Pazartesi, Mart 17, 2008

AKP Kapatılmalı mı?

Tekrar siyasal gündemimize oturan parti kapatmaların, kapatılan parti lehine sonuç verdiği gibi bir uydurma ve safsata hatta yer yer de tehdit amaçlı ve zavallı hale getirilen halkın baskı altına alınmasına ve kuşatılmasına yönelik olarak kullanılan bu söylem aslında hiç de doğru olmayan bir yaklaşımdır. Öyle olmuş olması halinde bu ülkede toplam kapatılan partilerin yaklaşık yarısı; gericilik, laiklik karşıtlığı nedeni ile kapatılmış olmasına rağmen diğer yarısıda sosyalist yada komünist düzen hedeflemeleri nedeni ile kapatılmışlardır. Eğer bu toplum mühendisi geçinenlerin iddia ettiği gibi olsa idi; bu zavallı hale düşürülmüş halkın böyle yüksek adalet duygusu olmuş olsa idi bugün halkın önemli bir kısmınında sosyalist ve komünist olması gerekirdi. Diyebilirsiniz ki bunlar kısmen dinsizliği öne çıkarıyorlar yada düzeni değiştirmek istedikleri için çok radikal geldi bu zavallı halka, peki o zaman 1980 de kapatılan CHP nin bu halini nasıl izah etmek mümkün olur acaba?
Bütün sahte demokratların, 2. cumhuriyetçilerin, tatlı su sosyalistlerinin ve sürekli ve kim iktidar olursa olsun onlardan nemalanan gazetecilerin bu doğrultudaki önermeleri yalandır, yanlıştır ve çok da önemli bir amaca uygun düzenlenmiş bir proragandanın parçasıdır.
İddia ediyorum ki; partileri kapatıldıktan sonra yada darbelerden sonra; demokratların, yurtseverlerin, sosyalistlerin ve komünistlerin başına gelenler bunlarında başına gelse; ki, asla böyle bir şey yaşamalarını istemem, o zaman bunlar eminimki caminin yolunu bile şaşırırlardı.
Ama bütün bu mağdur gösterilme ve görülme çalışmalarında; bu toplum mühendisi bozuntularının, gördüğü ama asla telaffuz etmedikleri birşey var, her kapanmadan sonra özel teşvik ve güçlendirme çalışmaları ile yeni oluşumlara zorlanmıştır bu eğilimdeki insanlar; hatta o kadar teşvik ve cesaret verilmiştir ki kendilerine, örneğin Milli Nizam Partisini kapatan zihniyet, dönüp kuvvet komutanı düzeyinde başkanlığı olan bir heyet teşkil ederek, korkudan hızını alamayıp İsviçre’ye kadar kaçıp orada bile korkusunun esiri olarak inzivaya çekilen liderini davet etmezdi tekrar siyaset yapmaya. Bakılınca ve istenince bunun; Demokrat Parti devamı olan Adalet Partisine, Adalet Partisinin devamı olan ANAP a oradan AKP ye işleyen süreçte de aynısı olduğu görülecektir.
Bütün bunlardan anlaşılacak ve anlaşılması gereken sonuç şu; Fazilet Partisini kapatacaksınız ama bugün Devletin tepesinde bulunan o zamanki genel başkan yardımcısını “kayıp trilyon” davasından yargılamayacaksınız, sonra da hatta ödül kabilinden alıp devletin en tepesine koyacaksınız sonra halkın teveccühü ve yüksek adalet duygusunun ve mağdur edilmişten yana eğilimin, durumu izah etmek için en önemli araç olduğunu söyleyeceksiniz.
Şimdi; AKP nin bütün eski ve yeni yöneticilerinin, siyasi olarak değil ama; hukuk tekniği açısından ve tamamen; yapılan yolsuzluklardan, ihalelere fesat karıştırmalardan, özelleştirmelerden alınan komisyonlardan, ve de belki de konunun en masum tarafı olan şeriatçılıktan yargılayamazsanız ve sonuçta da adaleti; Gaziantep’te ki tamamen yemek için tatlı çalan çocuklara ve TBMM de eğitimin parasız olmasını talep etmek için pankart açan çocuklara karşı davranıldığı kadar, hukuk’un tekniğini kullanarak ve siyasi hislerimizden uzak durarak ve hukuk soğukkanlılığı ile ileişletemezseniz, bu partiyi kapatsanız yada kapatmasanız da birşey değişmeyecektir.
