Bektaşi’nin birinin önüne
iki şişe şarap koyup sormuşlar: “Baba erenler, sen bu işi iyi bilirsin, bir bak
bakalım şaraplardan hangisi daha iyi?” Bektaşi babası, şaraplardan birinden bir
yudum çekmiş suratını buruşturup öteki şişeyi göstermiş: “Bu iyi”. Soranlar
itiraz etmişler: “Ama Baba erenler, daha onu tatmadın bile...” Bektaşi omuz
silkmiş: “Olsun” demiş, “Nasıl olsa bundan daha kötü olamaz...”
Günün anlam ve öneminin
anlatımı açısından çok uygun bir fıkradır, bu…
Şimdi bakıyorum, hormonlu
medyanın hormonlu yazarlarının büyük çoğunluğu ile bu zevatın mutlak etkisi altında
kalmış insanların sosyal medya paylaşımlarında, var olan “istikrar”ın bozulacağı, ekonominin kötüye gideceği velhasıl
ülkenin kaosa sürükleneceğine dair abuk subuk görüşler bulunmaktadır. Tam bir
felaket tellali kabilinden yaklaşımlar…
Yahu zannedersiniz ki bu
aklıevvellere göre, Belçika’da yaşıyorduk… Sanki kaosun asıl ve en önemli
göstergesi sayılacak, insanlar anayasal haklarını kullanır iken, tıpkı böcekler
gibi “gaz” sıkılarak cezalandırılmıyorlardı, sadece doğaya sahip çıkmak
isterken, inanılmaz ve sert şekilde bir tepkiyle dağıtılarak ölümlere neden
olunmamış, binlerce insan bırakın usulüne göre kullanılmayı tam tersine kasıtlı
silah atışları ile gözlerinden olarak yaralanmamış, insanların üzerlerine
araçlar sürülmemiş, tüm bunların üstüne çocuklarını yitirmiş aileler
bindirilmiş kıtalara yuhalatılmamış gibi… Nasıl çocuk yapılacağından, kimin
önünde sigara içilebileceğine kadar yüzlerce abuk subuk konuda insanlara ayar
verilmeye kalkarak, toplumsal gerilim yaratılmamış gibi… Sanki insanların,
kitleler halinde tutuklanmaları için deliller uydurulmadı, özel mahkemeler
kurulmadı, beğenilmeyen karar üreten mahkemeler lav edilmedi, vs. vs… Mahkeme
kararlarına aykırı biçimde, sadece yandaşlara kıyak olsun diye, HES’ler, RES’ler
için olmadık yerlerde inşa edilebilsin diye lisans verilmedi sanki… Uluslararası
bazı kurumların fonlarının değerleri katlansın diye, para politikaları
oluşturulmadı sanki… Hiç gereği yokken, komşudaki yangına benzin püskürtme
kabilinden komşu ülkelerle ilgili uluslararası mahfillerde tezgâhlanmış
emperyalist politikalara hizmette kusur olmasın diye fırıldak çevrilmemiş gibi…
Şimdi Amerikan doları seçim gecesi ve sabahı kısa süre içinde, 2,70 ten 2,80
çıktı diye feryat figan edilirken, doların son 10 ayda 1,6 dan 2,70 çıkarılması
sürecinin yok sayılması, tam da necip milletimizin fertlerine uygun
düşmektedir. İşsizlik istatistikleri, sanayide kapasite kullanımları,
ithalat-ihracaat makasının açılması, sanki görülmüyor gibi… Gazetecilerin haber
bile yapmakta korktukları ortamı sanki görmedik gibi, karikatüristlerin
meslekleri yüzünden mahkemelerde süründürüldüklerini unuttuk sanki… “Tükürürüm
böyle heykelin içine” denildiği sanki yaşanmamış gibi, heykellerin yıkılması ya
da yıktırılması kolayca unutulur gibi sanki… Üfürük bilimi geliştiriliyor
kabilinden, diyanet vasıtasıyla hem de bir sürü bakanlık bütçesinden kat be kat
bütçeler kullanılarak, sadece “başı açık kadın, tecavüzü hak eder” benzeri
yüzlerce fetva üretilmemiş gibi… New York Times gazetesine ayar verilirken, “ölen
eşinizle 6 saat ilişkiye girebilirsiniz” diyen sapık fikirlere ses
çıkarılmamasını kim unutabilir ki… Daha yüzlerce örnek yazmak mümkün ama gerek
te yok…
Şimdi bunlar topluma
dayatılırken, yaşatılırken kaos olmuyor da, abiler mecliste çoğunluğu
kaybediyor olunca kaos oluyor, sevsinler sizi… Esasen kapitalizmin bitmeyen
bunalım ve krize tutulma periyodunun artık eskisinden daha da kısa olması ne
yazık ki, bu tür sonuçları doğurmaktadır… “Krizle gelenler krizle giderler” sözü
bir kez daha kendini göstermiştir… İstikrarsızlığı bize istikrar diye kakalayan
zevata hatırlatalım ki, istikrar korunur mu sorusundan ziyade asıl şimdi
normalleşme başlayacaktır…
Hiç kimse "gak guk" etmesin, bundan daha kötüsü
olmaz.... Yok, eski Türkiye anlatılamamış insanlara, yeni Türkiye'nin ne
hıyrını gördü ademoğlu... Bi susun... Çekilin bir kenara... Hani biz bir
mesaj vermedik ama hani siz mesajı aldık diyorsunuz ya, bari onun yüzü suyu
hürmetine bi soluklanın da, susun…
Biz vatandaşların mesaj verdiği üstüne, bitimsiz geyik muhabbetleri
oluşturan derin ağabeylere gelince, biz mesaj falan vermedik… Her
devrin muktedirleri ile sorunsuz ikbal eklemlenmesi yaşayan, gerek medya plazalarda köşelerinde yazdıkları
yazılar ile gerekse de TV’lerde kuruldukları masa başlarında ettikleri kelamlar
ile derin ulema görüntüsü veren önemli abiler, yine başrollerdeler… Önemli ve
derin analizler yapıyorlar, oylarına her dönem sponsor arayan biz fani
kulların, hangi partiye ne mesaj verdiğimiz üzerine uzun uzun görüş
dercediyorlar… Yahu biz ne mesajlar vermişiz de haberimiz yokmuş, bu “siyaset
uzmanı analist” bayan ve baylara göre... Yahu kardeşim biz seçmenler bir şey
falan demedik zaten diyecek bir şeyimiz de yok ki, bir şey diyebilmek için o
bir şeyi söyleyecek dilin arkasında inanılmaz ciddi bir fikri birikimin olması da
gerekir ayrıca. Sadece ve sadece nabzımıza verilen şerbete uygun olarak oyumuzu
kullandık ve evimize gittik. Bırakın bizim tercihimiz üstüne bu kadar sofistike
izahlar yapmayı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder