Pazartesi, Kasım 30, 2015

BASIN ve DEVLET SIRRI


Malum hikayedir; zamanın behrinde adamın biri ülkede yaşanan tüm olumsuzlukların sebebi gördüğü devlet büyüğü muhtereme bir hayli fazla kızmakta ve ne yapıp edip bu kızgınlığını bir şekilde herkesin içinde muhteremin yüzüne hakaretamiz bir şekilde söylemek için fırsat kollamaktadır. Ne zaman ki duyar, muhteremin bulunduğu kente ziyaret proğramını hemen gider dostu ve aynı zamanda çok ünlü hukukçuya sorar “ben bu adama herkesin içinde hakaret edersem, ne ceza alırım” diye danışır, ünlü hukukçu; “hayvan, eşek, öküz” gibi kelimelerle hakaret edersen, en fazla 6 ay hapis cezası alırsın der... Adam içinde birikeni atabilmek için 6 ay mahpusluğa rıza gösterir... Ünlü devlet büyüğü kente gelir ve “çoklu açılış törenleri” sırasında, kendisine yaklaşır, “hayvan, hayvan oğlu hayvan, eşek, öküz” diye yüzüne haykırır... Koruma ordusu hemen hakaretamiz sözler eden adamın üstüne çullanırlar, doğru gözaltına alınır, sorgu-sual derken, iddianame yazılır, mahkeme açılır, “Sulh-Ceza Hakimliğinde” dava görülmeye başlar, iddialar, savunmalar, bilir kişiler, itirazlar süreci tamamlanır, nihayetinde hakimlik karar açıklama aşamasına gelir... Hakim kararını açıklar, maksimum 6 ay hapis cezası alacağını bekleyen kişide sükunet içerisinde kararı dinler, “sanık devlet büyüğü muhtereme hakaretten suçlu bulundu ve 20 yıl 6 ay hapis cezası ile tecziyesine karar verildi” deyince, heyecandan ve hışımla ayağa fırlar ve “Hakim Bey, ama bu fiilin cezasının maksimum 6 ay olması gerekir, ben danışarak bu fiili işledim” der, Hakim ise son derece sakin bir şekilde, “evet evladım, devlet büyüğüne hakaretten 6 ay ceza verdim 20 yıl ise devlet sırlarını ifşa etmekten” der...

Bugünlerde, devlet büyüklerine hakaretten ve devlet sırlarını ifşa etmekten, içeri atılan, soruşturmaya uğrayan, işinden olan gazeteci ve vatandaş sayısı bir hayli fazla olunca aklıma malum hikaye geldi... Devlet sırrı imiş, maşallah bilmeyen yok, görmeyen yok, ama sır, sevsinler sizi... İlaveten yapılmasının devlet işi, yazılmasının ve söylemesinin devlet sırrı olması gibi bir gudubet uygulama olsa olsa bize has olurdu, netekim oldu ve bir hayli de şık duruyor açıkçası... Ayrıca, devlet işi yapanların ikrar ve inkarı bir suç teşkil etmez iken, bunu görenler, duyanlar ve söyleyenler suç işlerler, Allah selamet versin... Şimdi varsa yoksa “basın” bir casusluk faaliyeti aracılığı gibi görülüyor ya, inanılır gibi değil, ya casusluk tanımı kanunlarda farklı, ya bizim filmlerde ve romanlarda gördüğümüz casusluk faaliyetleri doğru değil ya da biz anlamamışız, yahu kardeşim bu casusluk denilen şey gizli yapılmaz mı, yani adam casusluk faaliyetini gazetede haber yaparak mı gerçekleştiriyor, kafamız karışık, ya da zaten biz hiç birşeyi anlayabilecek düzeyde bir akla sahip değiliz... Oysa madem ki bu iş “sır” tanımına giriyor, aslolan yakalanmamak olmalı, madem ki suç üstü yapılıyorsun, herşey herkes tarafından biliniyor hale geliyor, başta yakalatan da suç işlemiş olmuyor mu, gizli yapması gereken bir işi, hem de mesleği gereği olan bir işi yapamıyor, beceremiyor, eline yüzüne bulaştırıyor, yakalatıyor, yapılmasının irade-i seniyesi suçsuz, kimseye yakalatmadan nakliyeyi yapması gereken memur suçsuz, ama kanun namına suç üstü yapan suçlu, bu da yetmiyormuş gibi bunu vatandaşın haber alma hakkı babından yayımlayan suçlu, hay Allah...

Ama bu konu ile alakalı asıl sorulması gereken ise, “devlet gizli kapaklı işler yapar mı?” olmalıdır... Peki, devlet gizli kapaklı işler yaparsa, bu işler ne kabil işlerdir, madem ki “devlet millet içindir” diye anlatıyor bize muktedirler, devlet sırrı millet sırrı demektir gibi olur aslında, yani milletin bilmesinde bir sakınca olmamalı durumu... Belki de bizde millet değilizdir, hay Allah tam kafa karışıklığı ve kısa devre...

Peki, devletin gizli-saklı işler yapma bölümünü yine devletin gizli saklı işlerini yani kanun tarifi dışında kalan işlerini yakalama bölümü yakalarsa, hangisi suç işlemiş olur, buna kim karar verir... Bu soruya cevap olarak, irade-i seniye diyorsanız, siz buradan ötesine karışmayın zaten...

Peki, devletin gizli kapaklı işler çevirdiğinin basılması durumunda ortaya çıkan sonuçları basın mensupları yazar çizerse suç işlemiş oluyor ise, devletin gizli kapaklı işler çevirme bölümüne, ne tür gizli kapaklı işler çevrilmeli senaryoları yazan basın suç işlemiyor mu? Yani basının bir bölümü bir senaryo ve ihbar müessesesi olarak çalışırsa normal mı karşılanmalı bu durum? Mesela, bir basın mensubu dolayısı ile çalıştığı basın kurumu, pasa sabahtan akşama yalana, talana ve riyaya dayalı planlar yaparsa, kumpaslar kurarsa, bunlar üzerinden senaryolar yazarsa ve bunları bir vade içinde doğru imiş kabulü ile de, ihbar olarak devletin ilgili kurumlarına aktarır ise, buradan da devletin ilgili öteki kurumları da refleks olarak gizli yapılması gerektiğine inandığı operasyonlar planlarsa ve sonucunda da suç üstü olursa, tüm bunları da diğer basın mensupları yazarsa, bu sürecin neresindeki insanlar suçlu sayılacaklar, hadi buyrun cevaplayın bakalım... Peki gazeteciler, polis fezlekesi tadında haber yaparlarsa ne olur... Peki, polisler gazetecilik, gazeteciler polislik yaparlarsa, ne olur memleketin hali... Bu yazının nereye gideceğini bende pek öngöremedim vallahi... Bakalım hayırlısı... Birinin, uyduruk bir haberinin daha doğrusu dedikodusunun, haber değeri yüksektir değerlendirmesiyle, üstüne neden atlar bazı basın mensupları, bu uyduruk ya da dedikodu olduğu gayet sarih olan haberinin üstüne kamunun temeli sayılacak yargı neden atlar acaba, tüm bu olanların ne olduğunu hattızatında iyi bildiğini, kahvehanelerdeki dedikodulu sohbetlerinden iyi bildiğini anladığımız sarıklı ve çarıklı erkan, neden ses çıkarmaz acaba... Acaba da acaba...

“Eğer dikkatli olmazsanız gazeteler sizin mazlumlardan nefret etmenizi, zalimleri ise sevmenizi sağlar” diyor Malcolm X... Ne yapmak gerekiyormuş, dikkat etmek... Dikkatttttt.

 

Hiç yorum yok: