşamım içerisinde hiçbir şahsi çıkar gözetmeden ezilen halklar adına verilen mücadelede yerimi almaya çalıştım ve bundan dolayı gurur duyuyorum. Hakim sınıfların göstermek istediği gibi bizler hiçbir zaman savunmasız insanlara karşı katliam girişiminde bulunmadık.”
 
Şair Nevzat Çelik’in yazdığı ve bilahare de Ahmet Kaya tarafından bestelenen “şafak türküsü” şiiri adalı için yazılmıştır.
Beni burada arama anne
Kapıda adımı sorma
Saçlarına yıldız düşmüş
Koparma anne
Ağlama
Kaç zamandır yüzüm tıraşlı
Gözlerim şafak bekledim
Uzarken ellerim
Kulağım kirişte
Ölümü özledim anne
Yaşamak isterken delice
 
Mezar taşında “adalılar türkü söyler, susar darağaçları” yazdığı söylenen bu yiğit devrimcinin anısı önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz.