“KAPETANIOS Yunan iç savaşı” adlı
kitabı okudum… Kitap, gerçek adı Thanasis Klaras olan ve ELAS komutanı
(kapetanios) Aris’in mücadelesini ve hayatının hazin nihayetlenmesini, ihanet,
satılmışlık, birliktelik, kahramanlık ve bağımsızlık uğruna ölümün göze
alınmasını arka planında tutarak aktarmaktadır. Kapetan’ın takma adı doğduğu yer olan Velouchi
dağlarından ve savaş tanrısı Aris ya da Ares’ten gelmektedir, Aris Velouchiotis.
Aris, 1942 yılında Yunanistan’ın, Almanya, İtalya ve Bulgaristan kuvvetlerince
işgal edilmesi üzerine; “Yurtseverler!
Ben, Topçu Albayı Aris Velouchiotis. Bugünden itibaren aziz ülkemizi işgal eden
güçlere karşı isyan bayrağını yükseltiyorum. Burada bulunan bir avuç adamın
binlerce kişilik bir ordu olduğunu göreceğiniz günler yakındır. Biz şimdilik
sadece bir çekirdeğiz” diyerek duyurduğu ve başlattığı kurtuluş
savaşının öncü unsuru “ELAS’ın” Yunan kelimesinin Yunanca söylenme biçimi “HELLAS’ı”
andırır biçimde kuruluşunu ilan eder…
ELAS;
işgalcilere karşı müthiş bir mücadele örgütlemiştir, sayıları bir elin
parmaklarını geçmeyen bir örgütten sayıları onbinleri bulan bir direniş
ordusuna dönüşmüştür. Mücadelenin son derece çetin geçen yıllarında ELAS başta
işgalci Almanya kuvvetlerine karşı olmak üzere Bulgaristan ve İtalya
kuvvetlerine de özellikle Kuzey Yunanistan’ı deyim yerinde ise dar etmişlerdir.
Dönem itibari ile yerli ve tüm yabancı Almanseverler durumu gizleyebilmek adına
kırk bin takla atıp duruyorlardı. Esasen ilk direniş nüvelerini KKE (Yunanistan
Komünist Partisi) örgütlüyor olsa da önderliğini yaptığı cephenin (EAM)
içindeki en önemli bileşeni de eski subayların, köylü önderlerin, Andarte
denilen çetecilerin kahraman komutan ve önder Aris Velouchiotis’in başını
çekmiş olduğu ELAS’tır. İç savaş şartlarına taa 1770 Mora ayaklanmasından beri
bir türlü son veremeyen Yunanistan istikrar arayışına son kez girdiği bu
savaştan, ELAS direnişçilerinin davul ve borazan çalarak girdikleri köylerde,
“Tüfeğim
omzumda
Şehirlerde,
ovalarda ve köylerde
Özgürlüğün
yolunu açıyorum” diye başlayan bir özgürlük marşı eşliğinde bir direniş ve özgürlük
geleneği oluşturdular ve halkın katıldığı seçimlerle özyönetim yapılarını oluşturdular,
askere almaları gerçekleştirdiler, vergi topladılar, yerel halk iktidarlarını
oluşturdular (laokratia), bir manada da sonradan asri ve güçlü Yunanistan demokrasisinin
temellerini attılar.
Bu
gelişmeler, Yunanistan’ın, her daim kâh kendi eğitip gönderdikleri muhteremleri
yönetimin başına koyarak kâh sinsice planlarla destekledikleri ekipleri başa
getirerek, kaderini tayin eden İngiltere ve yerli İngilizlerin hiç hoşuna
gitmemektedir. Mısır Kahire’de organize olmuş komutanlık karargâhı marifet ve
delaleti ile fırıldakları çevirmeye başlamışlardır. Daha önceleri birkaç yazımda
da bahsettiğim üzere Ege Adaları üzerinden Canım Yurduma sığınan Yunanlılar içinden
münasip görülen kişiler, Ege Sahil Kasabalarının kodamanlarına güya
armatörlermiş görüntüsü altında gemiler satın aldırtılarak Mısır’a gemiler
dolusu bilahare de her biri birer ajan, birer asker ve gerilla olacak bu insanları
kaçırmışlardır. Diğer taraftan ellerindeki silah ve para gücünü kullanarak
Yunanistan Kurtuluş Cephesi (EAM) bileşenleri içinden ittifaklar buldular,
silahlandırdılar, salt diğer bileşenlere üstünlük temin edip liderliği bozmak
ve bilahare de ittifakları marifetiyle “Cepheyi “ele geçirmek üzere ellerinden
gelen her türlü hinliği ve cinliği yaptılar. “Yeterince paranız ve gücünüz
varsa yeterince hain yaratabilirsiniz” düsturu bir kez daha devreye giriyor
maalesef. Aynı dönemde SSCB’de yürütülen “Barbarossa Harekâtında da” işler
tersine dönmüştür, SSCB Almanya’yı geriye sürmeye başlamıştır. İngiltere ve
Amerika Birleşik Devletleri bir taraftan kendilerince “nihai düşman” sosyalist
rejim tesis etmiş SSCB’nin yeterince güçsüzleşmesini bekleyerek ve dahi bu
maksatla da ayak sürüyerek eften püften bahaneler ile savaşa katılmayı
geciktiriyor lakin SSCB ile de çaktırmadan da paylaşım planları üstünde
çalışıyorlardı. Maalesef Stalin liderliğindeki SSCB Yunanistan’da kurtuluş
mücadelesi veren gruplara sözünü verdiği yardımların çok azını yaparak tıpkı
İspanya’daki gibi onları yalnız bırakmış ve İngiltere de Yunanistan’daki yerli
ve milli ortakları marifetiyle dengeleri değiştirip, deyim yerinde ise ipleri
eline geçirmiştir. Bu arada olan Yunanistan’a oluyor, yaklaşık 7.000.000 nüfusu
olan Yunanistan nüfusunun yaklaşık %10’unu yani yaklaşık 700.000 insanını
kaybediyor. Büyük devletlerin “aslansın, kaplansın” numarası ile insanlar
birbirlerini boğazladılar, maalesef…
İngiltere
ve lideri Churchill, Yunanistan’da Yorgo Papandreu’yu binbir hile ve desise ile
kurulan ilk meşru hükümette önemli konuma getirdi. Aynı zamanda İngiltere
işbirlikçisi “ölüm mangaları” komutanı Grivas’ı bu çetelerin elebaşısı tayin
ettirdi. Evet, bu katil sürülerinin başındaki Grivas X taburları ile
sahnededir, netekim. Peki, biz nereden tanırız bu katil sürülerinin başı Grivas’ı,
Canım Yurdumun Kurtuluş Savaşında işgalci Yunanistan kuvvetlerinin bir subayı
olarak İzmir’de, işgal ilerleyince de taaa Sakarya önlerinde… Peki, başka
nerede görürüz biz bu çete elebaşısını, Yavru Vatan Kıbrıs’ta görürüz,
şüphesiz. Bu faşist katil Anadolu’da, Kıbrıs’ta hep İngiltere çıkarlarını
koruma ordusu komutanıdır. Peki, bu sadece Türkiye düşmanı mıdır? Zinhar, bu
kendi ülkesinde de yürütülen iç savaşta yine baş katil rolündedir. Diğer
taraftan, “Yunanistan ve Birleşik
Devletler arasında yapılan bir askeri anlaşmayla Yunanistan topraklarındaki
Amerikan güçlerinin varlığı kurumsallaştırıldı.”
diye
not düşen ve durum özeti yapan kitaba fazlaca giremedik.
Kapetanios’lardan
biri de, tıpkı Türkiye Kurtuluş Savaşında Trakya cephesinde direnişçi olan babası
gibi direnişçi bir ruha sahip Mihri Belli’dir. Yunanistan iç savaşında güncel
manada tabur komutanlığı gibi bir makama tekabül eden bir rütbeyle
enternasyonal bir dayanışma ruhu mucibince “Kapetan
Kemal” kod adı ile birkaç kez yaralanmasına rağmen tedavisini müteakip
direnişe aralıksız katkı sunmaya devam etmiştir. Tıpkı çok sonraları İsrail’in
Filistin üstüne terör estirmesine direnen Filistin halkına destek veren Deniz
Gezmiş ve arkadaşları gibi… Sevelim, sevmeyelim lakin haklarını teslim edelim o
dönemde de bu dönemde de moda olduğu üzere ve deyim yerinde ise “çene suyuna
pilav” yapmak yerine canlarını ortaya koyarak direnişe katılmışlardır.
Dünyanın
her tarafına aynı anda aynı duyarlılıkla bakabilme kabiliyetinin zirvesi olan
usta şair Nazım Hikmet ile bitirelim.
Yarısı
burdaysa kalbimin
Yarısı
Çin'dedir, doktor.
Sarınehre
doğru akan
Ordunun
içindedir.
Sonra,
her şafak vakti, doktor,
Her
şafak vakti kalbim
Yunanistan'da
kurşuna diziliyor.
Sonra,
bizim burda mahkûmlar uykuya varıp revirden el ayak çekilince
Kalbim
Çamlıca'da bir harap konaktadır
Her
gece, doktor.
Sonra,
şu on yıldan bu yana
Benim
fakir milletime ikrâm edebildiğim
Bir
tek elmam var elimde, doktor,
Bir
kırmızı elma:
Kalbim...
Ne
arteryo skleroz, ne nikotin, ne hapis,
İşte
bu yüzden, doktorcuğum, bu yüzden
Bende
bu angina pektoris..