Recep beyin; Devlet örgütlenmesini tarikat örgütlenmesi ile karıştırmaktan kaynaklanan “ Genelkurmay başkanı bana bağlı” saplantısı, 10 kasımın hayvanları koruma günü ilan edilmesini masum bir durummuş gibi değerlendirmesinde bulunması, bazı belediyelerin personel alımında “imam-hatip” mezunu olma mecburiyeti getirmesine sessiz kalması, Malezya gezisi sırasında ‘‘Modern bir İslam devleti olarak Türkiye, medeniyetlerin uyumuna örnek olabilir’’ demesi, Sendikaların dernek, tarikatların vakıf ilan edilmesi, ben İstanbulun imamıyım demesi, Elhamdüllah şeriatçıyım demesi, imamlarda nikah kıysın demesi, türban için “Velev ki (türbanı) bir siyasi simge olarak taktığını düşünün” demesi, İstanbul’daki başı açık kadınların yarısı vesikalı orospu diyen öğretim görevlisini makul karşılaması, Amerikaya biattan ötürü ölen 1.000.000 müslümana bile sahip çıkamaması da eğer bir siyasi suç değilse tarihe bırakılsın yargılaması ama allahaşkına Türkiye’nin bütün değerlerinin satılmasına rağmen, 5 yılda 200 milyar dolardan 400 milyar dolara ulaşan borca rağmen, istihdam açısından bir ilerleme yoksa bu para nereye gitti denilip, Türkiye’nin gördüğü bu en hızlı iş bitirici partisinin ekonomik talan ve vurgundaki kusurundan yargılanması ve peşinen ilan edeyim ki şuçlu bulunması kaçınılmazdır.
Abdullah Cumhur Bey’in “Ben şu anda siyaset üstü bir insanım. Türkiye'nin birliğini, bütünlüğünü temsil ediyorum ve Türkiye'nin kısa, orta, uzun vadeli çıkarlarını düşünürüm. Bu açıdan bakarım ve değerlendirmelerimi hep bu açıdan yaparım” değerlendirmesi “Dindar cumhurbaşkanı olarak seçilmek istediğini ve seçildiğini unutmadan nasıl söylenebilir acaba? AİHM’nin türban kararını din alimlerinden görüş almadan vermesini eleştirdiği Recep Beyin açıklamasının hatırlatılması üzerine “AİHM kararından önce din bilginlerine danışması gerekir mi?” sorusuna da canı yürekten evet cevabı ile katılması, 3-4 sene önce neredeyse başörtülü insanlara Kızılay'ı bile yasak edeceklerdi açıklaması yapmasını da siyasal suç hadi saymayalım, peki geçmişte partilere yapılan devlet yardımının cebe indirilmesini de mi, özel harcamaları devlet kesesinden yapmak ve bu konuda mahkeme kararı ile mahkum olmak da mı yeterli değil.
Bütün bu olanlar Necip türk milletinin mağdurdan yana olması ile açıklanacaktır. İşte anlaşılması ve anlatılması çok zor olan durum da budur. Bütün bu sayılanların karşısında hala birileri çıkıyor ve özgür iradesi ile “bu devirde partimi kapatılır” diyorsa bu özgür irade de özgür cüzdanın baskısında kalmıştır başka türlü izah edilemez.
Gelelim konunun başındaki önermeme; eğer bu parti kapatılır ve özellikle de yöneticileri; yasalarda belirtilen gerekli cezaları alırlarsa, uluslararası oyunlarda ve de özellikle ABD ve AB ortadoğu politikalarına kurban olmadan, sonra da siyasete ve ekonomiye hakim birileri yine yukarıda belirtiğim şekilde desteklemez ise bunları; bu zevat da yine devlet derinliklerindeki kulaklarca ve gözlerce bilinen ve uluslararası para bağlantıları olan; Yurtdışından ve de özellikle Almanya’dan toplanan paraların desteğinin kesilmesi, İslamcı holdinglerin yardımlarının önünün kesilmesi ve batanlarının ise siyasilerle ilişkilerinin tespitinin yapılarak bundan sonrasının önünün kesilmesi, Dünya islam birliğinden gelen paraların kamuoyu yaratmak için kullanılmasının önüne geçilmesi, Rabıtat ül islam dan gelen paraların siyaset yapma amacı ile kullanılmasının önüne geçilmesi, Suudi iş adamlarından gelen ve tamamen kamuoyu oluşturmak ve siyaset yapmak için kullanılmasının engellenmesi halinde bu partilerin devamı kesinlikle olamayacaktır. Çünkü bu tür davranışların tüm olumsuzlukları ve suçları devletin derinliklerindeki kulak ve gözlerce izlenmesine, bilinmesine rağmen yine devletin hoşgörüsü altında palazlanmaktadırlar. Aksi taktirde tarihin çöğlüğe gitmeleri kaçınılmazdır.
SON SÖZ: BİR YALAN NE KADAR BÜYÜKSE İNANANLARIN SAYISI O KADAR ÇOKTUR.

Hiç yorum yok: