TDK (Türk Dil Kurumu) Güncel Türkçe Sözlük’e göre:
Yalan;
1. Doğru olmayan, gerçeğe uymayan söz, kıtır2. Yalancı kimse
3. Uydurma
Propaganda;
Bir öğreti, düşünce veya inancı başkalarına tanıtmak,
benimsetmek ve yaymak amacıyla söz, yazı vb. yollarla gerçekleştirilen çalışma,
yaymaca…
Kara propaganda;
Doğru olmayanı; entrika ve kumpas kurmak adına, yalan,
iftira ve fitne ile süsleyerek, bilerek, isteyerek ve taammüden söyleme sanatı…
Var olmayan, doğru olmayan her şeyi varmış gibi, doğruymuş gibi gösterme
çabalarının tümü bu kabil bir faaliyettir.
Tarihin çok eski devirlerinden bu yana devam eden, yalan,
propaganda ve kara propaganda adına bilimsel olarak(!!!!) bugün bildiğimiz her
şeyin babası, tüm dünyayı tam bir felakete sürükleyen Nazi Almanya’sının “Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı” Joseph
Goebbels’tir. Faşist lider Adolf Hitler’in tüm ateşli konuşmalarının kalemşörü
de olan bu faşist; “Bir şeyi ne kadar uzun süre tekrarlarsanız insanlar ona o
kadar fazla inanırlar” ve “Söylenen yalan ne kadar büyükse, inanan o kadar çok
olur” şeklinde özetlenecek ya da formüle
edilecek “propaganda” ilkelerini “Bizim amacımız halka doğruları söylemek
değil, halkı etkilemektir” veciz yaklaşımı ile taçlandırmıştır. Yönetim erkini
elinde bulunduranların, bıkmadan, usanmadan, utanmadan, sıkılmadan ve
yorulmadan, fahiş bir yalana türban giydirerek “cici” hale getirilmesi
karşısında, toplumun niçin direnemediği üstüne yapılan çalışmalardan
anlaşılıyor ki; yalana dayalı söylemi sürekli tekrarlarsanız, insanlar, bırakın
yalan mı doğru mu olduğu üstüne tefekkür etmeyi, zamanla kendi fikriymiş gibi
benimser ve içselleştirir ve hatta katıksız savunmaya başlarlar. Hemen ilk elde
aklımıza gelebilecek, içeriğinin bile ne olduğundan bihaber olunan onlarca
konunun, özellikle de tüm öğrenimi kulaktan dolma bilgilere dayalı insanlar
tarafından, temcit pilavı kabilinden ısıtılıp ısıtılıp önlerine konulması
nedeniyle, sunuluş içeriği ve biçimine kayıtsız kalarak, sunanların yaratmak
istedikleri algı doğrultusunda anlamış olmalarının başka bir türlü izahı olmasa
gerek. Propagandanın babası olarak tarihteki yerini alan; Joseph Goebbels,
aklın dumura uğrayacağı, beynin spazm geçireceği noktanın “sarsılmaz inanç”
yaratmaktan geçtiğinin tespitini yapınca, herhangi bir şeyin sarsılmaz şekilde
savunulmasının ölçüsü olarak ta “yanıp tutuşan fanatizmi” öne çıkarır.
Yığınların akli dumur noktasının bu anlamdaki karşılığının, dinsel, mezhepsel,
ırksal, takımsal, ülkesel karşılıkları anlamında fanatikleşen nefretinin ne tahribatlara
yol açtığı, insanlık tarihinde çokça yer alması yanında, yakın tarihimizde
nasıl çılgın ve akıl almaz katliamlara ve savaşlara yol açtığı da herkesin
malumu olması gerekir. Aksi takdirde nasıl izah edilebilir, Kahramanmaraş,
Çorum ve Sivas katliamları… Düne kadar önemli bir gerginlik olmaksızın komşu
olarak yaşayan, birden komşusuna yok etmeye yönelik düşmanlık sergileme hatta
yok etme noktasının akılla izah edilebilir bir yanı olmasa gerek… Yalan ve kara
propagandanın tılsımlı etkisi altında, bilinçaltına yerleştirilen nefretin,
talana ve yok etmeye evrilmesi “halkı aydınlatma ve propaganda” bakanının
öngörüleri çerçevesinde bir hayli kolay anlaşılır olmakta açıkçası… Hele günümüzde,
eğlence aleti olarak önümüze dayatılan TV’lerden, paparazzi programları,
beyinsel hantallık yaratmaya yönelik yarışma programları, fanatikleşen futbol
karşılaşmaları, borazanlaşan tartışma programları ile kara propagandanın önemli
unsuru haber programları adı altında, yaratılan uykulu ortamda, satır
aralarından yayılan ve dikte edilen nefret söylemi neticesinde yaratılan
fanatik ortam, mezkur konunun en mümbit alanıdır. Gelişen teknoloji ve bilimsel
atılımlar neticesinde, gösterilen çabalar değişen propaganda tekniklerine bağlı
“toplum mühendisliği” gibi bir kompleks hale gelmiş olsa dahi, Goebbels’in
orijinal öğretisine sadık kalınmaktadır, değişim sadece şekli kalmaktadır,
örneğin kimse artık toplu kitap yakma ritüelleri düzenlememekte ama kitaplar ve
yayınlar toplu olarak ele geçirilmekte ya da yayımlanmasının ya da
dağıtılmasının önüne geçilmektedir…
“Halkı Aydınlatma ve
Propaganda Bakanı” Joseph Goebbels; öğretisinin fanatik ardıllarını
tarifleyebilmek adına bazı başka benzerliklere de kısaca değinmekte fayda
vardır. Örneğin; mezkûr zatın “Yargı, devlet
hayatının efendisi olamaz, devlet politikasının hizmetkârı olmalıdır”
kabilinden akıllara zarar bir yaklaşımı vardır ki, ardıllarının ağızlarından
düşürmedikleri bir yaklaşımdır ve ne yazık ki yaşanan beter bela bu yaklaşımın
en önemli sonucudur.
“Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı” Joseph Goebbels için politika
ise, “İnsanlar, gerçek olaylar ve durumlar üstüne açık seçik bir bilgiye sahip
olsalardı, bu haberleri okuyarak çökebilirdi insanlar. Alman halkının bütün
bunları öğrenmemesi ne iyi! Sahip olacağı kanaat, hazır halde önüne konuyor” tarzı
yaklaşımı ise, ne menem bir karabela ile karşı karşıya olunduğunun resmidir…
Ancak günümüzde ardıllarının bu büyük başarılarının
karşısında, yaşıyor olsa idi ne derdi acaba Goebbels? Bence hasetinden
çatlardı… Bence bu konuda tek haset etmeyecek yaratık “mart kedisidir”
herhalde…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder