izmir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
izmir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Pazar, Eylül 09, 2012

İZMİR ENTERNASYONAL FUARI NOSTALJİSİ

Kurulma kararı 1923 te düzenlenen İzmir İktisat Kongresine dayandığı anlaşılan, 1937 yılında Ekonomi Bakanı Celal Bayar tarafından “İzmir Enternasyonal Fuarı” resmi adıyla açılışı gerçekleştirilen ve dönemin dünyasında ekonomik gelişmelerin belki de deyim yerindeyse ülkelerin birbirlerine hava attıkları endüstriyel, kültürel ve sosyal gelişmelerin topluma sunulduğu bir arena olarak düşünülmüştür.
“İzmir Enternasyonal Fuarı” ya da kısaca İzmirlilerin deyişiyle “Fuar”, canım yurdumun sadece sanayileşme, makineleşme macerasını göstermez aynı zamanda ciddi bir veri olabilecek şekilde sosyolojik değişimini de ifade eder, kolayca anlaşılacağı üzere sıradan bir panayır ya da teşhir durumu değildir Fuar.
“İzmir Enternasyonal Fuarı” yola çıkıldığı andaki sergi, teşhir ve panayır havasından sıyrılıp “Fuar” havasına girdiği yıllarda, artık dünyada sıkı bir şekilde savaş tamtamları çalmaktaydı ve bu durum fuarın açılmasında bir inkıta yaratsa da, asıl sıkıntılar 2. Dünya savaşı sonrası yaşanır. Savaş sonrası oluşan bloklar arası ideolojik polarizasyon fuar platformuna sıçramıştır artık, Fuarın yumuşamaya zemin hazırlayacağı görüşü bazılarınca ileri sürülse de, hiçbir zaman için böyle olamayacaktır. Amerikan emperyalizminin kıskacı içine girmiş canım yurdumun savcıları artık yeni bir hedefe daha dikkat etmek durumundadırlar, hatta zaman zaman “Komünizm propagandası” yapılıyor gerekçesiyle de soruşturmalar da oluyordu, artık blokların lokomotif ülkeleri açısından rekabet, kapışma, propaganda ve yıpratma çalışmaları için yeni bir platform oluşmuştur.
Genç Cumhuriyet bir taraftan halkına fuar vasıtasıyla; Başta Sümerbank olmak üzere Etibank, Türk Hava Kurumu, TPOA vb. gibi kuruluşlarla ne tür sanayileşme hamleleri içinde daha müreffeh bir hayata ulaşılacağının reklamını yaparken, hazırlanan bu platform vasıtasıyla da, Sosyalist Cephenin lokomotifi Sovyetler Birliği ile Kapitalist Cephenin lokomotifi Amerika Birleşik Devletleri arasındaki müthiş rekabete sahne oluyordu. Mezkûr rekabet endüstriyel gibi de görünse aslında müthiş bir ideolojik rekabet idi, en azından benim gözümde, o tarihlerdeki ziyaretçi defterlerine göz atmak bile mücadelenin seviye ve keskinliğinin boyutunu göstermesi açısından çok önemliydi, taraftarlar överken muhaliflerin küfür ve hakaretlerine sahne olmuş bu defterler benim açımdan önem arz ederdi. Müttefik olmaları nedeniyle insanlarla çok içli-dışlı olan NATO ülkelerinin pavyon çalışanları yanında izlendikleri ve soruşturmalara uğramak korkusuyla sadece şekil itibariyle ilişki kuran Sosyalist blok ülkeleri pavyon çalışanları arasında fark çok abartılı biçimde sırıtırdı adeta. Özelikle 2 süper gücün uzay çalışmaları konusundaki rekabetinin 70 li yılların fuarına yansımış görüntüleri ziyaretçilerin fazlaca dikkatini çeker ve Ay’a önce kim gitti, nasıl gitti, hangi araçlarla gitti gibi anahat oluşturan konuların yanında, kim hangi hayvanı götürdü ve ne kadar uzun yaşatabildi, kim hangi besinlerle ne kadar süre dayanabildi gibi detaylara da girilirdi. Ancak hafızamda kaldığı kadarıyla da tüm şişirmelere ve cilalamalara karşın bugün bile hala karaya roket indiremeyen ABD nin bu savaşı kaybettiğini o günlerde anlamış ve yıllar sonra da tarafların ilgili müzelerine yaptığım ziyaretlerden de kararımın doğruluğunu teyit etmiş durumdayım.
Canım Yurdumun dört bir yanından insanlar büyük bir merakla gerek turistik, gerek teknolojik ve ekonomik gelişmeleri izleme gezisi, gerekse de kültürel gelişmeleri takip etme adına İzmir’e akarlardı o zamanlar, Fuar süresinin 1 ay olması ise en cazip tarafıydı gezmek isteyenler açısından çünkü herkesin iş ve tatil programına uygun görünüyordu bu takvim. Bizlerde; artık tarlalarda hasat edilecek ürün kalmaması ve zeytin hasadına da uzun bir süre bulunması nedeniyle hemen okulların açılması öncesi, ailece hatta sülalece kalabalık bir şeklide ama sürekli ve düzenli olarak her yıl fuarı ziyaret ederdik. Gün boyunca her yeri gezeceğiz kaygısıyla hızlı dolaşma ve gezme neticesinde fazlaca yorulur ve yorgunluğumuzu nedendir bilinmez ama yeraltına döşenen elektrik kablolarına bağlardık ya, hatırladıkça hala gülerim. Verilen harçlıklarımızın yettiğince; paraşüt kulesinden atlamadan fuarın meşhur trenine binmeye hatta artarsa da bir gazinoda “Sanat Güneşi” Zeki Müren ya da “Türk musikisinin yıldızı” Müzeyyen Senar başta olmak üzere dönemin popüler sanatçılarını izleme şansı bulurduk, böyle bir dönemde ilk defa “Sanat Güneşi” Zeki Müren’i mini eteğiyle de izlemiştim. Kim unutabilir İmamın karısı lakabıyla sahnelere çıkan Sevtap Çetinkale’yi dönem itibariyle, ahh daha kimler kimler… Bedia Akartürk, Tanju Okan, Ümit Topçam, Nuri Sesigüzel …
Artık dünyanın geldiği nokta da Fuarın eskisi gibi bir anlamının kalmadığını anlıyoruz, çünkü görkemli açılışlar yok, çünkü insanlar akın akın ziyarete gelmiyor, belki yarış ihtiyacı bitti, belki propaganda aracı olma ihtiyacı bitti, belki de gelişen teknoloji karşısında tanıtımın internet ortamında daha yaygın yapılması sahne aldı, bilemiyoruz, artık ne olduysa oldu gerekçesi nedir tam bilmiyorum ama Fuarın eski havası yok…
Ama biz yine de Fuarımızı; güzel düzenlenmiş 5 kapısıyla, Atlama kulesiyle, Treniyle, kapılarda bekleyen faytonlarıyla, Hayvanat bahçesiyle, ilk çizgi filmleri izlediğimiz sinemasıyla, Gazinolar arası sanatçı rekabetiyle, Fuar dolayısıyla düzenlenen özel milli piyango çekilişleriyle, büyük havuzundaki dönemin teknolojisine uygun ışık oyunlarıyla, hele hele de fuar tanıtım afişlerindeki cazibe hala hafızımdadır ve biz böyle hatırlamaya devam edeceğiz, ama hayal kurarken ama günleri yaşamış akranlarımızla muhabbet ederken.
Açılışlar; 9 Eylül kapısında yapılır, görkemli açılışlar olur, hükümetlerin ağır topları buralara gelir hatta Ege Bölgesini yakından ilgilendiren tütün ve anason fiyatları burada açıklanırdı. Eğer beklenen hatta hayal edilen fiyatlar açıklanmışsa büyüklerimizin keyfi daha da yüksek olduğundan bizim de harçlıklarımıza yansıyan tarafından ötürü biz de çok memnun olurduk bu durumdan.
Gelinen nokta itibariyle artık dünyanın serbest dolaşım denilen teknik adıyla tek ticaret alanı haline dönüşmesinden mi, artık eskisi gibi ülkelerin bağımsızlık derdi olmamasından kaynaklanan rekabet etmeme kararından ötürü mü bilinmez ama herkesin hemfikir olduğu bir şey var o da Fuarın artık eskisi gibi insanlara keyif vermiyor olmasıdır.
Evet, nerede o eski Fuarlar ve üstüne yapılan muhabbetler…