Malum hikayedir; zamanın behrinde adamın biri
ülkede yaşanan tüm olumsuzlukların sebebi gördüğü devlet büyüğü muhtereme bir
hayli fazla kızmakta ve ne yapıp edip bu kızgınlığını bir şekilde herkesin
içinde muhteremin yüzüne hakaretamiz bir şekilde söylemek için fırsat
kollamaktadır. Ne zaman ki duyar, muhteremin bulunduğu kente ziyaret proğramını
hemen gider dostu ve aynı zamanda çok ünlü hukukçuya sorar “ben bu adama
herkesin içinde hakaret edersem, ne ceza alırım” diye danışır, ünlü hukukçu; “hayvan,
eşek, öküz” gibi kelimelerle hakaret edersen, en fazla 6 ay hapis cezası
alırsın der... Adam içinde birikeni atabilmek için 6 ay mahpusluğa rıza
gösterir... Ünlü devlet büyüğü kente gelir ve “çoklu açılış törenleri”
sırasında, kendisine yaklaşır, “hayvan, hayvan oğlu hayvan, eşek, öküz” diye
yüzüne haykırır... Koruma ordusu hemen hakaretamiz sözler eden adamın üstüne
çullanırlar, doğru gözaltına alınır, sorgu-sual derken, iddianame yazılır,
mahkeme açılır, “Sulh-Ceza Hakimliğinde” dava görülmeye başlar, iddialar,
savunmalar, bilir kişiler, itirazlar süreci tamamlanır, nihayetinde hakimlik
karar açıklama aşamasına gelir... Hakim kararını açıklar, maksimum 6 ay hapis cezası
alacağını bekleyen kişide sükunet içerisinde kararı dinler, “sanık devlet
büyüğü muhtereme hakaretten suçlu bulundu ve 20 yıl 6 ay hapis cezası ile tecziyesine
karar verildi” deyince, heyecandan ve hışımla ayağa fırlar ve “Hakim Bey, ama bu
fiilin cezasının maksimum 6 ay olması gerekir, ben danışarak bu fiili işledim”
der, Hakim ise son derece sakin bir şekilde, “evet evladım, devlet büyüğüne hakaretten 6 ay ceza verdim 20 yıl ise
devlet sırlarını ifşa etmekten” der...
Bugünlerde, devlet büyüklerine hakaretten ve devlet
sırlarını ifşa etmekten, içeri atılan, soruşturmaya uğrayan, işinden olan
gazeteci ve vatandaş sayısı bir hayli fazla olunca aklıma malum hikaye geldi...
Devlet sırrı imiş, maşallah bilmeyen yok, görmeyen yok, ama sır, sevsinler
sizi... İlaveten yapılmasının devlet işi, yazılmasının ve söylemesinin devlet
sırrı olması gibi bir gudubet uygulama olsa olsa bize has olurdu, netekim oldu
ve bir hayli de şık duruyor açıkçası... Ayrıca, devlet işi yapanların ikrar ve
inkarı bir suç teşkil etmez iken, bunu görenler, duyanlar ve söyleyenler suç
işlerler, Allah selamet versin... Şimdi varsa yoksa “basın” bir casusluk
faaliyeti aracılığı gibi görülüyor ya, inanılır gibi değil, ya casusluk tanımı
kanunlarda farklı, ya bizim filmlerde ve romanlarda gördüğümüz casusluk faaliyetleri
doğru değil ya da biz anlamamışız, yahu kardeşim bu casusluk denilen şey gizli
yapılmaz mı, yani adam casusluk faaliyetini gazetede haber yaparak mı
gerçekleştiriyor, kafamız karışık, ya da zaten biz hiç birşeyi anlayabilecek
düzeyde bir akla sahip değiliz... Oysa madem ki bu iş “sır” tanımına giriyor,
aslolan yakalanmamak olmalı, madem ki suç üstü yapılıyorsun, herşey herkes
tarafından biliniyor hale geliyor, başta yakalatan da suç işlemiş olmuyor mu,
gizli yapması gereken bir işi, hem de mesleği gereği olan bir işi yapamıyor,
beceremiyor, eline yüzüne bulaştırıyor, yakalatıyor, yapılmasının irade-i
seniyesi suçsuz, kimseye yakalatmadan nakliyeyi yapması gereken memur suçsuz,
ama kanun namına suç üstü yapan suçlu, bu da yetmiyormuş gibi bunu vatandaşın
haber alma hakkı babından yayımlayan suçlu, hay Allah...
Ama bu konu ile alakalı asıl sorulması gereken
ise, “devlet gizli kapaklı işler yapar mı?” olmalıdır... Peki, devlet gizli
kapaklı işler yaparsa, bu işler ne kabil işlerdir, madem ki “devlet millet
içindir” diye anlatıyor bize muktedirler, devlet sırrı millet sırrı demektir
gibi olur aslında, yani milletin bilmesinde bir sakınca olmamalı durumu... Belki
de bizde millet değilizdir, hay Allah tam kafa karışıklığı ve kısa devre...
Peki, devletin gizli-saklı işler yapma bölümünü
yine devletin gizli saklı işlerini yani kanun tarifi dışında kalan işlerini
yakalama bölümü yakalarsa, hangisi suç işlemiş olur, buna kim karar verir... Bu
soruya cevap olarak, irade-i seniye diyorsanız, siz buradan ötesine karışmayın
zaten...
Peki, devletin gizli kapaklı işler çevirdiğinin
basılması durumunda ortaya çıkan sonuçları basın mensupları yazar çizerse suç
işlemiş oluyor ise, devletin gizli kapaklı işler çevirme bölümüne, ne tür gizli
kapaklı işler çevrilmeli senaryoları yazan basın suç işlemiyor mu? Yani basının
bir bölümü bir senaryo ve ihbar müessesesi olarak çalışırsa normal mı
karşılanmalı bu durum? Mesela, bir basın mensubu dolayısı ile çalıştığı basın
kurumu, pasa sabahtan akşama yalana, talana ve riyaya dayalı planlar yaparsa, kumpaslar
kurarsa, bunlar üzerinden senaryolar yazarsa ve bunları bir vade içinde doğru
imiş kabulü ile de, ihbar olarak devletin ilgili kurumlarına aktarır ise,
buradan da devletin ilgili öteki kurumları da refleks olarak gizli yapılması
gerektiğine inandığı operasyonlar planlarsa ve sonucunda da suç üstü olursa, tüm
bunları da diğer basın mensupları yazarsa, bu sürecin neresindeki insanlar
suçlu sayılacaklar, hadi buyrun cevaplayın bakalım... Peki gazeteciler, polis
fezlekesi tadında haber yaparlarsa ne olur... Peki, polisler gazetecilik,
gazeteciler polislik yaparlarsa, ne olur memleketin hali... Bu yazının nereye gideceğini
bende pek öngöremedim vallahi... Bakalım hayırlısı... Birinin, uyduruk bir
haberinin daha doğrusu dedikodusunun, haber değeri yüksektir
değerlendirmesiyle, üstüne neden atlar bazı basın mensupları, bu uyduruk ya da
dedikodu olduğu gayet sarih olan haberinin üstüne kamunun temeli sayılacak yargı
neden atlar acaba, tüm bu olanların ne olduğunu hattızatında iyi bildiğini,
kahvehanelerdeki dedikodulu sohbetlerinden iyi bildiğini anladığımız sarıklı ve
çarıklı erkan, neden ses çıkarmaz acaba... Acaba da acaba...
“Eğer dikkatli olmazsanız gazeteler sizin
mazlumlardan nefret etmenizi, zalimleri ise sevmenizi sağlar” diyor Malcolm X...
Ne yapmak gerekiyormuş, dikkat etmek... Dikkatttttt.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder