Pazartesi, Ağustos 18, 2014

YALAN ve KARA PROPAGANDA


TDK (Türk Dil Kurumu) Güncel Türkçe Sözlük’e göre:

Yalan;
1. Doğru olmayan, gerçeğe uymayan söz, kıtır
2. Yalancı kimse
3. Uydurma

Propaganda;
Bir öğreti, düşünce veya inancı başkalarına tanıtmak, benimsetmek ve yaymak amacıyla söz, yazı vb. yollarla gerçekleştirilen çalışma, yaymaca…

Kara propaganda;
Doğru olmayanı; entrika ve kumpas kurmak adına, yalan, iftira ve fitne ile süsleyerek, bilerek, isteyerek ve taammüden söyleme sanatı… Var olmayan, doğru olmayan her şeyi varmış gibi, doğruymuş gibi gösterme çabalarının tümü bu kabil bir faaliyettir.  

Tarihin çok eski devirlerinden bu yana devam eden, yalan, propaganda ve kara propaganda adına bilimsel olarak(!!!!) bugün bildiğimiz her şeyin babası, tüm dünyayı tam bir felakete sürükleyen Nazi Almanya’sının “Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı” Joseph Goebbels’tir. Faşist lider Adolf Hitler’in tüm ateşli konuşmalarının kalemşörü de olan bu faşist; “Bir şeyi ne kadar uzun süre tekrarlarsanız insanlar ona o kadar fazla inanırlar” ve “Söylenen yalan ne kadar büyükse, inanan o kadar çok olur”  şeklinde özetlenecek ya da formüle edilecek “propaganda” ilkelerini “Bizim amacımız halka doğruları söylemek değil, halkı etkilemektir” veciz yaklaşımı ile taçlandırmıştır. Yönetim erkini elinde bulunduranların, bıkmadan, usanmadan, utanmadan, sıkılmadan ve yorulmadan, fahiş bir yalana türban giydirerek “cici” hale getirilmesi karşısında, toplumun niçin direnemediği üstüne yapılan çalışmalardan anlaşılıyor ki; yalana dayalı söylemi sürekli tekrarlarsanız, insanlar, bırakın yalan mı doğru mu olduğu üstüne tefekkür etmeyi, zamanla kendi fikriymiş gibi benimser ve içselleştirir ve hatta katıksız savunmaya başlarlar. Hemen ilk elde aklımıza gelebilecek, içeriğinin bile ne olduğundan bihaber olunan onlarca konunun, özellikle de tüm öğrenimi kulaktan dolma bilgilere dayalı insanlar tarafından, temcit pilavı kabilinden ısıtılıp ısıtılıp önlerine konulması nedeniyle, sunuluş içeriği ve biçimine kayıtsız kalarak, sunanların yaratmak istedikleri algı doğrultusunda anlamış olmalarının başka bir türlü izahı olmasa gerek. Propagandanın babası olarak tarihteki yerini alan; Joseph Goebbels, aklın dumura uğrayacağı, beynin spazm geçireceği noktanın “sarsılmaz inanç” yaratmaktan geçtiğinin tespitini yapınca, herhangi bir şeyin sarsılmaz şekilde savunulmasının ölçüsü olarak ta “yanıp tutuşan fanatizmi” öne çıkarır. Yığınların akli dumur noktasının bu anlamdaki karşılığının, dinsel, mezhepsel, ırksal, takımsal, ülkesel karşılıkları anlamında fanatikleşen nefretinin ne tahribatlara yol açtığı, insanlık tarihinde çokça yer alması yanında, yakın tarihimizde nasıl çılgın ve akıl almaz katliamlara ve savaşlara yol açtığı da herkesin malumu olması gerekir. Aksi takdirde nasıl izah edilebilir, Kahramanmaraş, Çorum ve Sivas katliamları… Düne kadar önemli bir gerginlik olmaksızın komşu olarak yaşayan, birden komşusuna yok etmeye yönelik düşmanlık sergileme hatta yok etme noktasının akılla izah edilebilir bir yanı olmasa gerek… Yalan ve kara propagandanın tılsımlı etkisi altında, bilinçaltına yerleştirilen nefretin, talana ve yok etmeye evrilmesi “halkı aydınlatma ve propaganda” bakanının öngörüleri çerçevesinde bir hayli kolay anlaşılır olmakta açıkçası… Hele günümüzde, eğlence aleti olarak önümüze dayatılan TV’lerden, paparazzi programları, beyinsel hantallık yaratmaya yönelik yarışma programları, fanatikleşen futbol karşılaşmaları, borazanlaşan tartışma programları ile kara propagandanın önemli unsuru haber programları adı altında, yaratılan uykulu ortamda, satır aralarından yayılan ve dikte edilen nefret söylemi neticesinde yaratılan fanatik ortam, mezkur konunun en mümbit alanıdır. Gelişen teknoloji ve bilimsel atılımlar neticesinde, gösterilen çabalar değişen propaganda tekniklerine bağlı “toplum mühendisliği” gibi bir kompleks hale gelmiş olsa dahi, Goebbels’in orijinal öğretisine sadık kalınmaktadır, değişim sadece şekli kalmaktadır, örneğin kimse artık toplu kitap yakma ritüelleri düzenlememekte ama kitaplar ve yayınlar toplu olarak ele geçirilmekte ya da yayımlanmasının ya da dağıtılmasının önüne geçilmektedir…

“Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı” Joseph Goebbels; öğretisinin fanatik ardıllarını tarifleyebilmek adına bazı başka benzerliklere de kısaca değinmekte fayda vardır. Örneğin; mezkûr zatın “Yargı, devlet hayatının efendisi olamaz, devlet politikasının hizmetkârı olmalıdır” kabilinden akıllara zarar bir yaklaşımı vardır ki, ardıllarının ağızlarından düşürmedikleri bir yaklaşımdır ve ne yazık ki yaşanan beter bela bu yaklaşımın en önemli sonucudur.

Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı” Joseph Goebbels için politika ise, “İnsanlar, gerçek olaylar ve durumlar üstüne açık seçik bir bilgiye sahip olsalardı, bu haberleri okuyarak çökebilirdi insanlar. Alman halkının bütün bunları öğrenmemesi ne iyi! Sahip olacağı kanaat, hazır halde önüne konuyor” tarzı yaklaşımı ise, ne menem bir karabela ile karşı karşıya olunduğunun resmidir…

Ancak günümüzde ardıllarının bu büyük başarılarının karşısında, yaşıyor olsa idi ne derdi acaba Goebbels? Bence hasetinden çatlardı… Bence bu konuda tek haset etmeyecek yaratık “mart kedisidir” herhalde…

Hiç yorum yok: