Salı, Haziran 09, 2015

İSTİKRAR

Bektaşi’nin birinin önüne iki şişe şarap koyup sormuşlar: “Baba erenler, sen bu işi iyi bilirsin, bir bak bakalım şaraplardan hangisi daha iyi?” Bektaşi babası, şaraplardan birinden bir yudum çekmiş suratını buruşturup öteki şişeyi göstermiş: “Bu iyi”. Soranlar itiraz etmişler: “Ama Baba erenler, daha onu tatmadın bile...” Bektaşi omuz silkmiş: “Olsun” demiş, “Nasıl olsa bundan daha kötü olamaz...”
Günün anlam ve öneminin anlatımı açısından çok uygun bir fıkradır, bu…
Şimdi bakıyorum, hormonlu medyanın hormonlu yazarlarının büyük çoğunluğu ile bu zevatın mutlak etkisi altında kalmış insanların sosyal medya paylaşımlarında, var olan “istikrar”ın bozulacağı, ekonominin kötüye gideceği velhasıl ülkenin kaosa sürükleneceğine dair abuk subuk görüşler bulunmaktadır. Tam bir felaket tellali kabilinden yaklaşımlar…
Yahu zannedersiniz ki bu aklıevvellere göre, Belçika’da yaşıyorduk… Sanki kaosun asıl ve en önemli göstergesi sayılacak, insanlar anayasal haklarını kullanır iken, tıpkı böcekler gibi “gaz” sıkılarak cezalandırılmıyorlardı, sadece doğaya sahip çıkmak isterken, inanılmaz ve sert şekilde bir tepkiyle dağıtılarak ölümlere neden olunmamış, binlerce insan bırakın usulüne göre kullanılmayı tam tersine kasıtlı silah atışları ile gözlerinden olarak yaralanmamış, insanların üzerlerine araçlar sürülmemiş, tüm bunların üstüne çocuklarını yitirmiş aileler bindirilmiş kıtalara yuhalatılmamış gibi… Nasıl çocuk yapılacağından, kimin önünde sigara içilebileceğine kadar yüzlerce abuk subuk konuda insanlara ayar verilmeye kalkarak, toplumsal gerilim yaratılmamış gibi… Sanki insanların, kitleler halinde tutuklanmaları için deliller uydurulmadı, özel mahkemeler kurulmadı, beğenilmeyen karar üreten mahkemeler lav edilmedi, vs. vs… Mahkeme kararlarına aykırı biçimde, sadece yandaşlara kıyak olsun diye, HES’ler, RES’ler için olmadık yerlerde inşa edilebilsin diye lisans verilmedi sanki… Uluslararası bazı kurumların fonlarının değerleri katlansın diye, para politikaları oluşturulmadı sanki… Hiç gereği yokken, komşudaki yangına benzin püskürtme kabilinden komşu ülkelerle ilgili uluslararası mahfillerde tezgâhlanmış emperyalist politikalara hizmette kusur olmasın diye fırıldak çevrilmemiş gibi… Şimdi Amerikan doları seçim gecesi ve sabahı kısa süre içinde, 2,70 ten 2,80 çıktı diye feryat figan edilirken, doların son 10 ayda 1,6 dan 2,70 çıkarılması sürecinin yok sayılması, tam da necip milletimizin fertlerine uygun düşmektedir. İşsizlik istatistikleri, sanayide kapasite kullanımları, ithalat-ihracaat makasının açılması, sanki görülmüyor gibi… Gazetecilerin haber bile yapmakta korktukları ortamı sanki görmedik gibi, karikatüristlerin meslekleri yüzünden mahkemelerde süründürüldüklerini unuttuk sanki… “Tükürürüm böyle heykelin içine” denildiği sanki yaşanmamış gibi, heykellerin yıkılması ya da yıktırılması kolayca unutulur gibi sanki… Üfürük bilimi geliştiriliyor kabilinden, diyanet vasıtasıyla hem de bir sürü bakanlık bütçesinden kat be kat bütçeler kullanılarak, sadece “başı açık kadın, tecavüzü hak eder” benzeri yüzlerce fetva üretilmemiş gibi… New York Times gazetesine ayar verilirken, “ölen eşinizle 6 saat ilişkiye girebilirsiniz” diyen sapık fikirlere ses çıkarılmamasını kim unutabilir ki… Daha yüzlerce örnek yazmak mümkün ama gerek te yok…
Şimdi bunlar topluma dayatılırken, yaşatılırken kaos olmuyor da, abiler mecliste çoğunluğu kaybediyor olunca kaos oluyor, sevsinler sizi… Esasen kapitalizmin bitmeyen bunalım ve krize tutulma periyodunun artık eskisinden daha da kısa olması ne yazık ki, bu tür sonuçları doğurmaktadır… “Krizle gelenler krizle giderler” sözü bir kez daha kendini göstermiştir… İstikrarsızlığı bize istikrar diye kakalayan zevata hatırlatalım ki, istikrar korunur mu sorusundan ziyade asıl şimdi normalleşme başlayacaktır…
Hiç kimse "gak guk" etmesin, bundan daha kötüsü olmaz.... Yok, eski Türkiye anlatılamamış insanlara, yeni Türkiye'nin ne hıyrını gördü ademoğlu... Bi susun... Çekilin bir kenara... Hani biz bir mesaj vermedik ama hani siz mesajı aldık diyorsunuz ya, bari onun yüzü suyu hürmetine bi soluklanın da, susun…

Biz vatandaşların mesaj verdiği üstüne, bitimsiz geyik muhabbetleri oluşturan derin ağabeylere gelince, biz mesaj falan vermedik… Her devrin muktedirleri ile sorunsuz ikbal eklemlenmesi yaşayan,  gerek medya plazalarda köşelerinde yazdıkları yazılar ile gerekse de TV’lerde kuruldukları masa başlarında ettikleri kelamlar ile derin ulema görüntüsü veren önemli abiler, yine başrollerdeler… Önemli ve derin analizler yapıyorlar, oylarına her dönem sponsor arayan biz fani kulların, hangi partiye ne mesaj verdiğimiz üzerine uzun uzun görüş dercediyorlar… Yahu biz ne mesajlar vermişiz de haberimiz yokmuş, bu “siyaset uzmanı analist” bayan ve baylara göre... Yahu kardeşim biz seçmenler bir şey falan demedik zaten diyecek bir şeyimiz de yok ki, bir şey diyebilmek için o bir şeyi söyleyecek dilin arkasında inanılmaz ciddi bir fikri birikimin olması da gerekir ayrıca. Sadece ve sadece nabzımıza verilen şerbete uygun olarak oyumuzu kullandık ve evimize gittik. Bırakın bizim tercihimiz üstüne bu kadar sofistike izahlar yapmayı…

Hiç yorum yok: